Ayşegül Doğan: DEM Parti çok kimlikli, çok dilli bir ülkede olması gerekeni savunuyor

Gündemi değerlendiren DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, partilerinin MYK’sının toplanacağını belirterek, “DEM Parti çok kimlikli, çok dilli bir ülkede olması gerekeni savunuyor” dedi.

Ankara- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partilerinin genel merkez binasında basın toplantısı gerçekleştirdi.

Ayşegül Doğan şiddetin ve baskının adeta rutin bir hale dönüştüğünü söyleyerek, şiddet ve tecavüzle uğraşmayanların halaylarla uğraştığını belirtti. Ayşegül Doğan, “Vandallıktan kahramanlık hikayesi çıkarılmak isteniyor. Üstelik buna da itiraz edilmesin isteniyor. Zorbalık ve nefret yine kahramanlar yaratıyor. Bu daha önce de gördüğümüz bir sahneydi ne yazık ki. İktidar, bir varoluş pratiği olarak şiddeti hayatın tüm alanlarına yaymaya devam ediyor. Peki, bunu nasıl yapıyor? Bunu da belli bir gerilimi, bir düşmanlığı, karşıtlığı, ırkçılığı ya da buradan beslenen bir tansiyonu canlı tutmaya, diri tutmaya çalışarak yapıyor. Hatta zaman zaman canlandırarak yapıyor. Yıllardır bunu en çok kimler üzerinden görüyoruz; Kürtler, Ermeniler, Aleviler, kadınlar, gazeteciler, işçiler, emekçiler, öğrenciler, meslek örgütleri, itiraz eden herkes üzerinden tekrar tekrar gündeme geliyor. Şiddet, taciz ve tecavüz failleriyle uğraşmayanlar, halay çekenleri tespit etmek ve Kürtçe ‘önce yaya’ yazılarını silmek için gece mesaisi yapmaya devam ediyorlar”  dedi.

‘Kürtlerin düğünlerini dahi mülki amirliklerin iznine bağlamaya çalışıyor’

İktidarın artık aleni olarak Kürt düşmanlığını ortaya koyduğunu söyleyen Ayşegül Doğan, “Mevcut iktidar artık Kürt düşmanlığını saklamıyor. Bunu zaten böyle adlandırmıştık. Gizleme ihtiyacı duymuyor. Sırtını devlet gücüne yaslayanlar, Kürtlerin düğünlerini dahi mülki amirliklerin iznine bağlamaya çalışıyor. Jandarma, kaymakam ve vali düğünlere önceden yapılacak başvuruya izin verir, konulacak kuralları belirler ve uygun görürse yapılabilir hale getirmeye çalışıyor. Öte yandan, bu iktidarın en çok övündüğü şey Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok sık söylediği şey. Ne diyor? Kürt meselesini çözdük diyor ve bağlıyor. Diyor ki artık anneler evlatlarıyla hapishanelerde Kürtçe konuşabiliyorlar. Bu iktidar döneminde oldu diyor. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu söylüyor ve onlarca açıklamasında bunu söyledi. Peki, şimdi ne yapılmaya çalışılıyor? Neredeyse tek kelime Türkçe bilmeyen mahpusların yakınlarıyla Kürtçe konuşmaları engellenmeye çalışılıyor. Buna olmayan hukuki kılıf bulunmaya çalışılıyor” ifadelerini kullandı.

‘Serbest bırakılmaları gereken insanların özgürlükleri kısıtlanıyor’

Açıklamanın devamında Ayşegül Doğan şu sözlere yer verdi: “Cezaevlerinde mahpusların yakınlarıyla yaptıkları telefon görüşmelerinde Kürtçe konuşma sebebiyle engellendikleri doğru. Aileler bu konuda bize başvuruda bulunuyorlar. Yetmedi. Aynı zamanda ben Şırnak milletvekili olarak Şırnak Cezaevi 1’inci müdürüyle görüştüm ve bana 5275’ten ve ilgili yönetmeliklerden bahsetti. Yani yazılı ibrazla mahpus yakınları, neymiş efendim, Türkçe bilmediklerini ispat etmek durumundalarmış. Şırnak’tan bahsediyorum. İnsanların yüzde 90’nın Kürtçe konuştuğu bir popülasyondan bahsediyorum. Burada tutuklu yakınlarına yazılı ibraz şartından bahsetti cezaevi müdürü yaptığımız telefon görüşmesinde. Şimdi bunların yanı sıra cezaevlerinde, yargı üzerinde bir yargı sistemi gibi kurulmuş başka bir mekanizma daha var. Gözlem ve İdare kurulları. Keyfi bir biçimde serbest bırakılmaları gereken insanların özgürlükleri kısıtlanıyor.

