Besê Hozat: Newroz tarihi çağrının referandumudur
Newroz kutlamalarının tarihi çağrının referandumu olduğunu belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, iktidarın tutumuna tepki gösterdi, Umut Hakkı’nın uygulanması, yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğinin altını çizdi.

Haber Merkezi- KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Medya Haber TV’de yayınlanan Özel Program’a konuk oldu. Besê Hozat, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısı ve yankılarını, Newroz meydanlarına yansımalarını, yine Newrozlarda verilen mesajları değerlendirdi. Abdullah Öcalan’ın ve halkların Newrozu’nu kutlayan Besê Hozat, “2025 yılı Newroz’u bütün Newrozları aşan, adeta bütün zamanların en görkemli Newroz’uydu. Gerçekten 7’den 70’e bütün Kürdistan halkı, halkları, dostları meydanlardaydı, Newroz meydanlarındaydı. Milyonlarca insan adeta böyle bir insan denizi, okyanusu oluşturdu. Hem 4 parça Kürdistan’da hem ülke dışında çok coşkulu bir biçimde Newroz kutlandı. Hepimizde büyük bir sevinç ve heyecan duyduk bu yılki Newroz’dan” dedi.
Newroz tarihi çağrının referandumu
Abdullah Öcalan’ın tarihi "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"nın 2025 Newrozu’nu görkemli kıldığına işaret eden Bese Hozat, “Önder Apo’yla yapılan görüşmeler, Önder Apo’nun selamını almak, görüşlerini almak, bilmek ayrıca ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ tüm topluma, Ortadoğu toplumuna, sadece Kürtlere dönük değildi elbette. Demokratik toplum örgütlemesi, barış, özgürlük çağrısı, büyük bir sevinç ve heyecan yarattı. Bir bakıma aslında Newroz’da önderliğimizin ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ çok güçlü bir biçimde milyonlar tarafından sahiplenildi, selamlandı. ‘Önder Apo irademizdir’ denildi bu Newroz’da çok güçlü bir biçimde. ‘Önder Apo’nun özgürlüğü, özgürlüğümüzdür’ denildi çok güçlü bir biçimde. Bir anlamda gerçekten Önder Apo’nun çağrısının referandumuydu. ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ ile Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün referandumu yapıldı. Milyonlar Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü haykırdı her yerde. Newroz zaten Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü Newroz’uydu. ‘Önder Apo’ya özgürlük, Barış ve Demokratik Toplum’ Newroz’uydu. Bu anlamda adına uygun, anlamına uygun ve denk bir biçimde çok coşkulu, görkemli, muhteşem bir biçimde milyonlar tarafından Newroz kutlandı ve bu çağrı da sahiplenildi” diye belirtti.
‘Önder Apo’ya duyulan derin güven çok güçlü Newroz’da ortaya koyuldu’
Milyonların Newroz meydanlarında Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü haykırdığına dikkatleri çeken Besê Hozat, “Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için çok güçlü bir mücadele yürüteceklerinin kararlılığını ve iddiasını ortaya koydu. Bu anlamda Önder Apo’ya bağlılığın, sevginin, saygının, güvenirliliğin çok yüksek bir seviye de doruk da yaşandığı bir Newroz oldu. Bu anlamda halklarımızda, dostlarımızda büyük derin sevgisini, saygısını ve bağlılığını, aynı zamanda güvenini, Önder Apo’ya duydukları büyük, derin güveni çok güçlü bir biçimde bu Newroz’da ortaya koydular, haykırdılar. Bu son derece önemliydi. Tabii Amed Newroz’u özellikle Bakur Kürdistan’ı açısından zirve oldu, doruk noktası oldu. Gerçekten 1 milyonun üzerinde insan toplandı meydanda. Adeta bir insan denizi oluştu. Çok görkemliydi gerçekten. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü, ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ Amed Newroz’u ve bütün Newroz’lara damgasını vurdu. Bu yılki Newroz’un bir de şöyle bir farkı vardı: Bütün ilçelerde, illerde, her yerde, tüm bölgelerde, Türkiye şehirlerinde, Kürtlerin yaşadığı her yerde, metropollerde çok görkemli, coşkulu bir biçimde Newroz kutlandı, çok yaygın bir biçimde kutlandı. Kürdistan’ın diğer parçalarında ve yurt dışında da biraz böyle gelişti. Bunu biraz süreklileştirmek lazım. Çok önemli ve Amed bunun zirvesi oldu, Wan Newroz’u da çok görkemliydi, Êlih öyle, Sêrt öyle. Aslında hepsi öyle gerçekten. Amed bu anlamda doruk oldu. Hepsine de Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü, ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’, bunu sahiplenme damgasını vurdu” diye konuştu.
