İşkence gören İranlı aktivist: Her an darağacı kurulacak diye bekledim

İranlı kadın aktivistler gözaltında işkence, cinsel saldırı, tecavüz ve her türlü baskı ile yüz yüze kalıyor. Sepideh Kashani, uzun süren sorgulama sürecini, "Her an darağacı kurulacak diye bekledim" dedi.

Haber Merkezi- “Kulağıma fısıldadı, sonunda seni yukarı doğru çekeceğim, seni tam burada vuracağız" bu cümleler İran’da sorgu hücrelerinde kadın bir aktiviste yapılan tehditlerden yalnızca biri. İranlı çevre aktivisti Sepideh Kashani, sorgularda ve işkence altında yaşadıklarını ülkesinde yayınlanan çeşitli basın yayın kuruluşları ve insan hakları örgütleri ile paylaştı.

Sepideh Kashani, Aktivist, ülkesinde çevre ve doğa çalışmaları yürüten bir isim olarak tanınıyor. Son olarak hakkında yapılan suçlamalar nedeniyle 6 yıl ceza aldı ve 5 yıldır cezaevinde. Uzun süren sorgulamalara maruz bırakıldı;  cezaevi sürecinde de ağır işkencelere maruz bırakıldı. Aktivist yaşadıklarını kaleme aldığı mektupla anlattı.

‘Tekrar ve yeninden kazanacağız’

Sepideh Kashani’nin yaşadıklarını kaleme aldığı mektubunun bir kısmı şöyle:

“Ben Sepideh Kashani, insan, yurt, aile ve ülkesinin aşığı...

6 yıllık cezamın 5 yılı bugün bitti. Bu 5 yılda hakkımda uydurma senaryolarla açılan davalara, itiraz etmedim, sadece kendimi savunmaya çalıştım. Bugün ise ülkem için, yurttaşlarım için, ülkemin kadınları için yazıyorum ve özellikle ülkemin genç insanları için kaleme alıyorum. Adaletsizlikle yaralanan herkes için ve bunca zaman hakikatin sözünü, hakikatin ortaya çıkacağını bekleyen herkese hitap ediyorum bugüne kadar uzun uzun sustum ve bekledim.

Casuslukla suçlandım

Vatanımı korumak için az sayıda insan olsak da doğamıza, toprağımıza, onurumuza sahip çıkmaya çalıştık. Sloganlarda değil pratikte ülkemizi korumaya çalıştık. Ömrümün 25 yılını ülkem ve ülkemi koruma yolunda harcadım. Ta ki Devrim Muhafızları İstihbaratı tarafından vahşice tutuklanarak, hapsedilene kadar. İlk tutuklandığım günlerde bunların hepsinin bir hata olduğunu ve hatadan geri dönüleceğini büyük bir heyecanla bekledim. Gerçeklerin ortaya çıkmasını bekledim, özgürlüğümü tekrar alacağım günü bekledim. Ancak bu tarihin üzerinden tam 5 yıl geçti. Gerçekler gizlendi ve yeni yeni senaryolar yazıldı. Her onurlu insanı ürpertebilecek ağır suçlamalar ve ithamlar yapıldı. Casuslukla suçlandım.

Bugün ülkemin sevgili gençleri ne kadar katil ise ben de o kadar ajanım. Ben de onlar gibi baskı altında olduğumu, korkunç işkenceler, sorgulamalar altında olduğumu ve yalan itiraflar elimden almak için düzenlenen planlar altında olduğumu söylemek istiyorum. Artık çektiğim acı ve ıstırabın derinliğini anlatmak için bazı baskıları ve işkenceleri anlatma gereği duydum. Belki bu karanlık gecede bir ışık vardır diye umuyorum.

Her sorgunun başında sureler okur bir sorgulayıcı ve yüksek sesle. Gözlerim bağlı ve duvara dayalı olduğum için görmüyorum nerede, nasıl oturduğunu ama din adamı olduğunu söylüyor. Ölüm. Ölüm cezası ve insan, burada!

