‘Adaletsizlik ölüm duygusunu arttırıyor’

İntiharların giderek artmasının önemli nedenleri arasında ekonomik ve sosyal krizlerin olduğu vurgulanıyor. Psikolog Sevgi Türkmen, “İnsanlar belki hiç hissetmediği kadar bir yalnızlık duygusu ile yaşıyorlar. Kadınlar ne yaparsa yapsın şiddetten ve ölümden kurtulamıyor. Yani böyle bir adaletsiz ve ahlak dışı bir dönem içinde çırpınıyoruz ve yalnızız. Bunlar insanda yaşam duygusundan çok ölüm duygusunu arttırabilir. Bu nedenle maalesef intiharlar artarak devam edebilir” diyor.

ZEYNEP AKGÜL
Ankara-Toplumun genel psikolojik değerlendirilmesine bakıldığında intiharların çeşitlenerek devam edeceğinin altını çizen Psikolog Sevgi Türkmen, intiharların önüne geçmenin, yurttaşların yalnızlık duygusundan çıkmasıyla mümkün olacağını ifade ediyor. İktidarın hiçbir dönem intiharları görmek istemediğini, intiharın nedenlerini kendinde aramak yerine intihar edende aradığını belirten Psikolog Sevgi Türkmen, “Dolayısıyla iktidar, intiharların nedenlerini konuşmak yerine intihar edenin psikolojik sorunlarının olduğunu iddia ederek konuşmaya başlar. Çünkü; eğer gerçek nedenler konuşulursa iktidarlar da intiharlarla ilgili sorumluluk almak zorunda kalacaklardır” diye belirtiyor. Sevgi Türkmen ile Türkiye’de son yıllarda yaşanan intiharları ve intihar vakalarında devletin etkisini konuştuk.
• Art arda gerçekleşen intihar vakalarında sorunu yalnızca bireyin psikolojisine indirgemek, çözümsüzlüğe giden bir başka yol. İntihar davranışının nedenlerine baktığımızda salt geçim sıkıntısı değil aynı zamanda modern hayatın yalnızlığı da var. Kredisini ödeyemeyen, iş bulamayan, evinden atılmak üzere olan, ailesine bakamayan ve bunun yanı sıra modern yaşamın getirdiği yabancılaşma nedeniyle yalnızlığa mahkum edilen insanlarla karşı karşıyayız. Son dönemde yaşanan intiharların salt ekonomik kriz ile açıklanması doğru mu sizce? 
İntiharları tek bir nedene indirgeyerek açıklamak intiharların arttığı dönemi, zamanı anlamak açısından sınırlı kalacak. Bununla birlikte intiharların artışında ekonomik nedenler oldukça belirleyici. Çünkü ekonomi, insanın tüm varlığının belirleyicisi. Sosyal çevrenizi, toplumsal katılımınızı ya da siyasi faaliyetlerinizi ekonomik koşularınız belirler. Fakat siyanürlü toplu ölümler biçimi; ekonomik nedenlerin dışında insanların toplumsal kopuşlarını gösteriyor. Burada ekonomik nedenlerin yanında ruhsal nedenler de konuşulmalı. Çünkü kirasını ödeyemeyen birinin aklına ölüm fikrinin gelmesi sadece ekonomik sınırlılığıyla değil hissettiği derin bir yalnızlık ve çaresizlikle birlikte de anlaşılmaya çalışılmalı. 
Yani borcu olan bir kişinin ölümden başka seçeneğinin kalmaması ekonomik değil toplumsal bir meseledir. İnsan kendini neden bu kadar yalnız ve çaresiz hissetmekte ya da ne ile karşılaşmak istemiyor gibi soruların cevabı ekonomik nedenlerle açıklanamaz. Ev sahibi kira ödemediği için kiracısını hiçbir sosyal ve toplumsal baskı hissetmeden, utanmadan, sıkılmadan kışın bir vakti sokakta yaşamaya zorunlu bırakıyorsa bu durumu sadece teknik bir neden olan ekonomiyle açıklayamayız. Burada toplumsal ve sosyal krizleri de tartışmak gerekiyor. 
‘İntiharlar artacak!
• İntiharlarla ilgili en son yayımlanan istatistiksel çalışma 2018 yılını kapsıyor. 2018’de, 432 ölümle en fazla intihar vakasının İstanbul’da olduğu belirtilirken İstanbul’dan sonra sırayı Ankara, İzmir, Bursa, Konya takip ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, günde ortalama sekiz kişi yaşamına son veriyor. İntihar vakaları neden giderek artıyor?
İntiharların giderek artmasının önemli nedenlerinden biri tabii ki ekonomik krizler ve bunun yanında bir de sosyal krizler. İnsanlar belki hiç hissetmediği kadar bir yalnızlık duygusu ile yaşıyorlar. İş bulamayanlar biliyor ki bir “tanıdığın” varsa iş bulabiliyorsun. Yoksullar biliyor ki ne kadar çalışırsa çalışsın çocukları hiçbir zaman varlıklı azınlıklar gibi yaşayamayacak, yiyemeyecek, giyemeyecek ve okuyamayacak. Kadınlar ne yaparsa yapsın şiddetten ve ölümden kurtulamıyor. Çocuklar ve gençlerin yaşamak zorunda bırakıldıkları durumlar her gün sosyal medyada ‘ah’larla paylaşılmakta. Yani böyle bir adaletsiz ve ahlak dışı bir dönem içinde çırpınıyoruz ve yalnızız. Bunlar insanda yaşam duygusundan çok ölüm duygusunu arttırabilir. Bu yüzden intiharlar maalesef artarak devam edebilir. 