İktidarın tutumu
Abdullah Öcalan’ın 50 yıldır Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun demokratik çözümü için kesintisiz mücadele yürüttüğünü dile getiren Besê Hozat, İmralı Adası’nda bulunduğu 26 yıl içinde de bunun mücadelesini verdiğini kaydetti. Hozat, Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrı ile Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun demokratik çözümü, Kürt sorunun demokratik siyaset ve hukuk yoluyla çözümü konusunda çok güçlü bir irade ortaya koyarak çağrıda bulunduğunu belirterek, “Bu hem Kürdistan, Kürtler açısından hem tüm Türkiye halkları, ezilenleri açısından, kadınlar açısından çok çok gerçekten önemli bir çağrı. Önder Apo’nun geliştirdiği tutum, emek çok çok değerlidir. Fakat devlet çok gayri ciddidir. Özellikle AKP-MHP iktidarı bu sürece çok gayri ciddi yaklaştı gerçekten. Samimiyetsiz yaklaştı. Bugüne kadar da bu gayri ciddi Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, böyle hiç bu gelişmelerin ruhuyla, karakteriyle bağdaşmayan ciddiyetsiz açıklamalar yapıyor. Pratiği de odur. Yani sorun sadece açıklama değil, pratiği de odur. İktidar, devlet hiçbir adım atmış değil” dedi.
‘Umut hakkı sağlanmadı’
Besê Hozat, tarihi çağrının hemen ardından "Umut Hakkı"nın uygulanması gerektiğini ancak bunun yapılmadığını ifade ederek, “Umut hakkının devreye girmesi için yasa değişiklikleri gerekiyordu. Mecliste komisyon, hukuki yasal düzenlemeler, değişiklikler şarttı, bu gerekliydi. Fakat bu yapılmadı. Yani Önder Apo’nun koşullarında hiçbir değişiklik olmadı. Tecrit devam ediyor İmralı’da. Normalde çağrıyla birlikte tecridin tamamen ortadan kaldırılması gerekiyordu. Umut hakkının işlemesiyle Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne kavuşması gerekiyordu. Önder Apo’nun çağrı sonrası hareketiyle, PKK’yle doğrudan iletişime geçmesi gerekiyordu, sürekli bir iletişim halinde olması gerekiyordu. Gerekiyordu ki kongre tarihini birlikte belirlesinler, gündemini birlikte belirlesinler, Önder Apo PKK kongresini kendisi yönetsin, yönlendirsin, PKK kongresine katılsın. Önder Apo, PKK’nin kurucu önderidir tabii. Kendileri de ifade ediyor, Bahçeli’de söylüyor. AKP’lilerde bunu söylüyor. PKK’nin kurucu önderiyse, bu PKK kuran önderse, PKK’nin feshedilmesinde de bu kurucu önder rol oynayacak, doğrudan içinde olacak, doğrudan bu kongreyi yönetecek, yönlendirecek. Bu sağlanmadı” şeklinde konuştu.
