Şiddetle sarmalanmış ‘kadın işçiler’
İSİG’den Dr. Aslı Odman, kadın işçilerin maruz kaldığı cinsiyetlendirilmiş şiddeti, küresel tedarik zincirlerindeki kadın emeğini, görünmezleştirilen çalışma koşullarını anlattı.
ELİF AKGÜL
İstanbul- Türkiye’de iktidar kadını ‘aile içinde’ eve hapseden politikalarına devam ederken çalışma yaşamında yer alan kadınlara da güvencesiz, kayıt dışı ve tamamen kölelik koşullarında bir yaşamı dayatıyor. Kadınların emekleri görünmez kılınırken derin bir adaletsizlik ve ekonomik krizin yaşandığı Türkiye’de yoksulluktan en çok kadınlar etkileniyor.
2025 yılının ilk 10 ayında bin 737 işçi çalışırken iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Basına yansıyan haberlere göre hayatını kaybedenlerin 114’ü kadındı. Kadına yönelik şiddetin yalnızca ev içi ya da fiziksel saldırılarla sınırlı olmadığını söyleyen İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Üyesi Dr. Aslı Odman, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde kadın işçilerin maruz kaldığı yapısal şiddeti ajansımıza değerlendirdi.
“Aileye katkı” sayılan kadın emeği
Dr. Aslı Odman’a göre kadın işçilerin hem emek süreçlerinde hem gündelik yaşamlarında karşılaştığı baskı, “toplumsal cinsiyet rolleri”nin sürdürülebilmesi için sistematik bir araç olarak işliyor. Aslı Odman, değerlendirmesinde kadın işçilerin sürekli bir baskı mekanizması içinde tutulduğunu şöyle anlattı:
“Cinsiyetlendirilmiş yani kadına yönelik şiddetin iş cinayetleri boyutu var. Yani iş cinayetlerinin, işçi güvenliğinin de cinsiyetlendirilmiş boyutu var. Esasında zaten toplumsal cinsiyet rolleri birkaç yönden şiddetle sıkıştırılınca ancak işleyebiliyor. O rollerin oynanması için toplumun cinsiyetlendirilmiş kalması için birkaç yerden şiddetle sarmalanmış kadınlardan bahsedebiliriz. Bu iş yeri şiddeti, esasında kapitalizmde şiddetin geldiği mikrokozmos emeğin kadınsılaştırılması. Kadının ücret almaması ama ‘aileye katkı olarak’ çalışıyor olması gibi.”
Aslı Odman, bu düzenin yalnızca ekonomik ya da kültürel değil, doğrudan siyasal tercihlerle kurulduğunu vurguladı:
“Sokakta şiddet, iş yerinde şiddet, kadının bedenine şiddet, tecavüz şiddeti, flört şiddeti… Esasında bütün bunlarla kadının sağa sola bakamayacak hale getirildiği bir cinsiyetlendirilmiş rejim kuruluyor. Bütün bunların toplamı da esasında bizim siyasi rejim şiddeti dediğimiz düzenlemelerle mümkün kılındı. Yani doğrudan kadın haklarında düzenlemelerle bir geriye gidiş oldu; tıpkı işçi haklarında olduğu gibi.”
Şiddet sarmalının sonucu olarak “politik rejim”
Aslı Odman bu şiddet sarmalının yalnızca bireyi değil, çalışma rejimini, şehirleşmeyi, aileyi ve üretim ilişkilerini aynı anda şekillendirdiğini belirterek “O yüzden işyeri rejimi, cinsiyet rejimi, mekansal rejimin birleştiği bir şiddet sarmalı bize politik rejimi veriyor” ifadelerini kullandı.
Kadın emeğinin küresel kapitalizm içinde neden tercih edildiğini uzun bir çerçeveyle açıklayan Aslı Odman’a göre mesele yalnızca ucuzluk değil; kadınların baskı altındaki konumu, sermayenin istikrarlı biçimde kullanabildiği bir “uysallaştırma mekanizması” yaratıyor:
“Dilovası örneğinde kadınların ‘kadın kadına çalışmasının’ tercih edilmesini gördük. ‘Kötü şartlar da olsa en azından kadın kadına çalışıyor’ deniyor. Muhafazakarlık kıskacı, patriyarka kadının bedenini şiddet sarmalının malı yapıyor. Bunu kadınları arzu nesnesi olarak, yeniden üretim nesnesi olarak, çalışma güvenliğini toplum içerisinde değil hanelerde sağlayan kadın olarak, ekonomik mobilitesinin ve sosyal mobilitesinin engellenmesiyle yapıyor.”
