Ayşe Gökkan ve kadın mücadelesinin değişen dinamikleri

35 yıldır aralıksız kadın mücadelesi veren TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan tutuklandı. 83 kez gözaltına alınan ve 200’den fazla soruşturması olan Ayşe Gökkan hakkında mahkeme “kaçma şüphesi var” dedi. Mahkemede “Kürt ve kadın olduğum için işkence altındayım. Ben buna karşı mücadele ediyorum. Direniyorum. Bunu hiçkimse bana suç olarak göremez” diyen Ayşe Gökkan’la tutukluluk kararı öncesinde yaptığımız röportajımızı yayınlıyoruz. 

Haber Merkezi- Tevgera Jinên Azad (TJA) Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan, Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “örgüt yöneticisi olmak” ve “örgüt üyeliği” iddiasıyla açılan davada tutuklanarak cezaevine gönderildi. 
Duruşmada Kürt ve kadın olduğu için yıllardır baskı gördüğünü anlatan Ayşe Gökkan, şöyle konuştu: 
“Ben 35 yıldır kadın mücadelesi yürütüyorum. Yani KCK olmadığı zaman da kadın çalışmalarında yer alıyordum. KCK olmadığı zaman bana kim talimat veriyordu. İfade veren tanıklardan biri benimle aynı kadın çalışmalarında yer alıyordu. Benimle çalışan suç işlemedi de ben mi suç işlemiş oluyorum. Militarizm ve erkek egemen zihniyetine karşı mücadele verdim, veriyorum. Neden kadın mücadelesinde yer alıyorum? İlkokula gittiğimde Kürtçe konuştum diye öğretmen tırnaklarıma sopa ile vurdu. Ben bu acıyı asla unutmadım ve unutmayacağım. Okula başladığım ilk günden beri Kürt ve kadın olduğum için işkence altındayım. Ben buna karşı mücadele ediyorum. Direniyorum. Bunu hiç kimse bana suç olarak göremez. Ayrıca erkeklerden talimat aldığımız söyleniyor. Hiçbir erkeğin haddine değildir bize talimat vermek.” 
Hazırlanan iddianamenin cinsiyetçi ve ırkçı olduğunu ifade eden Ayşe Gökkan, hakkında sayısız soruşturma olmasına rağmen kaçmadığını, kaçmayacağını ve kadın mücadelesine devam edeceğini söyledi. 
Defalarca yargılandı
Ayşe Gökkan daha önce bu dosyadan 8 ay cezaevinde kalmış ve tahliye edilmişti. Ayşe Gökkan, 35 yıldır kadın mücadelesi içinde yer alan bir isim. 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde yüzde 83 gibi yüksek bir oy ile Demokratik Toplum Partisi'nden (DTP) Nusaybin Belediye Başkanı seçildi. Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Demokratik Halk Partisi (DEHAP) ve DTP'de Parti Meclisi, Genel Merkez yöneticiliği gibi siyasi parti çalışmalarının yanı sıra, birçok gazete ve dergide köşe yazarlığı yapan Ayşe Gökkan, kadın ölümlerine ilişkin belgesel ve kitap çalışmalarının yanında, araştırmalarıyla da tanındı. 83 kez gözaltına alınan hakkında 215 dava açılan Ayşe Gökkan, defalarca “örgüt üyeliği” suçlamasıyla yargılandı. 
Ayşe Gökkan’la tutukluluk kararı öncesinde yaptığımız röportajımızı yayınlıyoruz. 
‘Ataerkil kılıf değiştirirken, yaşama bilendik’
Kadınların 18. yüzyılda küçük gruplar halinde sokak eylemleriyle başlayan mücadeleleri, günümüzde yerel, bölgesel ve uluslararası organizasyonlar çerçevesinde etkinlik sağlayan bir biçime dönüştü. Kimlik mücadelesinin karakteri, değişen koşulları, avantaj, dezavantajları ve açığa çıkan sonuçlarını Ayşe Gökkan’a sorduk. 
20. yüzyılın mücadele karakteri ve ortaya çıkardığı sonuçlar neydi?