Tarihi çağrının ardından Abdullah Öcalan ile hiçbir iletişimin olmadığına dikkatleri çeken Besê Hozat, “Aile, avukat görüşmeleri için sürekli başvurular oluyor, reddediliyor, kabul edilmiyor. Normalde hem PKK’yle sürekli düzenli bir iletişim halinde olması gerekiyordu, kongrenin toplanması, tarihi, gündemi, doğrudan yönetmesi, yönlendirmesi bütün bu sürece Önder Apo’nun PKK yönetimiyle birlikte yürütmesi gerekiyor. Doğrudan yürütmesi gerekiyordu. Bunun yanı sıra Önder Apo’nun istediği herkesle iletişim halinde olması gerekiyordu. Önder Apo’yu görmek isteyen, görüşmek isteyen, gazeteci olur, siyasetçi olur, akademisyen olur, yazar olur, sivil toplum kurumları olur, çeşitli heyetler olur, hukukçular olur… Tüm bu kesimlerle, çevrelerle Önder Apo’nun görüşmesi gerekiyordu. İsteyen herkesin Önder Apo’nun yanına gitmesi, görüşmesi gerekiyordu. Önder Apo’nun istediği herkesle görüşmesi, iletişim kurması gerekiyordu. Tamamen İmralı statüsünün değiştirilmesi gerekiyordu. Bu İmralı işkence ve tecrit sisteminin tamamen ortadan kaldırılması gerekiyordu. Parçalanması, lağvedilmesi gerekiyordu. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne kavuşması gerekiyordu, çalışma koşulları, özgür yaşam koşullarından kast ettiğimiz budur. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüdür. Önder Apo’nun örgütü de dahil ve başta olmak üzere istediği, isteyen tüm çevrelerle görüşme, ilişki içerisinde olması gerekiyordu. Bunun sağlanması gerekiyordu. Bu yapıldı mı? Yapılmadı” ifadelerinde bulundu.
‘Önder Apo dışında kimse kongreyi toplayamaz’
Tarihi çağrının üzerinden geçen süreye rağmen İmralı’da tecridin devam ettiğini, hiçbir değişikliğin olmadığını söyleyen Besê Hozat, “Hiçbir iletişim yok, bilgi yok, bilgimiz yok. Bu nasıl olacak? Arkadaşlar da açıkladı: Önder Apo olmadan, doğrudan devreye girmeden PKK kongresi toplanamaz, karar alamaz, kendisini feshedemez, silah bırakamaz. Nettir, bunun tartışılır hiçbir tarafı yoktur. Bu süreci ancak Önder Apo geliştirebilir. Arkadaşlar da ifade etti, kesinlikle öyledir. Barış ve Demokratik Toplum sürecinin önderi, yürütücüsü Önder Apo’dur. Bu süreci Önder Apo yürütür. Demokratik dönüşüm, yeniden yapılanma sürecini Önder Apo geliştirir, yürütür, yönetir, yönlendirir. Onun dışında kimse o iradeyi, gücü, inisiyatifi geliştiremez. Bu nettir. Bu konuda bir adım atılmadan -PKK yönetiminin kendisi doğrudan ifade etti- bu kongre toplanamaz, öyle bir karar alınamaz. Öyle bir karar için toplanamaz. Bunu yapacak tek kişi Önder Apo’dur. PKK’nin kurucusudur, bu silahlı mücadele sürecini sonlandıracak olan da Önder Apo’nun kendisidir. Bu nettir” vurgusunda bulundu.
‘Bu mevzuat Kur’an ayeti midir?’
