Avukat Manar Mounes: Suriye’de kadınlar olmadan barış olmaz

Suriyeli kadınların katılımı olmadan barış ve yeniden yapılanmanın mümkün olmayacağını söyleyen Avukat Manar Mounes, kadınların müzakere heyetleri, siyasi partiler ve parlamentolarda yer almasının mutlak bir zorunluluk olduğunu vurguladı.

ROCHELLE JUNİOR

Süveyda – Suriye’de 2011 yılında başlayan ayaklanma, kısa sürede yıkıcı bir iç savaşa dönüşürken, bunun en ağır bedelini ise kadınlar ödedi. Esad rejiminin sistematik baskı ve şiddet politikaları altında binlerce kadın keyfi gözaltılara, işkenceye ve cinsel şiddete maruz bırakıldı. Esad rejiminin çökmesiyle ülkenin geçici yönetimine gelen cihatçı Heyet Tahrir El-Şam (HTŞ) da kadınların toplumsal hayattaki varlığını daha da görünmez kılmaya çalıştı. Eğitimden çalışma hayatına, giyimden sokağa çıkma saatine kadar pek çok alanda dayatılan kısıtlamalar, kadınların özgürlüklerini ciddi şekilde sınırladı.

‘Kadınlar barış inşa süreçlerinin her aşamasında yer almalı’

Konuyla ilgili ajansımıza konuşan Avukat Manar Mounes, kadınların Suriye’yi her şekilde temsil etmesi gerektiğini vurguladı. Bu nedenle hükümetde veya sivil heyetlerde kadınlara mutlaka yer verilmesi gerektiğinin altını çizen Manar Mounes, ayrıca kadınların, çatışma çözümü ve barış inşası süreçlerinde karar alma mekanizmalarının her aşamasında daha etkin bir şekilde yer alması gerektiğine dikkat çekti.

Manar Mounes, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1325 sayılı Kararı'nın kadın, barış ve güvenlik başlıklarını ele aldığını ve kararın, koruma, önleme, katılım, yardım ve erken iyileşme olmak üzere dört temel eksene odaklandığını belirtti. Kararın önemine rağmen Suriye’de etkin bir şekilde uygulanmasının önünde ciddi engeller bulunduğuna dikkat çeken Manar Mounes, bu engellerin başında mevcut siyasi belirsizlik, geniş halk desteğine sahip bir hükümetin yokluğu, süregelen silahlı çatışmalar ve siyasi ile sivil taraflar arasındaki derin gerginliklerin geldiğini ifade etti.

‘Ayrımcı yasalar ciddi hukuki sorunlara yol açıyor’

Ekonomik krizin derinleşmesi ve temel hizmetlerin yetersizliğinin toplum üzerinde, özellikle de kadınlar üzerinde büyük bir yük oluşturduğunu vurgulayan Manar Mounes, “Kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyacak yasal düzenlemeler bulunmuyor. Öte yandan, hâlâ yürürlükte olan Kişisel Durum ve Vatandaşlık Kanunu ile Tarım İlişkileri Kanunu gibi ayrımcı yasalar ciddi hukuki sorunlara yol açıyor. Bu eşitsizlikler, toplumda hâlen geçerliliğini koruyan eski gelenek ve normlarla birleştiğinde, kadınların haklarına ulaşmasını zorlaştırıyor ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin önünü tıkıyor” şeklinde konuştu.

Sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi

Manar Mounes, yeni Suriye anayasasının kadın ve erkek arasında tam eşitliği sağlayacak, ayrıca kadınların karar alma pozisyonlarında gerçek ve etkin biçimde temsil edilmesini garanti altına alacak açık ve net hükümlerin yer alması gerektiğini vurguladı. Bu temsilin, ister kadın kotasıyla ister başka etkili mekanizmalarla sağlanması gerektiğini söyleyen Manar Mounes, ayrıca mevcut ayrımcı yasaların değiştirilmesi ve kadına yönelik her türlü şiddeti suç sayan, kadınların hukuki olarak korunmasını güvence altına alan yeni yasaların ivedilikle çıkarılması gerektiğini ifade etti.

Sivil toplumun rolüne de değinen Manar Mounes, sözlerine şöyle devam etti: “Sivil toplum örgütleri, yetkililer üzerinde 1325 sayılı Karar’ın uygulanması için kapsamlı bir ulusal plan geliştirmeleri yönünde baskı oluşturan etkili bir grup işlevi görüyor. Bunun yanı sıra, özellikle 14 yıldır süren kriz boyunca şiddete maruz kalan kadınlara ekonomik, psikolojik ve sosyal destek sağlıyor. Ayrıca, kadınlara yönelik hak ihlallerinin belgelenmesi ve bu kadınlara yerel ve uluslararası mahkemelerde hukuki destek sunulabilmesi için sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi gerekiyor.”

‘Cinsiyet eşitliği, yalnızca anayasal metinlerde sağlanamaz’

Cinsiyete dayalı şiddetin kadınların barış süreçlerine katılımını doğrudan kısıtladığını aktaran Manar Mounes, “Birçok kadın derin psikolojik travmalar yaşıyor. Bu kadınların, aile yaşamlarıyla kamu işlerine katılımlarını dengeleyebilmeleri için güvenli bir ortama, psikolojik desteğe ve çocuk bakım hizmetlerine ihtiyaç duyuyor. 1325 sayılı Karar’ın uygulanması, sadece niyetlerle veya metinlerle sınırlı olmamalıdır. Bizim de önceki ülkelerin deneyimlerinden yararlanmamız gerekir. Birleşmiş Milletler üyesi olarak, Suriye’nin ayrımcı yasaları değiştirmeyi ve kadınların gerçek siyasi katılımını sağlamayı içeren net bir uygulama planı geliştirmekle yükümlü olduğunu unutmamalıyız” değerlendirmesinde bulundu.

"Kadın kotasının varlığı tek başına yeterli değildir" diyen Manar Mounes, sivil toplum örgütlerinin, kadınları siyasi süreçlere katılmaya teşvik etmek ve onlara gerekli desteği sağlamak için çabalarını birleştirmesi gerektiğini vurguladı. Kadınların karar alma pozisyonlarındaki yerlerini, toplumsal damgalamalar nedeniyle zorlaştıran engellerin de ele alınması gerektiğini dile getiren Manar Mounes, “Cinsiyet eşitliği, yalnızca anayasal metinlerde eğitim ve iş garantileriyle sağlanamaz. Bunun yerine, bu garantilerin eşit fırsatlara dönüştürülmesi gerekir. Ayrıca, kadınların tüm bakanlıkların bir parçası olmaları gerekiyor. Başkanlık dahil her pozisyonda aday olmalarına izin verilmesi gerekiyor” sözlerine yer verdi.

Medyanın rolü

Medyanın rolüne de vurgu yapan Manar Mounes, "Medyanın kadınların basmakalıp imajını değiştirmedeki rolü göz ardı edilemez. Bu nedenle, medya içerikleri, TV dizileri ve programları dikkatle izlenmeli ve özellikle kadınların başarı hikayeleri öne çıkarılmalıdır. Kadınları katılım ve liderlik yollarına teşvik etmek için çaba sarf edilmelidir. Suriye’de gerçek ve sürdürülebilir barışa ulaşmak, ancak kadınların ülkenin geleceğini inşa etmede temel bir rol üstleneceği 1325 Sayılı Karar’ın etkili ve kapsamlı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olacaktır" diyerek sözlerini tamamladı.