“İnsanlar ya açlıktan ya da virüsten ölecek!”
Kapanma kararının ekonomik ve sosyal destek paketleri olmadan açıklanmasını eleştiren SES Eş Başkanı Selma Atabey, “İnsanlar kendi çaresizlikleriyle baş başa bırakılıyor. Bizim de bu noktadan hareketle devletin üstüne düşen görevi yapması için zorlayıcı mekanizmaları hayata geçirmemiz gerekiyor. Çünkü insanlar ya açlıktan ya da virüsten ölecekler ve ikisini de önlemek mümkün.” dedi.
ZEYNEP AKGÜL
Ankara- Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Başkanı Selma Atabey, acilen işçiye, emekçiye, esnafa, halka ekonomik ve sosyal koruma desteği verilmesi çağrısında bulundu. “Devletin uyguladığı tam kapanma uygulaması bulaş riskini kısmen azaltacak ama tam manasıyla etkili olabileceğini düşünmüyorum. Çünkü toplumun sadece yüzde 10’nun aşılandığı, bilimsel veriler üzerinden değerlendirilmeyen, filyasyonun gerçek anlamıyla yürütülemediği, testin hâlâ bulgularla yapıldığı, insanların kalabalık ve kapalı ortamlarda çalıştırıldığı ve üzerine yasakçı politikalarla halkın bir kısmını eve kapatarak bu pandemi bitirilemez.” diyen SES Eş Başkanı Selma Atabey ile “tam kapanma” sürecini konuştuk.
• “Tam kapanma” kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geç alınmış bir karar olarak görüyorum ve bu geç alınmış karardan dolayı binlerce vatandaşımız maalesef yaşamını yitirdi. Cumhurbaşkanı tam kapanma kararını açıklarken aslında halkın sağlını önceleyen kaygısını dile getirmedi. Dile getirdiği turizm mevsimi ve ekonomik kaygılardan kaynaklı olarak alınan bir karar olduğunu net ifade etti. Biz sağlık ve emek meslek örgütlerinin önerdiği epidemiyoloji ve bilimin ışığında 28 gün olarak ekonomik ve sosyal desteğin sağlanacağı bir kapanmayı tariflerken, Cumhurbaşkanı 17 günlük bir tam kapanma tarifleyip üretim devam edecek, işletmeler çalışacak, kamu kurum ve kuruluşlarındaki memurlar ve işçiler dönüşümlü çalışacak. Dönüşüm zamanı evde olanlar uzaktan çalışacak, sağlık emekçileri ise rutin çalışmaya devam edecek. İzin kullanamayacak, istifa edemeyecek. Seklinde bir kapanmayı reva görmüştür.
Bizim buna tam kapanma deme durumumuz yoktur. Tamamı ile yasakçı politikalarla ‘işi olamayan sokağa çıkmasın, onun dışındakiler çalışsın’ anlamına geliyor ve yine algı ile oynamaya çalışan bir iktidar politikası ile karşı karşıyayız. Oysaki kapanmada esas olan üretim ve hizmetlerin durması ile sosyal hareketliliğin kısıtlanması olmalıdır. İnsanların temiz havaya erişimi, doğaya çıkması ve nefes alabilecek alanlarda zaman geçirebilmesi için olanaklar yaratılmalıdır.
Tam kapanma denen olgu tarım ve zirai faaliyetler ile gıda tedariki, belediye temizlik ve kanalizasyon işlemleri, elektrik, doğalgaz, internet sağlayıcılığı, sağlık ve güvenlik dışında her alanda hizmet ve üretimin durması anlamına gelir. Bunları yaparken de geliri düşecek ya da geliri olmayacak kişilere destek verilmesi gerekir. Yurttaşlarını düşünen bütün ülkeler bunları yapmak zorundadır. Yine tam kapanma derken sokağa çıkma yasağı anlaşılmaktadır.
“İktidarın şiddeti önleyici tedbirler alması gerekiyor”
• Sizce tam kapanma kararı bulaşmanın önlenmesinde etkili bir strateji mi?
Devletin uyguladığı tam kapanma uygulaması bulaş riskini kısmen azaltacak ama tam manasıyla etkili olabileceğini düşünmüyorum. Çünkü toplumun sadece yüzde 10’nun aşılandığını, bilimsel veriler üzerinden değerlendirilmeyen, filyasyonun gerçek anlamıyla yürütülemediği, testin hâlâ bulgularla yapıldığı, insanların kalabalık ve kapalı ortamlarda çalıştırıldığı ve üzerine yasakçı politikalarla halkın bir kısmını eve kapatarak bu pandemi bitirilemez.