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Umut hakkı mevzuatta yoktur” açıklamasına atıfta bulunan Besê Hozat, “Bu mevzuat Kur’an ayeti midir? Sen bu kadar ciddi bir süreç başlatıyorsun, mevzuatı değiştireceksin tabii. O mevzuatı değiştireceksin. O mevzuatın değişmesi, 2-3 günlük bir iştir. Biz araştırdık, soruşturduk. Bilenler biraz inceledi, bizi bilgilendirdi. İsterseler birkaç günde o mevzuat değişir, yasa değişiklikleri sağlanır. Umut hakkı 3-4 gün içinde uygulanır. 3-4 tane yasadır, bunlar değiştirilir, umut hakkı uygulanır. İstemiyor. Yapılmayacak iş değil ki. Mevzuat değişebilir. Mevzuatı değiştirebilir, Önder Apo görüntülü mesaj da verebilir. Biz niye görüntülü mesajda ısrar ettik. O bir sınavdı, test etmekti iktidarı, devleti. Ne kadar ciddidir. Eğer ciddiyse videolu bir mesaja hiç itiraz etmemesi, engel olmaması gerekiyordu. Bu kadar tarihi süreç bir süreç geliştirilecek, yüz yılın sorunu çözülecek görüntülü mesajdan sakınılacak. Nasıl oluyor bu? Bu senin ciddiyetini, samimiyetini ortaya koyuyor. Aslında maskesi orada düştü. Görüntülü mesaja engel koyarak maskesi düştü, gerçek yüzü göründü. Sonrasında da devamı gelmedi. Şimdi de konuşuyor, ‘Umut hakkı mevzuatta yok’ diyor. Ciddiysen mevzuatı değiştirirsin o mevzuatı. Yasa değişikliğine gidersin ve umut hakkını 3-4 günde uygularsın” şeklinde konuştu.
‘Hukuki güvence olmalı’
Yasal ve hukuki garanti, güvence olmadan sürecin gitmeyeceği uyarısı yapan Besê Hozat, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu haliyle yarın öbür gün, o İmralı’ya giden 7 kişilik heyeti de tutuklayabilirler. Hiçbir güvencesi yoktur gerçekten. DEM Parti Eş Genel Başkanları dahil olmak üzere garantisi yok. Çünkü hukuki yasal güvencesi yok. Gayri hukuki yapılıyor her şey. Adeta illegal yapılıyor. Bu sürecin hiçbir garantisi yok. Dolayısıyla bu sürecin kesinlikle bir yasal ve hukuksal güvencesinin olması gerekiyor. Bu konuda yasa çıkarılması gerekiyor. Hukuki düzenleme yapılması gerekiyor ve meclisten yasanın çıkması gerekiyor. Önderliğimiz sürecin ta başında söyledi: ‘Meclis’te bütün iktidarda yer alan partilerin, tüm muhalefetin ve iktidar partilerinin katılımıyla ortak bir komisyon kurulsun. Bu komisyon yasal düzenlemelere gitsin. Bu sürecin yasal ve hukuki güvencesinin zemini oluşsun’ dedi. Bunların hiç biri yapılmadı. Aksine giderek tamamen bu zeminin oluşmaması için her türlü saldırı yapılıyor. Olamaz ki, nasıl olacak bu? Kürt sorunu silahlı mücadeleyle değil, demokratik siyaset ve hukuk boyutunda çözeceksek, bu zeminde çözeceksek, o zaman demokratik siyaset ve hukuk zemininin oluşması gerekiyor. Bunun ortamı, zemini oluşmalı. Bu olmadan nasıl PKK silah bırakacak? PKK’nin silah bırakmasının temel bir gerekliliği demokratik siyasetle hukuk boyutunun oluşmasıdır. Bu oluşmadan PKK silah bırakamaz, kendisini feshedemez. Bu çok nettir.”
