Özel savaş yöntemleriyle kadınlara dayatılan kültürel yozlaşma
Ataerkil sistemin cinsiyetçi politikalarla kültürel yozlaşmayı geliştirdiği bir gerçekliktir. Gerek radyo ve televizyonlar, yazılı basın gerekse internet üzerinden kadının aşağılandığı, cinsel bir objeye dönüştürüldüğünü görüyoruz.
NEWRA DENİZ
Erkek egemen zihniyetin geliştirdiği özel savaş yöntemleri, kökleri doğal topluma dayanan halkımızın kültür değerlerini yozlaştırmak ve yok etmek için her türlü yönteme başvuruyorlar. Önderliğimizin (Kültürel Soykırım) olarak adlandırdığı katliama özel savaş yöntemleriyle gerekli zemini hazırlamaya çalışıyorlar. Böylece kendi kültürlerinden kopmuş kadınları, kendilerine göre bir şekil vermek için her türlü kirli politikayı yürütüyorlar. Kültür, toplumun maddi ve manevi değerlerinden oluşur ve toplumdaki her türlü bilgi, ilişki, değer ve zihniyeti, her türlü davranış biçimini kapsar. Kürt halkı ciddi bir kültürel çeşitliliğe sahip olmasına rağmen yüz yıllardır homojenleştirme politikalarına maruz kalmıştır. Süregelen politikalar neticesinde; Kürt halkının elbiselerinden renklerine, halaylarından dinledikleri müziğe, köylerinin isimlerinden, çocuklarının isimlerine kadar ciddi yasaklara ve özel savaş politikalarına başvurulmuştur. Yine özellikle Kürdistan'da ve Kürtlerin yaşadığı her yerde mevcut iktidar özel savaş yöntemleri çok yoğun bir şekilde kullanıyor, asker ve polis yani erkek egemen zihniyetin kolluk güçleri, özellikle genç kadınları hedef alıyor. Yoz ilişkilere sürükleyerek, toplum değerlerinden koparmayı hedef alıyor. Bu temelde genç kadınların kültürel ve ahlaki değerlerinin yozlaştırılması ve kendi öz kimlik bilincinden uzaklaştırılması için tuzaklar kuruyor. Özel savaş Yöntemleriyle zayıf kişilikleri ajan, birlikçi olarak kullanıyor ve aynı şekilde toplumu bölmeye çalışıyor. Bu açıdan bireyin kendi özünü oluşturan kültürel değerlerine yabancılaşması ve kültürel değerlerini yok sayarak başka bir varlığa dönüşmesini hedefliyor. Bu süreçte birey, kendi edimlerinin öznesi olmaktan uzaklaşır. Öznelliğini kaybeden birey ‘nesneleşerek’ edilgen bir varlığa dönüşüyor. Kültürel değerlerin yozlaşmaya uğraması sahip olunan dilin, ahlaki değerlerin, örf ve adetlerin yozlaşmaya uğraması demektir. Kültür ve içinde barındırdığı değerler bir toplumu ayakta tutan önemli bir etkendir. Yozlaşmaya uğraması ve giderek yok olması, toplumsal düzenin yozlaşmaya uğraması ve giderek toplumun yok olması anlamına gelmektedir. Tarihin her devrinde bu tür yok olma örnekleri karşımıza çıkmakta ve yine tarihin her devrinde kendi öz kültürlerini koruyan toplulukların zaman zaman iktidarların hâkimiyetlerine girseler de yüz yıllar sonra bile tekrar bağımsızlıklarını kazandıkları ve kültürlerini korudukları görülmektedir.
Yozlaşma arttıkça kültür kendine özgü özelliklerini kaybeder ve korunmasız kalır
Yozlaşma doğadaki iyi niteliklerin ve değerlerin kaybolması, özgünlüğünün bozulması, manevi değerlerden sapan bir şey olarak tanımlanabilir. Yozlaşma kelimesi İngilizcede “corruption” kavramıyla ifade edilmekte ve ahlaki çöküntü ve toplumsal çürümeyi anlatan bir anlam taşımaktadır. Aynı zamanda ahlaki çürüme ve sosyalleşmenin bozulması anlamına da gelir. Ataerkil sistemin cinsiyetçi ve ayrımcı politikaların yanında kültürel yozlaşmayı geliştirdiği bir gerçekliktir. Gerek radyo ve televizyonlar gerek yazılı basın gerekse internet üzerinden kadının aşağılandığı, kullanıldığı, cinsel bir objeye dönüştürüldüğünü görüyoruz. Yozlaşma arttıkça mevcut kültür kendine özgü özelliklerini kaybeder ve korunmasız kalır. Tarihteki tüm gelişme ve savaş süreçlerinde tecavüz, taciz, kayıplar, yoksullaştırma ve zorunlu göç bir savaş taktiği olarak kullanılmış ve toplumsal olarak işlenmiştir. Bu süreçte kadın bedeni ve toplumsal cinsiyetle doğrudan ilişkili olan kimlik kavramı gelişmelerin odağında yer almaktadır. Savaşlar ve gelişmeler süreçlerinde kadın bedeni üzerine sistematik olarak geliştirilen politikalar sadece kadını değil aynı zamanda toplumu, milleti, ulusal kültürü ve toplumun kimliğini veya geniş bir alanı hedef almaktadır. Öte yandan toplumsal cinsiyet normları ve kadın bedeni bağlamında iktidar, özel savaş politikalarıyla farklı kültürel, siyasi ve azınlık kimliklere 'Tek egemen güç benim' mesajı vermek istemiştir. Bu sistemle kadınları aynı kalıplara koyarak özünden uzaklaştırmayı hedeflemektedir. Giyiminden, saç modeline, nasıl davranması ve hangi dille konuşması gerektiğine belirleyen erkek egemenli sistemin tek tipleştirme saldırılarına karşı kültür değerlerini sahiplenmek oldukça önemli olacaktır. Aksi taktirde bu durum kendisiyle birlikte hiçbir tepki vermeden her türlü dayatmayı kabul eden bir birey ve toplumsal yapıya yol açmaktadır.
Kültür insanın yaşamıdır, var ettiği her şeydir
Kadınlar Kürt toplumunda özellikle asimilasyon ve kültürel soykırım saldırılarına karşı her zaman direnmiştir. Toplumsallaşma ve kültür biçimlerinin inşasında, bu biçimlerin yeni nesillere aktarılmasında ve toplumsallaşmanın hayata geçirilmesinde her zaman temel aktör olmuştur. Ve bu değerleri korumak adına var gücüyle mücadele yürütmüştür. Özellikle kadına ve topluma dayatılan kültürel yozlaşmanın zincirlerini kırmak için birden çok cephede aynı anda mücadele etmek gerektiğini vurgulamak isterim. Kültür insanın yaşamıdır, var ettiği her şeydir ve kültürümüz elimizden giderse bizden geriye hiçbir şey kalmaz, içi boş bir kabuk olmanın ötesine geçemeyiz. Varlığımızı korumak için kültürel direnişimizi sadece kültür ve sanatla ilgili çalışanlara bırakamayız. Kürt toplumu olarak bulunduğumuz her noktadan kültürsüzleştirilmeye, kapitalizme, popüler kültüre karşı durmalı ve buna direnmeliyiz.