21. yüzyıl da tüm mücadeleci kadınlar ve Özgür Kadın Hareketi (TJA) olarak da yaklaşık 40 yıldır Ortadoğu’da kadın özgürlük mücadelesi yürütüyoruz. Bizler hem 20. yüzyılın şahitleriyiz hem de 21. yüzyılın şahitleriyiz. Hareketimiz her iki yüzyılı kucaklıyor. 20. yüzyılda Ortadoğu’da yaşayan Kürdistanlı kadınlar ve Avrupa’da yaşayan kadınların mücadele karakteri aynı değildi.  Bizler Avrupa’da verilen feminist mücadeleyi bilmiyorduk. Çünkü bizler Kürdistan’da yaşıyorduk. Burada çetin bir savaş vardı. Türkiye rejimi tüm bölgelere ambargo uygulamıştı. Burada yaşananları kimse bilmiyordu. Bizim uğraşımız da, bu olup bitenleri dışarıya aktarmaktı. 20. yüzyıl, mücadeleye başladığımız yüzyıl yani 80’li ve 90’lı yıllarda mücadele karakteri Sakine Cansız ile ortaya çıktı. Sakine, o dönemde mücadele karakterini yarattı.  Hem devrimci bir kadın, hem cezaevinde olan bir kadın ve de PKK’nin oluşumunda yer alan bir kadındı Sakine Cansız. O’nun karakteri kadın mücadelesinin karakteri oldu.  
20. yüzyılın ataerkil karakterini kadınlar teşhir etti
20. yüzyılın karakteri;  Rusya yani Sovyetler karışmıştı ve o döneme ‘Soğuk Savaş Dönemi’ diyorlardı. O zaman Amerika biliyordu ki Rusya üzerinde bir etkisi var. Rusya’yı mağlup edip tek güç olmak istiyordu. Amerika gelişen tüm devrimleri dejenere etmek istiyordu.  Sosyalizmin büyük bir etkisi vardı. Biz kadınlar sosyalizmi ataerkil olarak eleştirip, devrim içinde kadın özgürlüğünün gelişmediğini dile getirsek de, dünya için bir risk olarak ele alınıyordu. Devrimi dejenere etmek isteyen Amerika için bir tehlike idi sosyalizm. Her ne kadar sosyalizmin etkisi var ise de ve özgürlüğü mümkün kılsa da, ama etki ve tesir ettiği bölgeler artık ulus devletti.  Artık ulus devletler de sosyalizmin etkisi azalmıştı. Devrimin önemli bir etkisi vardı ama yıkıldıktan sonra büyük bir tesir bıraktı. Bu sebeple 20. yüzyılda kadınlar, tüm ulus devletlerin bir ataerkil yapılanma olduğu, reel sosyalizmin ataerkil olduğunu, devletin ataerkil olduğunu, demokrasinin ataerkil olduğunu ve hukukun ataerkil olduğu belirmesi yaptı. Sadece bizler değil, sosyalist feministler ve radikal feministler 20. yüzyılın tespitini böyle yaptı. Kadınlar parça parça da olsa bu belirlemeyi yaptı.  20. yüzyılın karakteri daha net ortaya çıktı. Ama 21. yüzyılın karakterinde hegemonya kendini tüm yönleri ile değiştirip dönüştürdü. Bunu olumsuz olarak dile getiriyorum. 20. yüzyıla göre 21. yüzyıl başarılı değil. Özgürlük isteyen dinamikler karşısında yok oldu. 
21. yüzyılda değişen koşullar, avantaj, dezavantajlar, kadın mücadelesi için açığa çıkan imkânlar neydi? 
20. yüzyılın ataerkil karakterini 21. yüzyılda daha hızlı teşhir ettik. Medya alanı çok gelişmişti ve tesiri vardı, hepimizi bir araya getirdi. Yayınlar çok gelişti ve bizler dünyadaki kadınların çalışmalarına daha hızlı erişebildik. Bir de bölgemizdeki direnişler yani kadın direnişleri ve özgürlük mücadelesi artık dünyada yer almaya başladı. Artık direnişçi ve devrimci kadınlardan bahseder oldular. Kürdistan’da ki özgürlük mücadelesi ve direnişi artık tanınmaya başlandı. 21. yüzyılın karakteri bizim açımızdan böyle.  21. yüzyıl dünya açısından da; reel sosyalizm, emperyalizm ve faşizmin altyapısı ataerkildir. Demokrasi, dincilik, cinsiyetçilik ve ulusalcılık ataerkil bir yapılanmadır. Merkezi iktidar kendilerine küçük küçük hegemonyalar kurarak kadınları boğmak istiyorlar. Ne kadar bu karakteri deşifre etsek de yine de ince ince yöntemlerle kadınları köleleştirdiler. Bizler 20. yüzyılda çok eşliliğe, kumalığa ve namus cinayetlerine karşı mücadele ettik ve bir aşama kaydetsek de kapitalist modernite 21. yüzyılda karşımıza çok eşliliğe karşı metres, namus cinayetlerine karşı aşk flörtü, kıskançlığı da romantizm olarak ortaya çıkardı. Topraklar bölünmesin ve holdingler parçalanmasın diye kadınlar zorla evlendiriliyor. Bizler 21. yüzyılın karakterinde gördük ki kadına yönelik şiddet devam ediyor, sadece kılıflar değişiyor ve başka bir şekilde modernize ve erotikleştirilerek tekrar kadına karşı kullanılıyor ve köleleştiriliyor. 