‘Adım atılmalı’
‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın da bunu gerektiren ortak bir mutabakat olduğunun altını çizen Besê Hozat, şunları söyledi: “Kimse çok fazla bu gerçeğe dikkat çekmiyor. Ama şahsen ben bunu çok önemli buluyorum. Devlet de bu çağrının içeriğini kabul etmiş, bu anlamda ortak bir konsensüs oluşmuş. Bu çağrının içeriği, anlamı nedir? Bu çağrı bir demokratik cumhuriyet çağrısıdır, demokratik uzlaşma çağrısıdır, Kürt sorununun demokratik siyaset ve hukuk boyutuyla çözülmesi çağrısıdır. Devletin de bunu kabul etmesi durumudur. Çünkü bu bir ortak mutabakattır aynı zamanda. Devlet bunu kabul etmeseydi, bu çağrı yapılabilir miydi, mümkün müydü, buna izin verir miydi? Mademki ey devlet, iktidar, sen demokratik cumhuriyet projesini, perspektifini, politikasını kabul ediyorsun, demokratik uzlaşmayı kabul ediyorsun, Kürt sorununun demokratik siyaset ve hukuk boyutuyla çözülmesini kabul ediyorsun, o zaman adım atacaksın, somut adım atacaksın. Bunun yasal, hukuki zeminin oluşturacaksın, Kürt sorununun demokratik çözümü için demokratik siyaset ve hukuk boyutu çözümü için buna zemin oluşturacaksın mecliste. Meclis harıl harıl çalışacak. Önder Apo derhal hemen çağrıdan sonra fiziki özgürlüğüne kavuşacak. Örgütüyle, herkesle ilişki içine girecek, iletişim içerisine girecek. Ciddi olacaksın, samimi olacaksın. Bu saldırıları durduracaksın. Yok, ısrarlı bir biçimde, ‘Şartsız, koşulsuz, Öcalan böyle demiş’ diyorlar. O zaman sen o çağrıdan bir şey anlamamışsın devlet, iktidar! Oturup, oturup o çağrıyı 40 defa okumaları gerekiyor. Ne anlama geldiğini anlamaları gerekiyor.”
İktidarın çağrıları
Adım atmayan iktidar ve devletin PKK’ye yaptığı çağrılara değinen Besê Hozat, “Çağrı oldu hemen kongre tarihi belirlesin, kongresini toplasın, feshetsin kendini, silah bıraksın” yaklaşımına da tepki gösterdi. Besê Hozat, “Bu oyunlara kim gelir? Sen bunda ısrar edersen, o zaman biz de deriz ki; sen hile, oyun yapıyorsun. Seninki komploculuktur. Sen oyun peşindesin, siyasi taktik, manevra yapıyorsun. Senin öyle sorunun demokratik siyasetle, hukukla çözümden yana bir şeyin yok. Senin derdin bir bütünen Kürtlerin 50 yıllık mücadeleyle ortaya çıkardığı tüm değerleri, demokrasi, özgürlük değerlerini ortadan kaldırmaktır, tasfiye etmektir, soykırım politikasını sürdürmektir. Bunu sonuca götürmede ısrardır. Taktik yaparak bunu sonuca götürmek istiyorsun. O zaman bizde böyle deriz, böyle değerlendiririz. Bu anlamda da zaten derin kuşkular var. Baştan itibaren vardı gerçekten. Ama Önder Apo devletin bu gerçeğini bilerek çok güçlü bir mücadele yürütüyor orada. Kürt halkı, halklar, Türkiye toplumu lehine, kadınlar lehine, yararına bir süreç geliştirmek istiyor ve bunu gerçekten sonuca götürmek istiyor. Bu konuda da elbette mücadeleyi sürdürmek lazım. Özellikle Önder Apo’ya fiziki özgürlük hamlesini bizim çok güçlü bir şekilde yürütmemiz gerekiyor. Bu süreçten bu sonucu çok iyi çıkarmalıyız. Önder Apo’nun çağrısını da dikkate alarak, yani Önder Apo’ya fiziki özgürlük ve demokratik toplum perspektifiyle bu hamleyi mutlaka başarılı bir biçimde yürütüp sonuca götürmemiz lazım” dedi.
