“Baskı direnişi getirir. Baskı arttıkça çoğalıyoruz”
Eşitlik için Kadın Platformu’ndan Özgül Kapdan, “Cinsiyetçi şiddetin önlenmesinin ceza olgusuna indirgenmesi, şiddetin ana nedenini gölgeliyor” dedi.

ELİF AKGÜL
İstanbul- Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK) Nisan 2020’de gündeme gelen çocuk cinsel istismarı faillerine af girişimine karşı TCK 103 Kadın Platformu olarak yeniden bir araya geldi ve affın çıkarılmasını engelledi. Hemen ardından kadına karşı şiddetle ilgili İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasının çekilmesi tartışmaları açılınca, daha kapsayıcı bir isim altında devam etmeye karar verildi. Platform, çalışmalarına 1 Ağustos 2020 tarihinden itibaren EŞİK – Eşitlik İçin Kadın Platformu adıyla devam etti. Eşit, özgür yaşama hakkına ve kazanımlara yönelik tehditlere karşı ortak mücadeleye zemin sağlayan EŞİK, bugüne kadar çocukların cinsel istismarı, İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet gibi pek çok konuda yerel, ulusal ve uluslararası çok sayıda çalışma gerçekleştirdi.
EŞİK’ten Özgül Kapdan, Türkiye’nin kadın gündemi ve çalışmalarına dair sorularımızı yanıtladı. Erkek şiddeti geniş toplumun en gündem maddelerinden olsada “cins kırıma varan cinayetlerin, şüpheli kadın ölümlerinin 10-15 yıldır” gündemde olduğunu hatırlatan Özgül Kapdan, “’Enflasyon oranı Avrupa da da yüksek’ der gibi Avrupa’da filan ülkede kadın cinayeti sayısı Türkiye’den yüksek denmesi de ayrı bir garabet” diyor.
“Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesinin ceza olgusuna indirgenmesinin şiddetin ana nedenini gölgelediğini” kaydeden Özgül Kapdan, “Şiddetin ana nedeni toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir, kadın cinayetleri politiktir ve bütüncül sosyal politikalarla eşitlik sağlanmadıkça, şiddet ve kadın kırımı devam edecektir” dedi.
“Hiçbir işe yaramayacağı belli sözüm ona ‘yeni önlemler’”
2021 yılında erkek şiddeti bilhassa da şüpheli kadın ölümleri geniş toplumun ilk gündem maddelerindendi. Bunun nedeni nedir? Hükümetin bu sorunun çözümüne ilişkin adımları yeterli mi?
Şiddet ve cinskırım boyutlarına varan kadın cinayetleri, intihar görüntüsü verilen şüpheli kadın ölümleri 10-15 yıldan beridir gündemde. Ancak kimin gündeminde nasıl yer alıyor, nedenleri ve sonuçları ne kadar sorgulanıyor önemli olan bu. Örneğin hükümetin gündeminde 8 Mart’tan - 8 Mart’a bir takım önlemler alınıyormuş gibi yapılan bir konu olmaktan öteye gidemiyor. Bu yılda bizi şaşırtmadılar.
Konusu şiddeti önlemek olan bir konuşmada bağımsız kadın örgütlerine yöneltilen şiddet dolu dili anlamak, anlamlandırmak mümkün değil. Tabii ki nedenini biliyoruz. İnandırıcı olmayan sözüm ona “yeni önlemlerin” yeni olmadığını ve hiçbir işe yaramayacağını söyleyeceğimiz ve toplumun sözümüze yüksek oranlarda güveneceği bilindiği için peşinen değersizleştirme, karalama yolu seçildi. Zira bağımsız kadın örgütlerine olan güven bazı araştırmalarda yüzde 85’in üzerinde.
Bu ilk defa yapılmıyor ve yıllardır işe yaramadı. Üzücü olan şu ki bu kez alkışlayanlar arasında şiddetle mücadelede aynı yollardan geçtiğimiz kadınlar da vardı.
“Enflasyon oranı Avrupa da da yüksek” der gibi Avrupa’da filan ülkede kadın cinayeti sayısı Türkiye’den yüksek denmesi de ayrı bir garabet. Ölüm yarıştırmak çok incitici. Zaten böyle bir kıyaslamanın, sadece gazete haberlerine göre kadın cinayeti istatistiği yapılan bir ülkenin verileri ile yapılması mümkün değil ki.