Kürt düşmanlığının meşrulaştırılma çabası bunlarla sınırlı değil

Gelelim gözaltı ve tutuklama gerekçelerindeki yaratıcılığa. Halaylar ve bu halaylarda atılan sloganlar, seçilen Kürtçe şarkılar. Yani devletin istediği ya da ilgili kişilerin her kimlerse istediği parçaların, şarkıların çalınmadığını iddia ettikleri ve bastıkları düğünler, kına gecelerinde bir de buna gerekçe bulmuşlar. Ne diyorlar? Eylemin örgüt üyeliğine dönüşeceği kanaatine varılması, örgüt propagandası içeren şarkılarla halay çekmek, örgüte moral ve motivasyon vermek amacıyla halay çekmek. Bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Şarkılarla, sloganlarla, halaylarla, düğünlerle, kına geceleriyle en son İstanbul’da böyle bir etkinlik de yapıldı. İşte nişan için bir araya gelen ve bunun için buluşan insanlardan korkan bir iktidara dönüşmek, bu iktidarın iktidarlaşma, güç kazanma hikayesine dönüp baktığımızda, geçen onlarca yıla baktığımızda, ancak hazin bir sona yaklaşmanın hikayesi olarak görülebilir şu an. Kürt düşmanlığının meşrulaştırılma çabası bunlarla sınırlı değil. Sosyal medyada da yayılıyor bir yandan. Bunu da ilk kez görüp deneyimlemiyoruz. DEM Parti’nin bugün tesis ettiği siyasi gelenek olarak baktığımızda...

Hukuk komisyonumuz suç duyurusunda bulundu

Eski adıyla Twitter, yeni adıyla X’ten bahsedersek, nisan ayı verilerine göre 20 milyonu aşkın insanın takip ettiği bir platformdan bahsediyoruz. Dün orman yangınlarına son dakika sorti adetleriyle yanıt vermeye çalışan İletişim Başkanlığı’nın paylaşımlarını görmüşsünüzdür. Yıllardır İHA’lara, SİHA’lara yatırım yapan bir iktidardan bahsediyoruz. Sınır ötesi operasyon hevesiyle, ama öte yandan Mardin’den İzmir’e kadar olan yangınlarda nedense gece görüşlü yangın uçaklarına bu ülke yeterince sahip değil. Sorgulanan bu olmuyor. Bunun sorgulanması istenmiyor. Bunun önü alınmak isteniyor. Bu konuya dair soru soranların sesi bastırılmak, kıstırılmak isteniyor bir şekilde. Ama ne yayıyorlar sosyal medya üzerinden ya da ne yayılmak isteniyor, nasıl bir algı örgütlenmeye çalışılıyor? İşte Ege’deki yangın oldu, bir şekilde bu DEM Parti’yle ya da batıda yaşayan DEM Parti seçmenleriyle veya adını koyalım Kürtlerle doğrudan ilişkilendirilmeye çalışılıyor ve bu insanlar yaşadıkları yerlerde hedef gösteriliyor. Yani Ege’de yaşayan Kürtler, Marmara’da, İç Anadolu’da yaşayan Kürtler, Akdeniz’de yaşayan Kürtler oturdukları yerlerde, kullandıkları oylara göre DEM Parti’nin ve önceki partilerimizin aldıkları oy oranlarına göre mahallelere göre hedef gösteriliyorlar. Yangınların sebebi olarak gösteriliyorlar. Kendi sorumluluklarını göstermek, kendi sorumluluklarına dair sorgulamaların kamuoyunda önünü almak için bu düşmanlık, karşıtlık, ırkçılık ve nefret bu şekilde bir yandan pompalanıyor. Bu, DEM Parti ile ilişkilendirilmeye çalışılıyor. Söz konusu insanlar, bölgeler ve mahalleler bazında hedef gösteriliyor. Ege yangınları sonrası DEM Parti seçmenleri bu şekilde X’te hedef gösterilen bazı hesaplarla ilgili, hukuk komisyonumuz suç duyurusunda bulundu ve bunun takipçisi olacağız.

Bu tuzağı, tezgahı, bu oyunu görüyoruz, tanıyoruz

Yangınlarda en çok ‘yaşa ve yaşat’ hedefi olan siyasi parti olarak en çok çabalayan, sesini duyurmaya çalışan, bu konuda görevlileri taşıdıkları sorumluluğun gereğini yetirmeye çağıran bir parti olarak yanan her canlı ile birlikte acı duyuyor ve hissediyoruz. Buna rağmen bunu maksatlı bir biçimde farklı bir şekilde göstermeye çalışanların da yargı önünde hesap vermesi için hukuki süreç başlattığımız gibi bir yandan İçişleri Bakanlığı’nın da bu hesaplarla ilgili şu ana kadar işlem yapmış olması gerekirdi. Oysa hiçbir ses yok. Yine bir sessizlik ve suskunluk. Yine X hesabı üzerinden il, ilçe örgütlerimiz, genel merkezimiz aleni bir şekilde hedef gösteriliyor. Çağrılarda bulunularak toplanma yeri olarak gösteriliyor. Bu hesaplarla ilgili tekrar hükümet yetkilileri ve İçişleri Bakanlığı’nı, DEM Parti ve seçmenini hedef gösterenlere karşı sessiz kalmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz. Aksine, şu iddialar başka türlü algılanabilir ve gerçek kabul edilebilir. Yani polis refakati eşliğinde olan olayları hatırlatmak isterim İçişleri Bakanlığı ve hükümet yetkililerine. Bütün bu olayların belli bir merkezden sinsice ve planlı bir şekilde yönlendirildiğini açık seçik görüyoruz. Haftalardır birlikte takip ediyoruz. Üstelik bunlara yabancı değiliz. Bu tuzağı, tezgahı, bu oyunu görüyoruz, tanıyoruz. Bu kışkırtıcılığa gelmeyecek kadar deneyimliyiz. Neler gördük neler geçirdik, bu sinsi hesaplar ortak mücadele ve direniş tarihinden güç alan dayanışmaya çarpar ve geri döner.