‘Devlet adil olmayan bir baba figüründe’
• Toplumun tepkisini okuyamayan ya da belki de okumak istemeyen devlet, sorunları çözmek, iyileştirmek ve toplumsal barışı sağlamak yerine, baskı ve şiddetle acıyı ve travmayı daha da arttırıyor. İntihar vakalarında devletin etkisi nedir?
Devlet kavramının insanlar açısından “koruyan, kollayan, sahip çıkan” bir tarihsel algısı var. İnsanlar böyle düşünmek ve yaşamak isterler. Bu kişinin güven duygusunu arttırır, yaşadığı toplumda aidiyetini pekiştirir. Fakat uzun zamandır böyle düşünmek ve yaşamak isteyen insanların da devlete karşı güvenlerinin sarsıldığını adeta terk edilmiş bir evlat psikolojisiyle baş başa kaldıklarını söyleyebiliriz. Çünkü artık devletin güçlünün yanında, kendi ilişkilerini destekleyen kendi çevresine iş, aş veren olarak görmekte ve kendisini de bu ilişki ağının dışında kalmış hissetmektedir. Bu da devlete güvenmek isteyene derin bir yalnızlık ve yabancılaşma hali yaşatır. Adil olmayan bir “baba” figürünün yansısı ile yaşamak zorunda bırakılır. O yüzden tabi ki bir ülkede intiharlar yaşanıyorsa her türlü kamusal otorite kendini sorgulamalı. 
‘Devlet, kişinin yaşam ve ölümünün kendi inisiyatifinde olmasını ister’
• İntihar vakalarının neden üstü örtülüyor?
İktidar, intiharları her dönem görmek istememiş ve nedenlerini kendinde aramak yerine intihar edende aramıştır. Çünkü intihar bir yandan da iktidarlara karşı bir baş kaldırış, bir karşı çıkıştır. Ve hiçbir iktidar, gücü ne olursa olsun intiharlara engel olamamıştır. O nedenle intihar eden karşısında bir güçsüzlük hisseder. Yani kişinin yaşam ve ölümünün kendi inisiyatifinde olmasını ister. Mesela, idam mahkumlarının intihar etmesini istemez. Dolayısıyla intiharların nedenlerini konuşmak yerine intihar edenin psikolojik sorunlarının olduğunu iddia ederek konuşmaya başlar. Çünkü; eğer gerçek nedenler konuşulursa iktidarlar da intiharlarla ilgili sorumluluk almak zorunda kalacaklardır. 
‘Ne devlet, ne iktidar ne de toplumsal muhalefet sorumluluk alıyor’
• İntihar sonrası haberlerde, intihar eyleminin ‘psikolojik’, ailelerin ‘psikolojilerinin bozuk’ olduğu yönünde tartışmalar yapıldı. Bir uzman olarak intihar vakalarının nasıl yorumlanması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Ölüm fikrine yakın hisseden birinin duygusal olarak hassasiyetinin olacağını tahmin edersiniz, dolayısıyla bu ruh hali bizde psikolojik olarak bazı kopuşlar, karmaşalar çıkmazlar yaratabilir ki bu gayet doğal bir durum. İntihar eden birinin psikolojik durumunu konuşmak, ölen kişiye tanı koymak yerine insanlar neden yaşamayı değil de ölmeyi tercih etmek zorunda kalıyor bunu konuşmak gerekiyor. 
Yani sonuç değil o kişiyi o sonuca getiren nedenlere odaklanmak, onlara çözüm bulmak zorundayız. Yoksa bu durumlara en hafif haliyle “psikolojik hastalık” olarak değerlendirme işine girersek bu hem intiharların gerçek nedenlerini görmemizi engeller hem de intiharların önüne geçilemeyeceği gibi intiharları arttırabilir. İntiharların bahsettiğim tüm bu nedenlerini de biliyoruz ve sürekli aynı şeyleri konuşup duruyoruz. Her intihar olayından sonra üç beş yazı çıkıyor, iki üç uzman görüşü ve sosyal medya paylaşımları, derken hepimiz gerekeni yaptık duygusunun verdiği iç rahatlığıyla uyuyabiliyoruz, ta ki bir sonraki intihar yaşanana kadar. Bu böyle devam ediyor. Ne kamusal alanda ne toplumsal dinamiklerde intiharların önüne geçmeye ilişkin hiçbir şey yapılmıyor. Ne devlet, ne iktidar ne de toplumsal muhalefet sorumluluk alıyor. Hiçbirimizin gündemi olmuyor maalesef. Bir şeyler yapmaktansa “hastalık” deyip geçmek daha kolay geliyor sanırım.