20. yüzyılda Hizbulkontra 21. yüzyılda DAİŞ
Bu sebepledir ki; 21. yüzyılda dünyada devrimci halklar öz savunmalarını silahla yapmaktadır. Özellikle de Kürdistan’da. Dünyanın hiçbir yerinde 40 yıllık bir mücadele yoktur. Hem öz savunma, hem silahlı, hem de siyaseten tek mücadele veren yer olarak Kürdistan’ı örnek verebiliriz. Sosyolojik tanımlarına göre bir örnek verirsek; komşusunun oğlu ile konuştu diye öldürülen kadın, bugün komşusunun oğlu ile dağlara giderek devrime katıldı. Sosyolojik olarak çok önemli aşamalardan geçildi. Hizbulkontra 90’lı yıllarda militarist güç olarak ele alınıyordu ve kadınlara karşı kullanıldı. Kadınlar bıçaklandı ve öldürüldü. 21. yüzyılda ise isimleri DAİŞ, Boko Haram oldu. 20. yüzyılda ne kadar çok mücadele ettiysek de 21. yüzyılda başka bir isim ve kılıfla tekrar ortaya çıktılar. Ama bizler her şeye rağmen mücadelemizi sürdürdük. Dünyada aralıksız olarak yüzyıla göre kendini değiştirip dönüştüren tek mücadeledir Kürdistanlıların.  20. ve 21. yüzyılı tecrübeleriyle böyle ele alabiliriz. 
Bu süreçlerde gelişen kadın mücadelesi hangi dinamiklere dayanmalı, nasıl bir karakterde gelişmeli?
Kadın dinamikleri farklıdır. Ulus devletler, her şeyi parçalamak ister. Sağlık, ekonomi, eğitim, siyasi, hukuk, dil ve kültür alanlarında ataerkilliği geliştirmek istiyorlar. Kadınlar mücadele ile bir bilgi ve tecrübeye ulaşınca ayaklanıyor ve buna karşı da her bölgeye ayrı bir saldırı geliştiriliyor. Dedik ya kadın dinamikleri farklıdır, kültür alanında; müzik, resim ve dansın tesiri büyük.  Emek alanında; emekçiler, evde çalışan kadınların emeği, tarım ve hayvancılık alanında çalışan kadınların emeği, işyerlerinde çalışan kadınların emeği, öğretmen vb. görülmeyen kadınlar 21. yüzyılda bir araya geldi. Diploması olan kadın ve evde olan kadının bir birinden farkı yok. Erkekler açısından da devlet açısından da diplomalı ve evde olan kadın arasında bir fark yoktur. Yaşamın her alanında kadınlara dönük taciz ve tecavüz olayları yaşandı. Çoğu zaman okuyan kadınlar kendilerine dönük şiddeti anlatmaktan utandı ve örtbas etti. Ama bu yüzyılda kadınlar hepsini deşifre etti. Bizler ortak yaşamı, evlerimizden başlatıp toplumun tüm alanlarında geliştirmeye çalıştık. Eşbaşkanlık, belediye eşbaşkanları, parti eşbaşkanları olarak her yerde geliştirmeye çalıştık. Birlikte ve beraber çalışmayı geliştirmeye çalıştık. Sadece kadınlar için değil toplumun tüm dinamiklerinin birlikte ve beraber çalışması için uğraş içinde olduk.  Êzidî, Alevi, Kendali, Süryani, Kürtler var. Biz bu kadınlarla yaşamı beraber ördük. Birlikte ve eşit bir yaşam sadece erkekler için değil kadınlar için de geçerli. 21. yüzyılda kadın dinamikleri 20. yüzyıl kadın dinamikleri gibi değil.  İki yüzyıl arasında ki çelişkiler bir birinden farklı. O yüzden hegemonya kılıflarını değiştirdi.  Ama bizler bunu deşifre ettik.  