Her an darağacı kurulacak diye bekledim

Bu toprağı koklayan, tapan ve bilen aynı insanım ve sorgu hücresindeyim. Başlarda sorgucu bana ne söylerse yapacak ve üzerimde uygulayacak sanıyordum. Her an darağacı kurulacak diye bekledim. Taburenin altına bir ayak çarpacak ve hepsi işte o kadarla son bulacak. İşte bu güvencesiz ve endişe atmosferi insanın aklından çıkmıyor.

Olmadı mı? Oldu. Bana bunu yaşayanların, bu manzarayı yaşattıkları insanların fotoğraflarını gösterdiler. Bana Kavos Seyed Emami’nin cansız bedeninin fotoğraflarını gösterdiler. Kavos, ölmüş olamaz diye düşündüm, o umut ve hayat doluydu. İşte tam da o sırada sevdiğiniz birinin idam fotoğrafı önünüze serildiğinde vazgeçiyorsunuz ve sıradaki siz olmak istiyorsunuz hemen. Neredeyse ‘idam et beni sorgulayıcı, hakkımdaki her suçlamayı kabul ediyorum’ demek istiyorsunuz. İşte bu hüsran içinde sizi hücrenize atıyorlar tek başınıza.

Sorgulamalar çok uzun sürdü. Buna elbette hakaret, işkence, yalan, tehdit, iftira eşlik ediyor. Sorgucular benim gizli bir örgüte üye olduğum konusunda ısrar etti.

Kapıları, duvarları her yeri kanlı bir odaydı 

Saatlerce ayakta sorguya çekildim. Başımı duvara bile yaslamama izin verilmedi. Sorgulara götürürken saatlerce korkunç karanlık merdivenlerden inip çıkmaya zorlanıyorsunuz, yer ve mekan duyunuzu yitirmenizi istiyorlar. Karanlık bir odada sorguya çekildim hep. Sorguda benimle konuşan sorgulaycıların korkunç sesini duyabiliyordum yalnızca. Kapıları, duvarları her yeri kanlı bir odaydı. Oda benden önce sorgulananların kanları ile doluydu. Sık sık beni öldüreceklerini söylüyorlardı ama ‘seni öldürmesek bile bağışlamayacağız’ diyorlardı.

Gecenin biri, bir kadın sorgucunun yardımıyla hücreden dönüyorum. Sorgu binası zifiri karanlık. Bir gölgenin geçtiğini görüyorum bu upuzun koridorda aniden ve çok yakın bir mesafeden ensemde beliriyor, “Ölüm sana bu kadar yakın” diyor.

Hiç ağlamadım

İki yıl boyunca hem tutukluluk hem de sorgu süreci yaşadım. Gidecek hiç bir yerim yoktu. Hiç ağlamadım. 4 kişi idam edildi bu sırada. Murad, Taher, Nilufar ve Homan. Hiç ama hiç yemek yiyemedim neredeyse, uyuyamadım. Sorgunun birinde bana biricik kardeşim için tutuklama emrini gösterdiler. Sorgu sırasında da sık sık resmini gösterdiler. Sorgudaki arkadaşlarımın sorguya getirilip götürülürken fotoğraflarını gösteriyorlar, perişan görünüyorlar ve bende artık biliyorum öyle göründüğümü. Sorgulayıcılar itiraflarda bulunmazsam bir anda serbest bırakıldığım taktirde sahte bir kazada öleceğimi, bir köprüden atılacağımı söyleyip durdu.

Darağacı tehditleri sürüyor

İşkenceler bitti mi? Elbette bitmedi. Bilmem kaçıncı kezdir baskılar, işkenceler, yalan itiraflarda bulunma talepleri, darağacı tehditleri sürüyor. Cezalar ve özgürlükten mahrumiyet kaldı elimde. Ama her ne olursa olsun haksızlıklara şahit oldum ve gerçeklerin akıp gitmediğini biliyorum. Şunun unutulmamasını istiyorum akıl almaz uzun işkenceler son bulmayacak. Hakkımız olan özgürlüğü ve onurumuzu kaybetmediğimiz gibi tekrar ve daha güçlü kazanacağız...”