Ankara’da “Mahpusluğun Kadın Yüzü” paneli

Özgürlük için Hukukçular Derneği Ankara Şube Kadın ve Hapishane Komisyonu tarafından düzenlenen “Mahpusluğun Kadın Yüzü” panelinde Türkiye cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekildi.

Ankara - Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şube Kadın ve Hapishane Komisyonu tarafından “Mahpusluğun Kadın Yüzü” paneli düzenlendi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nda (SES) gerçekleşen panele İnsan Hakları Derneği (İHD), Ankara Tabip Odası (ATO), Hakların Demokratik Partisi (HDP) Ankara İl Örgütü temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Panel salonuna “Mahpusluğun kadın yüzü” yazılı pankart asıldı. İki oturumdan oluşan panelin moderatörlüğünü avukat Sipan Cizreli üstlendi.

Farklı konu başlıkları altında sunumlar yapıldı

ATO Yönetim Kurulu üyesi Dr. Ayşe Uğurlu, “Mahpusluk koşullarının kadın sağlığında yarattığı tahribat ve sağlık hakkına erişim” başlıklı sunum yaparken, İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Nuray Çevirmen de, “Kadın ve LGBTİQA mahpusların yaşadığı çok katmanlı ayrımcılık ve hak ihlalleri” kapsamında konuştu. Avukat Hülya Yıldırım ise “Cinsiyet eşitsizliğinin hapishane hali ve Aysel Tuğluk” başlığı altında konuşma gerçekleştirdi.

 “Cezaevinde ölmek yoktur katledilmek vardır”

Sunumların ardından 14 yıl kaldığı cezaevinden tahliye edilen Nesrin Akgül, “Siyasi kadın tutsaklık” başlıklı bir sunum yaptı. Cezaevinde yaşamını yitiren tüm insanları anarak sözlerine başlayan Nesrin Akgül, “Cezaevinde ölmek yoktur katledilmek vardır. Ben 14 yıl içerde kaldım ve bu kadar katliama tanıklık etmedim. Hasta tutsakların bu şekilde katledilmesi, ölüme terk edilmesi idamın başka bir yüzüdür. Mahpusta kadın kimdir ve nasıl yaşar? Bu çok özel bir alan. Her şeyden önce Kürt kadınların siyasal alanda deneyimlediği en büyük alanlardan biri” dedi.

“Hafıza ve farkındalık oluşmalı”

Çok önemli bir hafıza ve farkındalık oluşması gerektiğini kaydeden Nesrin Akgül, “Farkındalık yaratılması gereken bir alan. Kapalı cezaevinden açık cezaevine çıktım. Türkiye’de cezaevi politikaları kapitalist moderniteyle birlikte 1999 yılından sonra sistematikleşmeye başladı. Bu da Sayın Öcalan’ın tutsaklığıyla başladı. Çok hızlı politikalar üretilmeye başladı. AKP iktidarıyla birlikte yeni bir model kazandı. Bu 200 yıllık bir politika ve AKP bunu son 23 yıla yayarak hedefledi. Daha fazla kişiyi yalnızlaştırma, denetleme ve kişide tecridi artıran, kişiyi izole edilen bir yaklaşım bu. Dışarda da var bu izole ama içerde daha kapsamlı. Bu kaba bir işkence değil” diye belirtti.

“Cezaevleri işkencenin başladığı ve mantığın bittiği yerdir”

Cezaevinde ilk olarak işkence ve çıplak arama ile karşı karşıya gelindiğine dikkat çeken Nesrin Akgül, son olarak şunları söyledi: “Cezaevi, işkencenin en bariz yapıldığı alanlardır. ‘Sen sen olmaktan çıkmışsın’ denilerek her türlü tahakkümü kendinde hak görüyor. Biz de bu şekilde kendimize ait bir alan oluşturmaya çalışıyoruz. Kadının kendi mekanını kurmaya çalıştığı bir alan halini alıyor. Orada kadın mücadelesi de başlıyor. Cezaevleri işkencenin başladığı ve mantığın bittiği yerdir. Mantık aramıyorsun. Mantığın bittiği bir alanda, her türlü ihlalin hak görüldüğü bir alanda direniş alanı oluşturmaya çalışıyorsun. Kadınların kendi cinsiyle birlikte yaşama gücü oluşturması en önemli direniş alanlarından birini oluşturuyor. Kadın burada bir birey, bir özne halini alıyor. Bu da psikolojik ve sosyal anlamda kadının güç olma durumunu oluşturuyor. Kadın kendi benliğini oluşturmaya çalışıyor. Orası erkeğin inşa ettiği ama kadının birlikte kaldığı bir dünya.”

Panel verilen aranın ardından ikinci oturumla devam edecek.