Çünkü kalabalık, balkonu dahi olmayan evlerde, üretim ve hizmet açısından çalışmak zorunda kalan insanlar ailelerine, birlikte yaşadıkları insanlara hastalık bulaştırmaya devam edeceklerdir. Bilimsel verilerin tamamında bulaşın yüzde 90 oranında kapalı çalışma ortamları ve ev içi etkileşimden kaynaklandığı tespiti yapılmaktadır. Diğer önemli bir konu da sokağa çıkma yasaklarının insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkileridir. Bu nedenle bu bahar aylarında insanların psikolojik ve fiziksel olarak rahatlayabileceği, spor yapabileceği doğaya kolay erişimini sağlayacak tedbirlerde alınmalıdır. Yine ev içi şiddetin arttığı daha önceki deneyimlerden görülmüştür. İktidarın kapanmayla birlikte artması muhtemel şiddet olgularını önleyici ve şiddeti cezalandırıcı tedbirler alması gerekmekteyken İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını çekmiş, 6284’ü tartışmalı hale getirmiş, kadına yönelik şiddetin artmasına göz yummuştur.
“Toplumun yaşam biçimine müdahale ediliyor”
• Sağlıkçılar, virüsün kuluçka süresi olan en az 14 günü kapsayan, tercihen de 28 günlük tam kapanma önermişlerdi. Açıklanan 18 günlük süre “ilginç bir takvim” olarak değerlendiriliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bilimsel dayanaktan uzak tamamı ile Ramazan Bayramı’nı fırsata çevirmeye ve kendi ideolojileri üzerinden toplumun yaşam biçimine bir müdahale olarak değerlendirebiliriz. Ayrıca 1 Mart ile başlayan normalleşme sürecinin olumsuz yansımaları 1 Nisan ile görülmeye başlandı. 1 Nisan’dan itibaren ölümleri engellemek için alınması gereken kararların şimdi alınma zamanı da ve süresi de manidardır. Tam kapanma kararının zamanlanması güvenlikçi politikaların öne çıktığını da gösteriyor. 1 Mayıs kutlamalarının önlenmesi, işçi sınıfının yükselen isyanı, Kobane davası, yükselen ekoloji mücadelesi, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı hareketlenen kadın direnişi, Boğaziçi Üniversitesi akademisyen, emekçi ve öğrencilerinin akademik özerkliğe sahip çıkması, parti kapanmasına dair mücadele, açlık grevleri vb. birçok toplumsal mücadelenin de zapturapt altına almanın aracısı olarak ‘tam kapatma’ yaşama geçirildiğini hatırlatmada fayda var.
“Ekonomik ve sosyal paketler oluşturulmadı”
• Kapanma kararının ekonomik ve sosyal destek paketleri olmadan açıklanması ile ilişkili neler söylemek istersiniz?
Pandeminin şu anda Türkiye’de 3’üncü pikini yaşamakta ve iktidar diğer piklerde de yaptığı gibi yoksul, gündelik işlerde çalışan hiçbir geliri olmayan vatandaşlarını ekonomik ve sosyal olarak destek paketleri oluşturmadı. Kapanmalardan kaynaklı birçok esnaf kepenk kapattı ve binlerce insan işsiz kaldı. Her şeyden önce bu insanlar bu ülkeye vergilerini vermekte ve böyle olağan üstü durumlarda da devletin vatandaşlarını ekonomik ve sosyal olarak bir güvence ve teminat vermek zorundadır. Çünkü birçok ülkede bu kaynaklar oluşturuldu ve bu tür zor zamanlarda bu ülkeler vatandaşlarına karşı sorumluluğunu yerine getirdi. Ama maalesef bizim ülkede işler bu şekilde yürümüyor ve insanlar kendi çaresizlikleriyle baş başa bırakılıyorlar. Bizim de bu noktadan hareketle devletin üstüne düşen görevi yapması için zorlayıcı mekanizmaları hayata geçirmemiz gerekiyor. Çünkü bu insanlar ya açlıktan ya da virüsten ölecekler ve ikisini de önlemek mümkün. Ya iktidar bu noktada sorumluluk alarak halkın sağlığını ve çıkarını korumaya dönük politikalar üretecek ya da ciddi bir halk örgütlenmesi ve dayanışması ile mümkün olacak.
