Şengal’den Süveyda’ya: Ortadoğu’daki cihatçı katliamlar

Ortadoğu’nun kadim halkları, son on yılda IŞİD ve cihatçı HTŞ gibi grupların hedefi oldu. Kadınların köleleştirildiği, sivillerin katledildiği bu saldırılar, uluslararası sessizlik ve cezasızlıkla birleşince yenilerine kapısını araladı.

SENA ELΠ

Haber Merkezi- Ortadoğu son on yılda yalnızca savaş ve yıkıma değil, aynı zamanda insanlık tarihinin en vahşi suçlarına sahne oldu. Şengal’de Êzidîlere yönelik soykırım, Suriye sahilindeki Alevi katliamları ve Süveyda’da Dürzîlere dönük saldırılar; cihatçı örgütlerin kadın bedenini savaş silahı olarak kullandığı, etnik ve mezhep kimliklerini yok etmeye çalıştığı karanlık bir dönemi işaret ediyor. Uluslararası toplumun sessizliği ise bu suçların cezasız kalmasına ve tekrarına zemin hazırlıyor.

Şengal’den Süveyda’ya katliamlar

Son on yılın en vahim örneklerinden biri, IŞİD’in Êzidîlere yönelik 74. fermanı olarak anılan Şengal Katliamı’dır. Benzer şekilde, El-Kaide çizgisinde olan Heyet Tahrir El-Şam (HTŞ), uluslararası güçlerin örtülü desteğiyle Suriye sahilindeki Alevileri ve güneydeki Dürzîleri hedef aldı.

Bu örgütler, Batılı ve Arap istihbaratları tarafından üretildi, köklerini ise İbn Teymiyye ve Muhammed bin Abdülvehhab gibi isimlerin tekfirci fetvalarında buldu. Bu ideoloji, özellikle kadını aşağılayan bir zihniyet üzerine kuruldu. Bu yüzden IŞİD, Şengal’e saldırdığında Êzidî kadınlarını köleleştirip pazarlarda sattı. Aynı şey cihatçı HTŞ’nin saldırılarında da tekrarlandı; Alevi ve Dürzî kadınlar kaçırıldı, bir kısmının akıbeti hâlâ bilinmiyor.

Savaş silahı olarak tecavüz

Amerikalı tarihçi Susan Brownmiller, savaşta tecavüzün sadece biyolojik dürtüyle açıklanamayacağını, bunun aslında kadınlara karşı nefretin bir ifadesi olduğunu belirtir. Cezasızlık, yağma kültürü ve “kadının ganimet sayılması” bu suçların artmasına yol açar. Bu yalnızca İslamcı gruplara özgü değil; Bosna, Myanmar ve daha birçok yerde etnik katliam için de kullanıldı.

Öte yandan antik çağlardan beri var olan kadın ve çocukların köleleştirilmesi, cihatçıların elinde “sabiye” adıyla yeniden canlandırıldı. Özellikle genç erkekleri kandırmak için bu pratik, dini fetvalarla meşrulaştırıldı. IŞİD’in Şengal’de 3 bin 500’den fazla kadını kaçırması bunun en vahim örneği oldu.

Selefi-Vahhabi düşüncede kadın

Vahhabi ideolojiye göre kadın yalnızca bir “araç”tır. Kadının akıl ve din bakımından eksik olduğu, hayvanlarla aynı seviyede görüldüğü yönündeki hadisler merkeze alınır. Bu yaklaşım, kadın düşmanlığını sistematik hale getirir ve cihatçı şiddete dini meşruiyet sağlar.

Suriye’de katliam zinciri

2014’ten itibaren IŞİD ve ardından HTŞ’nin yükselişiyle Suriye, Afganistan’dan sonra El-Kaide’nin hâkim olduğu ikinci ülke haline geldi. Aralık 2024’ten sonra mezhepçi söylem ülkeyi sardı. Mart 2025’te sahildeki Alevilere yönelik saldırılarda en az bin 500 sivil katledildi, onlarca kadın kaçırıldı, birçoğunun izine hâlâ rastlanmadı. Kadınlar köleleştirildi, bazıları zorla evlendirildi ya da fidye için rehin tutuldu.

Dürzîlerin hedef alınması

Cihadist HTŞ’nin lideri Colani, Dürzîlere yönelik saldırıları teşvik etti. Temmuz 2025’te Süveyda’da bin 709 kişi katledildi, 105 kadın kaçırıldı, 80’inin akıbeti bilinmiyor. Bazı kadınlar tecavüze uğradıktan sonra infaz edildi.

Mezhepçilik Batı’nın elinde bir araç

Ortadoğu’daki mezhep çatışmaları sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel çıkarların ürünü. Irak’ın 2003’te işgaliyle başlayan süreç, Suriye, Sudan ve Kürdistan’a kadar yayıldı. Osmanlı mirasındaki tekfirci söylem, bugün yeniden devreye sokularak halklar birbirine kırdırılıyor.

Çözüm köklü değişim

Bugün Suriye’de farklı inançlara sahip halklar ağır bedeller ödüyor. Ancak halkların umudu, merkeziyetçi olmayan, çoğulcu ve demokratik bir sistemin kurulması. Kadının erkekle eşit olduğu, farklılıkların zenginlik sayıldığı bir Suriye dışında çıkış yolu görünmüyor.