‘Ateşkese rağmen saldırılar sürüyor’
Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısının ardından PKK’nin 1 Mart’ta ateşkes ilan etmesine rağmen saldırıların aralıksız sürdüğünü belirten Besê Hozat, “Ağır silahlarla yoğun saldırı var, kimyasal silah yine bu son süreçte kullanıldı. Fosfor bombaları kullandı. Her türlü yasaklı silahı da kullanmaya devam etti. Savaş suçu işlemeye devam etti. Bu konuda hiçbir şeye gitmedi. 1 Mart’tan bu yana bu saldırılar yoğun biçimde aralıksız devam etti. Bu haliyle aslında bu saldırılar durumunda PKK’nin ilan ettiği ateşkesin de aslında fazla bir anlamı kalmıyor. İşin gerçeği öyledir. Zaten Yaşar Güler’de açıklama yaptı. Ateşkesi kabul etmediklerini söyledi, ‘nerden çıktı bu ateşkes’ dedi. İşte ‘biz savaşmıyoruz ki bize ateşkes ilan ediliyor, bizden ateşkes isteniyor’ diyor. Bazı çevreler ‘PKK ateşkes ilan etmişse devlette ateşkes ilan etmeli, çift taraflı ateşkes olsun ki bu süreç ilerleyebilsin. Bu da iyi niyet yaklaşımı olur, güvenirlik, samimiyet, ciddiyet açısından da bir ölçü, gösterge olur, önemlidir’ gibi değerlendirmeler yaptı. Bir bakıma bunlara da cevap verdi. Yaşar Güler’e ve Türk devletine, iktidara göre bir savaş yürütmüyorlar onlar, ‘teröre’ karşı mücadele yürütüyorlar. Dolayısıyla savaş olmadığı için ateşkes de olmaz. Mantıkları böyle işliyor, bakış açıları böyle. Şimdi 41 yıldır kıyasıya bir savaş var. On binlerce insan yaşamını yitirmiş, Türkiye’nin bütün ekonomik kaynakları bu savaşta çökmüş, 4 trilyon dolar para gitmiş bu savaşa, ekonomisi çökmüş, devlet çökmüş, çöken bir Türkiye var bu savaşta, halen bunun savaş olmadığını söylüyor. Her gün havada 10-20 tane savaş uçağı bombalama yapıyor, İHA’sı, SİHA’sı sürekli havada geziyor. Tankı topu sürekli bomba atıyor, kimyasal silah, fosfor kullanıyor, taktik nükleer kullanıyor, her türlü silahı kullanıyor, adına savaş demiyor. Ya bu nedir? Devletin bir biri ile savaşında bu kadar teknik kullanılır. Bu kadar can kaybı olur. Bir devlet bu düzeyde çöker” diye konuştu.
Muhalefete baskı
AKP’nin İstanbul Barosu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi üzerinden süren baskı ve saldırılarını değerlendiren Besê Hozat, “AKP-MHP iktidarı bir bakıma can derdine düşmüş, kendi iktidarının derdine düşmüş. İktidarını ayakta tutmak, sürdürebilmek için şimdi böyle doludizgin, çok pervasız bir şekilde muhalif tüm kesimlere yöneliyor. Gerçekten çok pervasızca yöneliyor. Öyle ortada ne hukuk var, ne ahlak var, ne vicdan var hiçbir değer tanımıyor. İnsanlık namına hiçbir ilke tanımıyor. Böyle yoğun bir saldırı içerisindedir. Zaten Kürdistan’da on yıllardır bir soykırım savaşı yürütüyorlar. On yıllardır yürüyen bir soykırım savaşı ve faşizm var. Biz hep söyledik. Kürdistan’da faşizm olursa, Türkiye’de demokrasi olmaz. Kürdistan’da soykırım savaşı olursa, Türkiye’de hukuk, demokrasi, adalet olmaz. Bu Türkiye’ye de vurur, genelleşir. Biz bu konuda Türkiye toplumuna, Türkiye demokrasi güçlerine, Türkiye muhalefetine, birçok siyasi çevreye sürekli ama sürekli bu çağrılarda bulunduk ve haklı çıktık. Şu an da Kürdistan’daki faşizm, baskı tüm Türkiye’ye yayılmış durumdadır. Tersi de öyledir. Şimdi örneğin Kürdistan’da baskı, şiddet halen devam ediyor. Şu an da Türkiye’deki bu baskı, faşizm varken, Kürdistan’da demokrasi olur mu? Barış olur mu? Barış ve Demokratik Toplum süreci gelişir mi? Mümkün müdür, asla” ifadelerini kullandı.