‘Abdullah Öcalan’ın çağrısı devletin ‘silahlarını’ elinden aldı’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısının devletin çözüme yönelmemesine gerekçe yapılan “silahları” elinden aldığını ifade eden Yüksel Genç, her ne kadar PKK’ye bir çağrı olarak görülse de metnin devlete de bir çağrı niteliği taşıdığını vurguladı.

AXÎN BAHAR
Amed- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile 27 Şubat’ta İmralı Cezaevi’nde 3'üncü kez görüştü. 3'üncü görüşmede Ahmet Türk, Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan, Cengiz Çiçek ve Faik Özgür Erol yer aldı. Abdullah Öcalan ile aynı cezaevinde olan tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş da görüşmede yer aldı. Görüşmenin ardından heyet İstanbul'da basın toplantısı gerçekleştirerek, Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısını açıkladı.
Abdullah Öcalan’ın çağrısında, “Sayın Devlet Bahçeli'nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum” ifadeleri yer aldı.
Çağrının ardından Sırrı Süreyya Önder, Abdullah Öcalan'ın heyete söylediği, “Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” bilgi notunu da aktardı.
Çağrının gerçekleştiği açıklamaya katılan Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
‘Devletin ‘silahları’ elinden alındı’
Çağrı metninin, devletin çözüm sürecine yönelmemesine gerekçe yapılan “silahları” elinden aldığını ifade eden Yüksel Genç, dolayısıyla metnin her ne kadar PKK’ye bir çağrı olarak görülse de aslında devlete de bir çağrı ve teklif niteliği taşıdığını vurguladı. Çağrı metninin içeriğini değerlendiren Yüksel Genç, “Metnin başında PKK’nin kurulduğu dünya koşulları, ardından PKK’nin taban bulup gelişmesini sağlayan ülkedeki antidemokratik sürece ve Türkiye’deki devlet/iktidar politikalarının Türkiye’yi besleyen yanlarına değinilmiş. Bu tip meselelerde silahlı çatışmanın, silahlı varlık biçiminin anlamını yitirdiği, hukuki imkanların genişletilmesi üzerinden yürütülecek bir mücadelenin ikame edilmesi gerektiğini anlatan satır araları mevcut” dedi.
‘Çağrı metni siyaset alanına işaret ediyor’
Metnin PKK’ye silah bırakma ve feshetme çağrısının yanında aynı zamanda daha etkin bir mücadele aracı olarak siyaset alanına işaret ettiğini ifade eden Yüksel Genç, “Metni PKK’ye bir dönüşüm çağrısı olarak da okumak mümkün. Metin bir sonu değil, başlangıcı ifade ediyor. Yani bir başlangıç teklifi olarak da görülebilir” diye belirtti.
‘1999 ve sonrasında PKK’nin girişimlerine devlet karşılık vermedi’
Abdullah Öcalan’ın çağrısının yeni olmadığını, 1999’da da benzer bir sürecin yaşandığına işaret eden Yüksel Genç, “1999’da İmralı savunmaları sürecinde yapılan değerlendirmelerde Abdullah Öcalan Demokratik Cumhuriyet tezini ortaya koyarken, PKK’nin silahları bırakması gerektiğini, silahlı mücadele devrinin Kürt meselesinde aşıldığını, siyasal araçlarla mücadele devrinin başlamasına değiniyordu. Barış gruplarının gelişi PKK’nin silahsızlanma çabasındaki ısrarına örnekti. PKK, silahlı bir örgütten, siyasal bir örgüte dönebilmek için kimi dönüşüm çabaları, tartışmalar, eğitimler kongreler yaptı. Bu da tam olarak dönüşüme karşılık vermediği kanaati ile 2003’te başka bir kongreleşme süreci başladı. Kongreleşmeyi örgüt kendinin siyasallaşmasının bir parçası olarak ele almaya çalıştı. Tüm bu dönüşüm çabalarının Türkiye’de karşılığı ne yazık ki o dönem oluşmadı. Devlet, hiçbir yasal, siyasal düzenleme süreci oluşturmadı. Ve günün sonunda 2004-2005’lere geldiğimizde, silahlı çatışma araçlarının kendisini çok daha fazla konuşturabildiği bir ortam oluştu” şeklinde değerlendirmelerde bulundu.