Dünya genelinde farklı dinamikler ortaya çıktı
Erkekler nasıl dünyayı parçaladı dediler ki; Avrupa demokrasinin merkezi, Amerika teknolojinin merkezi ve Rusya savunmanın merkezi, Afrika, Ortadoğu ve Asya’yı ise geri kalmış bölgeler olarak tanımladılar. Ama bizim mücadele ile ve özellikle de Sayın Abdullah Öcalan’ın felsefesinde yer aldığı gibi ‘Kadın özgürleşir ise toplum özgürleşir’ söylemi özgürlük hareketinde büyük bir itibar kazandı. Kadın hareketi bu parçalanmışlığın içinden ‘biz kadınız, kimsenin namusu değiliz’ diyerek çıktı ve dünyanın her yerinde ele alındı. Metoo Hareketi böyle yola çıktı. Geri kalmış bölgeler olarak tanımladıkları yerlerde taciz ve tecavüzün olduğunu belirtenler, Metoo’nun kampanyasından sonra ortaya çıktı ki dünyanın her yerinde taciz ve tecavüz yaşanmaktadır. Modern ve demokrat dedikleri yerlerde bu olaylar yaşandı. Özellikle toplumda yer edinmiş ve yöneticilik yapan erkekler, kadınlara taciz ve tecavüz etti. Bu yüzyılın karakterini değerlendirdiğimiz de, Donald Trump, Vladimir Putin, Recep Tayyip, Jair Bolsonaro gibi yöneticiler, dinciller, cinsiyetçiler ve de ulusalcılar. Yeni faşizmin-neo faşizm. Aslında neo yoktur, iktidarlara gelince kendilerine göre bir biçim veriyorlar ve kendilerine neo diyorlar. Ama post- neo yoktur. Bi iki terim ile mücadeleleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Yeni kılıflar buluyorlar. Mesela biz diyoruz ki kumalığı kabul etmiyoruz ama metresliği nasıl bize kabul ettireceksiniz. Eskiye postmodern, yeniye de neo liberal diyorlar. Biz kadınlar 21. yüzyılda bütün bu karakterleri artık erkeklerin şifreleri olarak ele almıyoruz.  Biliyoruz ki bunlar politikadır ve biz kadınları tekrar kendi etkileri altına almak istiyorlar. İktidarlarını güçlendirmek istiyorlar. Bunlar dikkat çekicidir. Dünya genelinde farklı kadın dinamikleri ortaya çıktı. Dinciliğe karşı Lübnan’da kadınlar ‘kol kola’ sloganıyla ayaklandılar. Sudan, İran ve Mısır’da kadınlar alanlara çıktı. Dünyada bir araya gelen tüm kadın dinamikleri, artık meselenin ne Afrika, Amerika de ne demokratların meselesi olduğunu biliyor. Erkeklerin iktidarcı, dinci, ulusalcı, cinsiyetçi olduğunun farkında.  Bu önemli bir dinamiktir. Bugün Rojava örneği var ve kendi için de bu dinamikleri barındırıyor. Rojava’daki kadın devrimi tüm bu dinamikleri tanımlıyor ve kadınlar, ‘birlikte erkek iktidarına karşı devrim yapmaz ve mücadele etmezisek özgür olamayız’ diyor.
21. yüzyılda kadın mücadelesinin kapsayıcılığı, toplumsal öncülüğü, politik duruşu ve bu temelde geliştireceği mücadele kapsamı ne olmalı? 
Kadın dinamikleri açısından çok fazla yol ve yöntemler var. Dünyada Kürt kadınları yani Özgür Kadın Hareketi öncelikle bizler 4 parçaya bölündük. Aslında biz 4 parça değiliz devletler bizi parçaladı. Hegemonya bizi 4 parçaya böldü ve 4 devlet arasında paylaştırdı. Ülkeler değil devletlere paylaştırdılar. Kontrol etmek için paylaştılar. Kürtler 4 parçaya bölünmedi onları parçalara böldüler. Hem Kürtleri parçalara bölmek istediler hem de ülkeleri parçalara bölmek istediler. Her defa hem Kürtler üzerine hem de bu ülkeler üzerine iktidarlarını güçlü kılmak istediler ve sürekli bunu sürekli koz olarak kullandı hegemonlar. Bizler bunu deşifre ettik. Bu yüzden öncelikle Kürt kadınları örgütlendi, sonra diğer kimliklere mensup kadınlarla örgütlendi ve bu coğrafyada yani Ortadoğu’da yaşayan kadınlarla örgütlendi. Kendi komşusu, komşusunun komşusu ile ve sonra Avrupa’da yaşayan kadınlar ile örgütlendik. Sürekli kadınları birbirine karşı kullandılar. Bilen kadın bilmeyen kadın olarak tanımlayarak karşı karşıya getirdiler. ‘Ulus devlete üye kadınlar bilen ama devleti olmayan kadınlar ise bilmeyen’ tanımlaması iktidarlar tarafından yapıldı. Bu sebepledir ki bu yüzyılda kadın örgütlemesinin halkasını genişlettik. Öncelikli ve ihtiyaç olan da bu. 