Meclis’te kadına yönelik şiddetin sorumlusu biz değiliz

Geçen günlerde Meclis, muhalefetin çağrısıyla Gezi hükümlülerinden Can Atalay için toplandı. Kamuoyunda doğru bilinen bir yanlışı düzeltmek isterim ve bununla ilgili yaratılmak istenen algıya dair bir şeyler söylemek istiyoruz. Can Atalay gündemli toplandı Meclis ama CHP ve DEM Parti provoke etti, buna izin vermedi algısı yaratmaya çalışanlara buradan seslenmek istiyoruz, DEM Parti olarak. Can Atalay ile ilgili yapılması gereken şey son derece açık. Can Atalay, Hatay halkının iradesini temsil ediyor. Temsil ettiği irade gereği de TBMM’de olması gerekiyor. Cezaevinde değil. Biz bunu seçildiği günden bu yana söylüyor, çağrılarda bulunuyoruz. Buna dair yapılması gerekenleri de hatırlatıyoruz. Yalnızca biz değil, neredeyse tüm muhalefet partileri söylüyor. Yalnızca parlamentoda temsil edilen siyasi partiler değil, meslek örgütleri, barolar, hukukçular söylüyor. Ama ne oluyor? Can Atalay hala hapiste. Olması gereken yerde değil. Ne oldu? AYM bir karar verdi. Yargıtay’ın ilgili dairesi, mealen, ‘Ben AYM kararını tanımıyorum’ dedi. ‘Bu kararı yerine getirmeyeceğim’ dedi. Biz o gün ortaya çıkan görüntülerin hiçbir şekilde öznesi değiliz. Meclis’te kanun sorumlusu biz değiliz. Meclis’te kadına yönelik şiddetin sorumlusu biz değiliz. Çünkü biz DEM Parti olarak ülkedeki tüm sorunların barışçı yöntemlerle, diyalog ve müzakere yoluyla çözülmesi için mücadele ediyoruz.

Yaşama ve yaşatma hakkını savunuyoruz

Sırtını devlet gücüne yaslayanlara DEM Parti adına bir kez daha seslenmek, aynı zamanda bu aklı diri tutmak isteyenleri uyarmak istiyoruz. DEM Parti çok kimlikli, çok dilli bir ülkede olması gerekeni savunuyor. Nedir olması gereken? Bu kimliklerin, dillerin, kültürlerin hayatın her alanında özgürce kendilerini ifade edebilme hakkıdır. Yaşama ve yaşatma hakkını savunuyoruz. DEM Parti’nin temsil ettiği siyasi gelenek, bastırmaya, susturmaya, göz korkutmaya, zapt etmeye çalışanın karşısında hep direndi. Direnenin, itiraz edenin yanında durdu. Durmaya ve birlikte mücadele etmeye devam edecek. Yaşananlar bizi yıldırmıyor, yıldırmayacak, vazgeçirmiyor, vazgeçirmeyecek. Ama unutmuyoruz da bir yandan. Bunların hepsini unutturmamak ve hatırlatmak için mücadeleye devam ediyoruz. Bu kışkırtıcılığa gelmeyecek dair deneyimle bir tarihsel arka plana sahibiz. Yetkilileri ve ilgilileri de tekrar buradan DEM Parti adına uyarmak istiyorum. Yapılmaya çalışılanı görüyoruz, bunu tanıyoruz. Bu çok tehlikeli bir tuzak, tezgah. Son derece tehlikeli bir yere doğru sürüklüyor Türkiye’yi. Bundan vazgeçmek gerekiyor. Sonlandırırken şunu da söyleyeyim; iki gün sonra MYK’mız toplanıyor. Elbette bu gündemlerle toplanacak, yani Kürtlere, kadınlara, Alevilere, Ermenilere, gençlere, öğrencilere, meslek örgütlerine, hak savunucularına, biraz önce anlattığım gibi en çok onlara dönük olan bu saldırılara ilişkin yapılması gerekenler, bundan sonrasına dair bir gündemle toplanacağız. Tabii ki bunların başında Kürtçeye, Kürt kültürüne, kimliğine dönük saldırılar ve bu saldırılar karşısında büyütülmesi gereken mücadele alanlarına dair konuşacağız.”