‘Devletin ‘silahlı çatışma’ gerekçesi geçersiz kaldı’
Farklı zeminlerde olsa bile bugün ki çağrı ile 99’da yapılan çağrı arasındaki ilişkilere değinen Yüksel Genç, “O dönem Kürt meselesinin silahlı çözümü yerine, siyasal çözümün arzu edildiği ifade edilmişti, şimdi de benzer bir niyet ortada. Böylelikle hem devletin Kürt meselesi ve demokratikleşme gibi konularda silahlı çatışmayı gerekçe gösterip kurduğu yapılanma, iktidar olabilme, hegomanya kurabilme süreci gerekçesiz bırakılmış oluyor, hem de Kürt meselesindeki yeni çözüm araçlarına şans tanınmış oluyor. Böyle bir çağrının kendisi yeni dönemin en önemli mücadele araçları olarak siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine ve devlete işaret ediyor. Bu güçler rollerini oynarsa, silahlı yapıların çözüm yöntemi olarak benimsenmesinin önü belki de sonsuza kadar kapanmış olur. Önemli olan, siyasal yapıların ve sivil toplumun buna uygun dönüşümleridir” ifadelerini kullandı.
‘Bu süreç sadece PKK’nin değil, Türkiye’nin de dönüşümünü içeriyor’
Bu süreçte devlete düşen sorumluluğun gözardı edilmemesi gerektiğini belirten Yüksel Genç, “Devlete düşen en önemli görev, silahsızlanma çabasının ve silahsız siyasal mücadele zemininin güçlendirilmesine dair düzenlemeler yapmak. Bu süreçte yaşanacak dönüşümler sadece PKK’nin dönüşümünü içermiyor, aynı zamanda devletin ve Türkiye toplumunun da dönüşümünü içeriyor. Bu anlamıyla gerçek anlamda bir silahsızlanma sürecinin yaşanması için en büyük rol devlete düşüyor. Bazı yasal düzenlemeleri devletin, meclisin kendisi yapmalı” dedi.
‘99’da hazır olmayan devletin bu defa hazır olduğuna inanmak istiyoruz’
Metinde yer almayan ama daha sonra Sırrı Süreyya Önder’in aktardığı bölüme de değinen Yüksel Genç, şöyle devam etti: “Türkiye’de siyasal zeminler tahrip oldu, dolayısıyla siyaset yapma araçlarının çoğaltılması, düzenlenmesi devletin sorumluluğu altında. Bu sorumluluğu üstlenmeyen devlet, silahsızlanma çağrısının ortaya çıkaracağı sonuçları da taşıyamayan devlet durumuna düşebilir. 99-2004 yılları arasında yaşadığımız süreçte devletin silahsız bir PKK meselesine hazır olmadığını deneyimlemiştik, şimdi de aynı şeyler deneyimlenmemeli. 99’da hazır olmayan devletin bu defa hazır olduğuna inanmak istiyoruz.”
‘Sürecin yürümesi için koşullar sağlanmalı’
Sürecin yürüyebilmesi için devletin ilk yapacaklarının başında Abdullah Öcalan’ın etkin bir aktör olarak var olmasının koşullarını sağlamak olduğunu vurgulayan Yüksel Genç, “Bu konuda Devlet Bahçeli ilk çağrısında ‘umut hakkından’ bahsetmişti. Evet, Abdullah Öcalan’dan çağrı geldi ama Öcalan’ın tecridi de devam ediyor, süreci yürütebilme koşullarının önündeki engeller de devam ediyor. Bunların değişmesi gerekiyor. Dağdaki gerillanın sürece katılabilmesi, kongre sürecini sağlıklı yürütmesi, Abdullah Öcalan’ın kendi örgütü ile temas içinde olabilmesi için koşullar yaratılmalı. ‘Ben silah bırakıyorum’ demekle silah bırakılmıyor. Herkes açısından süreç yeni başlıyor” diye kaydetti.
‘Devletin dili değişmeli’
Çağrı metninin toplum ve devlet hassasiyetinin göz önünde bulundurularak hazırlandığını söyleyen Yüksel Genç, Kürtlerin de hassasiyetlerinin dikkate alınması gerektiğini belirtti. Yüksel Genç, “Devlet de bunca yıl savaşın içinde olan Kürtlerin ihtiyacı ve isteklerine göre, onların haysiyetini de koruyarak, onurlarını zedelemeden bir dil kurmalı” dedi.
‘Süreci halka anlatmak gerek’
Yapılan çağrıyı Abdullah Öcalan’ın 26 yıldır yapılan açıklamaları ile birlikte düşünmek gerektiğini ifade eden Yüksel Genç, “Bunu yapamıyorsak bile son 6 ay içindeki tartışmaların küçük bir parçası ve bilemediğimiz pek çok konuyla birlikte düşünmekte fayda var. İnsanlar metinde sürecin nasıl ilerleyeceğine dair bir şeyler duymayı arzu ediyordu. Halkın yeni süreci anlamasına çaba harcamak, yaşadıkları acının karşılığı olarak büyük bir özgürleşme ve demokratikleşme sürecinin içinde olduklarını anlatmakta fayda var. Projeksiyonu silahsızlanma sonrası yeni mücadele sürecinin ortaya çıkaracağı, herkesin kazanacağı yere çevirmek insanlar açısından çok daha güçlendirici olur” şeklinde konuştu.