Kadınlar değişim ve dönüşümü birlikte yaratıyor
Örneğin, bizler Kürdistan’da Kürt Kadın Birliği olarak örgütlendik. TJA ile tüm farklı kimliklere sahip olan Türkiyeli kadınlar ile örgütlendik. Ortadoğu Kadın Konferansı’nı koordine ettik ve gerçekleştirdik. Afrikalı, Balkanlı ve Avrupalı kadınlarla bir araya gelerek Kürt kadın konferansları gerçekleştirdik. Bu bir ilkti. Bu sebeple de bizler Dünya Kadın Örgütü’nün bir üyesi olduk. Dünya Kadın Yürüyüşü’nde bizler Ortadoğu Kadın Delegasyonu’yduk, Dünya Kadın Konferansı’nda ise Kürt Kadınları Koordinasyonu’nda yer aldık. Bizler Afrikalı kadınlar ile ayrı örgütlendik. Güney Afrikalı kadınların fazlası ile tecrübeleri var. Bizler Afrikalı kadınlar ile bir araya geldiğimiz de kendi kampanyamızdan bahsettik ve onlar da aynı sorunlarla karşı karşıya olduklarını dile getirdiler. Diyorlar ki Avrupa ve Amerika’da kadın hakları var ve kadınlar özgür ama gerçek öyle değil. En fazla taciz ve tecavüzün yaşandığı yerlerdir. Birlikte yürüttüğümüz kampanyalar var. ‘Biz kadınız ve bu gün çalışmıyoruz’ diye grev başlatıldı ve tüm dünyaya yayıldı. Artık dünyada ki kadın dinamikleri ve kadın örgütleri birlikte değişim ve dönüşümü yaratıyor. 
Geçmiş ile güncelde yaşananlar bir bütün kadın mücadelesinde nasıl bir gelişme yarattı?
Tabi ki büyük değişimler oldu ve tecrübe sahibi olduk. Tecrübe sahibi olmak önemlidir. Eskiden dünyada ki diğer kadın örgütleri ile bir ilişkimiz yoktu. Çünkü bizim bölgemiz savaş bölgesi idi. 40 yıldır Kürdistan’da süren aralıksız bir savaş var. Bu dönemlerde feminizmin ne olduğunu bilmiyorduk ve sorduklarında bizler kendi mücadelemize ‘Kadın Özgürlük İdeoloji’ diyorduk. Dünya kadın örgütleri ile bir araya geldiğimizde ‘feminist misiniz’ dediklerinde ‘bu nedir’ diye soruyorduk, çünkü feminizm nedir bilmiyorduk. Avrupa’da çıktı, değerleri olan ve büyük tecrübelere sahipti ama biz bunu bilmiyorduk. Ve bize ‘nesiniz’ diye soruyorlardı. Burada kadınların iktidar yaklaşımı vardı. Onlar bilen kadınlar, bizler bilmeyen kadınlardık. Tecrübe ve mücadelemizi yakından tanıdıkça yaklaşımları değişti. Nasıl ki bizler Kürdistani kimliğimiz ile örgütlendik,  onlar da bu örgütlenme biçimini bizden öğrendi. Konfederal Kadın Sistemi onların gündeminde yoktu, bizden öğrendiler. Özgür yaşam, birlikte özgür yaşam ve jineoloji yani kadın bilimi konularını artık gündemlerine almaya başladılar. Dünyada kadınlar bir yönüyle bilinçli idi ama aynı anda parçalanmadı ve ezilmediler. New York da fabrikada yakılan kadınlar vardı ama o dönemde bizde fabrika yoktu. İktisat ve cinsiyetçilik bizde o kadar yaygın değildi. Bizde kadınlar ve erkekler birlikte hayvancılık ve çiftçilik yapıyordu. İş bölümü yapıyorlardı. Biri sürüyü otlatır biri sağardı.  