“Şiddetin ana nedeni toplumsal cinsiyet eşitsizliği”
Kaygı veren durum şu ki; toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesinin ceza olgusuna indirgenmesini şiddetin ana nedenini gölgelediği, suçu bireyselleştirdiği için son derece sakıncalı buluyoruz. Şiddetin ana nedeni toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir, kadın cinayetleri politiktir ve bütüncül sosyal politikalarla eşitlik sağlanmadıkça, şiddet ve kadın kırımı devam edecektir.
Alınacağı söylenen yasal önlemlere gelirsek; öncelikle şunu belirtmek gerek; cezaların ağırlaştırılması şiddeti önlemez, Türkiye yasalarında zaten yeterince ağır cezalar var. Bu cezalar uygulanıyor. Eğer fail “korunması gerekmeyen biri” ise kadın katillerine ömür boyu hapis cezası verildiğini duyuyoruz. Bundan daha ağır bir ceza olabilir mi? “Ama cinayetler neden hız kesmiyor neden?” sorgulamıyorlar.
Kravat indirimi şeklinde ifade edilen iyi hal indirimi, yasalara kadın katilleri ve tacizcileri korumak için konulmadı doğal olarak. İyi hal indirimini kaldırmak yerine yargının bu hukuki normu cinsiyetçi şekilde kullanmasını önlemek gerekir. Örneğin, yargı personelinin eğitim alması sağlanabilir.
“İyi gibi gösterilen yasal değişiklik içine 10 berbat değişiklik sıkıştırılıyor”
Açıklanan önerilerden biri de ‘ısrarlı takip’ hakkında. Israrlı takibi cezasız bırakmamak tabiiki şart ama hükümet isteseydi bunu 2005 yılından beri yapabilirdi. Ceza Kanunu’nun 96. Maddesini uygulayabilirdi. Israrlı takip adı üzerinde, musallat olmadır, sistematik şiddettir ve TCK 96 anlamında işkence/eziyet suçunu oluşturur. Israrlı takip için TCK 96. maddedeki 2-5 yıl hapis cezasını uygulamayıp, daha düşük cezalı yeni bir madde yazmakla hiçbir şey çözülemez.
Kısacası şiddeti önlemek adına ufukta yeni bir şey görünmediği gibi TCK’ya dokunmuşken çocuk istismarcılarına af tasarısının yeniden önümüze konulacağından yana endişe duyuyoruz. Bu tasarı 2016’dan beri cepte duruyor, her fırsatta Meclis’e getirilmeye çalışılıyor. Bu tasarı hakeza geçerse, evlilik yaşının 12’ye indirilmesinin önü açılacak, kadınlar ve kız çocukları tecavüz edenlerle evlenmeye zorlanacak.
Sık sık başvurulan aldatmaca yöntem; yani; bir “iyi” gibi görünen yasal değişiklik için 10 berbat değişiklik sıkıştırarak Meclis’ten geçirmek yöntemi uygulanmaya çalışılıyor olabilir. İşte bu sebeple EŞİK Platformu olarak aylardır “Yasalara Dokunma, Uygula” diyoruz.
“Baskı direnişi getirir”
Bu süreçte kadın ve LGBTİ+ hareketinin gittikçe güçlendiğini gördük. Bu güçlenmenin ardındaki motivasyon nedir?
Baskı direnişi getirir. Baskı arttıkça çoğalıyoruz, siyasetler üstü ittifaklarımız da çoğalıyor. EŞİK platform bunun bir örneği. 1857’de, New York’lu dokuma işçisi kadınların insanca çalışma koşulları ve daha iyi ücret için direndikleri fabrikada diri diri yakılmasını unutmayan, unutturmayan başka coğrafyalarda başka kadınlar olmasaydı, 129 kadın işçi ve 8 Mart günü unutulur giderdi. Pedrogradlı dokuma işçileri 60 yıl sonra tam o gün 8 Mart 1917’de greve gitmeseydi, kıta Avrupasında kadınlar, kimi yıl seçme seçilme hakkı için, kimi yıl eşit işe eşit ücret hakkı için her 8 Mart’ta sokaklara çıkmasaydı bugün dünya kadınlarının hep birlikte eşitlik ve özgürlük için buluştukları bir gün olur muydu?
“Kadınların talebi evde, ülkede ve dünyada barış”
8 Mart'a bu sene kadınlar hangi talepleri öne çıkardı?
Barış talebi öne çıkıyor. Ancak barıştan kastımız sadece devletlerin barışı değil. Evde barış, ülkede barış ve dünyada barış… Bir ülke içinde yaşayan her canlının evidir, keza yeryüzü de öyle. Ve tabii ki, eşit temsil ve şiddetsiz bir hayat, özgürlük ile birlikte “Medeni Kanun’a, laik aile hukukuna dokunma” talepleri öne çıkıyor.