“Çözüm sadece aşı ya da kapanma değil”
• Türkiye’de aşılanma oranları göz önüne alındığında, Sağlık Bakanlığı sağlık çalışanları ve toplum üzerinde etkili bir aşı kabul çalışması yapmadı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye de maalesef Sağlık Bakanı hem aşı teminin de hem de aşıda öncelik listeleri oluşturma konusunda yine başarılı bir program yürütemedi. Çünkü gündelik kararlarla Covid-19 gibi devasa bir pandemi ile mücadele etmeye çalıştı. Geldiğimiz vaziyeti vaka ve ölüm artışların da ki hızdan anlayabiliyoruz. Pandemi ile mücadele çok boyutlu yöntemlerle ele alınmalıydı. Çözümü sadece aşı ya da kapanma değildir. Koruyucu sağlık hizmeti, kent yaşamı, ekoloji, sosyal hayat, gelenek ve görenekleri de kapsayan çok boyutlu bir mücadeleyi yürütmekle mümkündür.
Her şeyden öncede şeffaf ve güven ortamının oluşturulması gerekirdi. Ama sağlık bakanı bu güven duygusunu zedelediği ve halkı bu noktada ciddiye almadığı içinde şu anda ellerinde aşı olsa dahi aşı olmak istemeyen büyük bir kesim var ve bunun içinde ikna timleri kurmuş durumdalar. Oysaki ivedilikle bu pandeminin yayılımını önlemek ve azaltmak için aşı büyük bir ihtiyaçtır. Sağlık Bakanı, sağlık emek meslek örgütlerinin sözünü dinlemeli ve bizimde dahil olacağımız kurullar oluşturmalıdır.
• Genel olarak salgının yönetilme sürecine ilişkin neler söylemek istersiniz?
Dünyada ve ülkemizde 14 aydır büyük bir pandemi krizi ile karşı karşıyayız. Halk sağlığından, eğitime sosyal hayattan ekonomiye kadar tüm yaşam alanlarımız sekteye uğramış durumdadır. Pandemi öncesi çoklu krizlerin yarattığı tahribatlarla toplum olarak mücadele ederken salgının getirdiği yeni koşullar ve salgının yönetilememesi yaşamın her boyutunda yeni gedikler açmış ve bu gediklerin kapatılması içinde pandeminin yükü ve sorumluluğu biz emekçilere ve halkların sırtına bırakılmıştır. Oysaki alınmayan tedbirler ve zorunlu olmayan çarkların sermaye için döndürülmesi birçok emekçinin işçinin ölümüne neden olmuştur. Pandeminin ne kadar süreceği bilinmezliğini korurken tedbirlerin hâlâ yetersizliği ve daha fazla insanın hastalanmasına neden oluyor. Oysa biz biliyoruz ki sağlıksızlığı yaratan kapitalist sistemin ta kendisidir.
“Evde yaşamını yitiren birçok hasta olduğunu biliyoruz”
• Yoğun bakım servislerinde yer kalmadığı, hastaların günlerce acil servis bölümlerinde bekletildiği ifade ediliyor. Yoğun bakım servislerinin doluluk oranları nedir? Ne gibi sorunlar yaşanıyor?
Birçok ilimizde yoğun bakım üniteleri yüzde yüz doluluk oranını gösteriyor. Yoğun bakım hastaları için servisler açılıyor. Acilde bekletiliyor ya da ilden ile transfer edilmesi için yatak arayışı içerisine giren hasta sahipleriyle karşılaşıyoruz. Sağlık sistemi aslında çökmüş durumda ve sürekli pansuman tedbirlerle bu süreçler geçiştirilmeye ve sistemin çökmemesi içinde tedavi altına alınması gereken insanlar ya evde tedavi ediliyor ya da evde yatak sırası bekliyorlar.
Ve evde yaşamını yitiren birçok hasta olduğunu da biliyoruz. Bu yüzdende tam kapanma uygulamasının bizim önerdiğimiz şeklinde olması gerekiyor. Yoksa ülkede pikler bitmez ve yaşanan her pik bir öncekinin neredeyse 10 katı civarında hasta ve ölüm getirmekte.