Farklı gündemleri bir araya getirerek örgütleniyoruz
İktisadi ve iş bir birinden ayrı değildi. Ama orda bir birinden ayrılmıştı. Fabrikada çalışan kadınların üzerine kapılar kilitleniyordu. Kapitalist endüstri yani sanayi devrimi bizde olmadı. Fabrikada üzerine kilit vurulmuş çalışmaya devrim diyorlardı. Bizde böyle bir devrim yoktu. Bizler doğal yaşam içindeydik. O yüzden bizde ki 8 Mart ile orda ki 8 Mart karşılamaları aynı değildi. Yaşam koşulları aynı değildi. Bizlerde ki farklılıkları parçalanmış olarak gösteriyorlardı. Ne zaman ki beraber mücadele etmeye başladık o zaman tecrübelerin birbirini tamamladığını gördük. Eksiklerimizi tamamlama çabası gelişti. Oy verme hakkı olduğunda Kürdistan’da okulların olmamasından kaynaklı sandıklarda yoktu. Ama ulus devletler için öyle değildi seçim daha kısa zamanda kadınların gündeminde yer aldı. Ama bizim gündemimizde yoktu. Böyle bir ihtiyaç da duymuyorduk, çünkü aşiretler seçim dönemlerinde anlaşmaya varıyorlardı. Biz ve diğer kadınların seçim gündemleri farklıydı. Ama şimdi tüm tecrübelerimizi bir araya getiriyor ve örgütleniyoruz. Erkek iktidarına karşı dünya kadın birliği gün geçtikçe büyüyor ve Kürdistanlı kadınlar da bunun öncülüğünü yapıyor. Bu yüzyılda, kadın öncülüğü birçok tıkanmayı aşacak, ulus devletleri teşhir edecek ve kadın devrimini geliştirecek.
Kürt Kadınları Teali Cemiyeti'nden TJA’ya 
Devletli, erkek egemen toplumun ortaya çıktığı günden bu yana özgürlük arayışını bırakmayan kadınlar, son yüz yılda hakları için verdikleri bedeller kadar büyük kazanımlar da elde etti. İnkâr ve asimilasyon politikalarıyla sürdürülen savaşın içinde kadın özgürlük mücadelesini yükselten Kürt kadınları da, soluksuz bir mücadelenin sahibi oldu. Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1919 yılında İstanbul'da kurulan Kürt Kadınları Teali Cemiyeti'nden 1970'lerde Devrimci Demokrat Kadınlar Derneği'ne  (DDKAD) uzanan mücadele, bugün dünyanın dört bir yanında farklı oluşumlarla kadın özgürlük mücadelesinde önemli bir rol üstlendi. 
2005 yılında kurulan Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH), 1. Kadın Kongresi'ni 31 Ocak-1 Şubat tarihleri arasında "Özgürlüğe yürüyen kadınla, demokratik ulusa" şiarıyla gerçekleştirdi. Kadına yönelik şiddet, baskı, katliam, taciz, cinsel istismar, fuhuş ve daha birçok sorunda mücadele veren DÖKH, tüm engellere, baskılara ve zorluklara rağmen çalışmalarını devam ettirdi. 
Çalışmalarını uzun yıllar sürdüren DÖKH, aldıkları bir karar ile 2015 yılında Kongreya Jinên Azad (KJA) çatısı altında birleşti. 1 Şubat 2015 tarihinde düzenlenen kongrede, DÖKH sonlandırılarak yenilenen örgütlenme modeliyle KJA ile yola devam edilmesi kararı verildi. KJA'nın Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılmasıyla Kürt kadınları, Tevgera Jinên Azad (Özgür Kadın Hareketi – TJA) çatısı altında mücadelesine devam etti. Kadınlara yönelik şiddet ve kazanımlarına yönelik saldırıların her geçen gün arttığı bir süreçte TJA, 700 delegasyonun katılımıyla 2020 yılının 1-2 Şubat tarihlerinde 3'üncü Kadın Buluşması'nı gerçekleştirdi. “Kadınız, özgürlüğümüz için varız, değişim için ayaktayız” sloganıyla düzenlenen Konferansta TJA Sözcülüğü'ne Ayşe Gökkan seçildi.