‘Tedarik zincirleri suç işledikçe güçleniyor’
Aslı Odman, küresel markalara üretim yapan tedarik zincirlerinde kadın emeğinin nasıl konumlandırıldığını şöyle açıkladı:
“Turbo kapitalizmde Dilovası’ndaki Raviva şirketi, ayrı bir şirkete fason olarak üretim ve şişeleme yapıyordu. O şirket de bugün küresel kapitalizmin bütün kent vitrinlerini yaratan Zara, LCW ve H&M’in parfümlerini yapıyordu. Yani bu küresel tedarik zincirinin her zincirinde daha ucuz olan kadın emeği kullanılıyor. Tedarik zincirleri zaten bölündükçe güçleniyorlar. Suç işledikçe güçleniyorlar.”
Aslı Odman’ın “suç güce dönüşüyor” tespiti, kadın emeğinin şiddet, güvencesizlik ve sömürüyle nasıl iç içe geçtiğini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
“‘Neden mesela bir parfüm fabrikası Fransa’da patlamıyor?’ diye sorabiliriz. Ama orada da emeğin göçmen ve kadınsılaştırdığı yerlere baktığımız zaman, mesela İspanya'daki mevsimlik gezici tarım işçileri o küresel iş gücünün neresinde duruyor? Ulusal düzenleme alanının görmediği düzenlemeler bunlar. Bir yandan Türkiye'de tabii ki muhafazakarlaştırmanın çok daha uzun vadeli bir gelir dağılımı üzerinde, kaynakların dağılımı üzerinde etkisi var. Yani Türkiye'de sınıf çatışmasında sermayenin öne geçmesinin üzerini kapayan bir kültür savaşını bize sunan bir ideoloji kuruldu. Yani her şey bir kültürlerarası savaş gibi. Bir yanda dindar, bir yanda laik olması gibi. Rejim bu kültür savaşının kodlanmasında kadınların bedenini çok iyi bir araç olarak kullanıyor.”
‘Görünmezleştirilen bir emek var’
Türkiye’de kadın işçiliğnin daha başlangıçta görünmezleştirildiğini hatırlatan Aslı Odman bu görünmezliğin sistematik olduğunu vurguladı:
“Türkiye’de kadının çalıştığı sayılmadığı için, yani hem veri olarak sayılmadığı hem de saygı görmediği için, Türkiye’de kadınların istihdama katılımı yüzde 30–35 bandında. Ev kadınları, mevsimlik gezici tarım işçileri de gözükmüyor. Zaten dibe karşı her koşulda daha da görünmezleştirilen bir emek var.”
Bu görünmezleştirme, kadınların maruz kaldığı şiddetin de görünmezleşmesi anlamına geliyor. Öte yandan bazı vakaların mevzut yönelimleri de ortaya koyduğunu belirten Aslı Odman, Hendek’teki mühimmat fabrikası patlamasını hatırlatarak şunu ekledi:
“Hendek’te mühimmat fabrikası patlamış diye haber geldiğinde kafamda ‘kaç erkek işçi öldü’ diye düşündüm ama bir baktım ölenlerin ciddi bir kısmı kadın. Gerekli yatırımı yapmak yerine ‘kadınlar dikkatli olur, özenli olur’ diye o seri üretim bandına kadınları koymuşlar.”
Kadına yönelik şiddet ile kadın işçi ölümleri arasındaki bağ
25 Kasım’ın en kritik sorusu şudur: Şiddetin farklı biçimleri birbirine bağlanabilir mi? Aslı Odman’a göre ‘evet’. Aslı Odman şöyle devam etti:
“Uzun zamandır yapmak istediğimiz şey kadın iş cinayetleriyle kadın cinayetleri arasındaki ilişkiyi araştırmak. Türkiye’de proleterleşme ve hane halkının ekmeğini kazanan aile reisi modelinin ekonomik olarak çökmesiyle bu rolün yarattığı erkeklik modellerinin, ‘erkeklik onurunun’ işlememesinin artan kadına yönelik şiddetle bir ilişkisi olsa gerek değil mi?”
Dr. Aslı Odman’a göre kadınların enformel de olsa ev dışına çıkması, çalışması, hareket alanını genişletmesi erkek şiddetini tetikleyen toplumsal gerilimlerle kesişiyor.
İşçi kadınların mücadelesi
25 Kasım’ın aynı zamanda kadınların direnişinin tarihsel gücünü de temsil ettiğini hatırlatan Aslı Odman şunları ifade etti:
“Türkiye’de hem çevre hem emek hareketlerinde, mücadelenin radikal olarak dönüştüğü her yerde muhakkak kadın militanları görüyoruz. Bu çok belirgin bir şey. İstihdamın bu kadar zor olduğu yerde, bu şiddet formlarının birkaçını yaşayan kadınların kafası bozulduğu zaman o hareket tutulamaz hale geliyor. Bir kadın, mücadeleyle bireyselleşerek, çok farklı şiddetten kurtularak özgürleşiyor. Bunun tadını alan kadın kocayı da bırakıyor, ev sisteminden de, çocuk bakımından da, ona yüklenen bir sürü o sembolik şiddetten de özgürleşiyor. Ben çok umutluyum bu konuda.”