İktidar toplumun dokularıyla oynuyor

Travmaların en önemli nedeninin, toplumsal dokuya yönelik şok etkisi yaratan müdahaleler olduğu belirtiliyor. Sosyolog Ruken Ergüneş Özdemir’e göre iktidar adeta bir labratuar gibi toplumda çok ciddi çürümelere ve patlamalara neden olacak dokularla oynuyor. “İnsanların iyi hissetmesi iyi olması iktidara iyi gelmiyor” derken çözümü de gösteriyor: Ortak yaşam.

Travmaların en önemli nedeninin, toplumsal dokuya yönelik şok etkisi yaratan müdahaleler olduğu belirtiliyor. Sosyolog Ruken Ergüneş Özdemir’e göre iktidar adeta bir labratuar gibi toplumda çok ciddi çürümelere ve patlamalara neden olacak dokularla oynuyor.  “İnsanların iyi hissetmesi iyi olması iktidara iyi gelmiyor” derken çözümü de gösteriyor: Ortak yaşam.  

PINAR URAL 
Amed- Sosyal, ekonomik ve kültürel kaosun her geçen gün daha da derinleştiği, buna bağlı olarak adli suç ve şiddet oranlarında artışın yanı sıra peş peşe intiharların gündeme geldiği Türkiye’de, travmaların boyutları değişerek artıyor. Dış dünyadan gelen tehdit ve müdahalelerle kişinin bununla baş etme kapasitesi arasında çıkan dengesizlik travmaları doğuruyor. Bu durumlarda yaşanan çaresizlik, endişe, korku, kaçma ve öfke gibi duygular toplum üzerine adeta bir karabasan gibi çöküyor. Travmatik olaylar hem kişinin hem de toplumun belleğinde geçmiş ile gelecek arasında ciddi bir kırılmaya neden oluyor. Toplumun bu travmaları nasıl atlatacağı nasıl iyileşeceği ise zor ancak imkansız değil. 
Ortalama 8 kişi intihar ediyor
Travmatik olaylara maruz kalan toplumlar, maddi ve manevi açıdan yaralanıyor. Travma görmezden gelinip normalleştirilip buna yol açan nedenler ortadan kalkmadıkça da bu yara nesilden nesile aktarılarak büyüyor. Türkiye’de günde ortalama 8 kişi hayatına son veriyor.  Veriler incelendiğinde intihar nedenleri arasında ilk sırayı hastalık, ikincisini aile geçimsizliği, üçüncü sırayı ise geçim zorluğu alıyor. 
Toplum dokusuna müdahale travmaları doğuruyor
Sosyolog Ruken Ergüneş Özdemir, insanların geleceğe dair umutlarını yitirmesinin intiharlara sebep olduğuna dikkat çekerken intiharların daha kalitesiz bir yaşam ve kötü bir topluma neden olduğunu belirtiyor. Özdemir, travmaların altında yatan en önemli sebeplerden birinin iktidarların toplum dokusuna yönelik müdahaleleri olduğunu vurguluyor ve açıklıyor: 
“Şunu söyleyebiliriz ki şu anki haliyle şiddet, şiddete karşı baş etme yöntemleri, bunların çözümleri devletin tekelindedir, iktidarların tekelindedir. Dolayısıyla insanların hangi travmaları yaşadıklarına bakacak olursak Türkiye toplumu açısından mesela; cumhuriyetin ilk kurulma dönemi bir travma sebebi olarak kabul edilir. Türkiye toplumları açısından modernleştirme döneminden itibaren bir travma sebebidir. Bir günde bir modernleşme durumunun olmasının, yaşam tarzının bir anda değişmesinin insanlarda ciddi etkilere sebep olduğu tartışılır. Darbeler dönemi mesela travma sebepleri olarak görülür. Ciddi sonuçları yaşanmış müdahalelerdir. Nasıl ki travmalar, psikolojide dış dünyadan kişinin kaldıramayacağı bir müdahalenin olması sonucu ortaya çıkıyorsa toplumlar açısından da geçerlidir. Toplumların kendi tarihleri vardır ve bu tarih içerisinde kendi doğal yaşam dokuları vardır. Dışarıdan bir müdahale ne anlama gelir? Asimilasyon politikalarını bir müdahale olarak algılayabiliriz. Kürdistan tarihi şüphesiz ki hiç kesintisiz travma yaratma sürecidir. Çünkü dışarıdan sürekli bir müdahale söz konusu olmuştur. Yakın tarihe bakacak olursak köy yakmaları, zorunlu göç meselesi bunun önemli örneklerinden biridir. Ciddi bir travma gerekçesidir. Bir gecede insanların köyüne girilip işte evleri yakılıyor, ağaçları yakılıyor, hayvanları telef ediliyor. Hiçbir şey alamadan bir anda doğdukları, yaşadıkları o yerden ediliyorlar. Üretim araçlarından ediliyorlar. Her şeylerinden ediliyorlar doku bozuluyor. Ve bir anda köyün tam tersi olan bir alan olan, sosyolojik açıdan tam tersini ifade eden daha karmaşık bir yapıya sahip olan kalabalık bir kente üretim araçları olmaksızın geliyorlar. Doğalında bir travmadır bu.” 
‘İnsanlar doğasından kopartılarak bağımlı kılınıyor’
Ailedeki rol dağılımının; çocuklar, kadınlar ve erkekler açısından ayrı birer travma olduğunu söyleyen Sosyolog Ruken Ergüneş Özdemir, doğrudan maruz kalmak ile çoğu zaman duymanın ya da bilmenin de aynı etkiyi yarattığını belirtiyor. Özdemir “Savaşların olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Sosyal medya aracılığıyla artık dijital alanda nelerin olup bittiğini çok daha çabuk duyabiliyoruz. İnsanlar çok çabuk haberdar olabiliyor. Bunun olumlu sonuçları olduğu gibi travma açısından olumsuz sonuçlarının da olduğunu görebiliyoruz. Daha büyük bir resme bakacak olursak kapitalist sistemle beraber aslında insanların yaşam tarzı bütün dünya için düşünecek olursak bunu insanların yeni üretim araçlarıyla tanışması bütün yaşam tarzını değiştiriyor. Bütün bunlarla beraber yeni travmalar yeni psikolojik rahatsızlıklar gündeme geliyor” diyor. En dikkat çekici olan ise travmaların toplumu iktidarlara bağlaması; Özdemir bununla ilgil ise  “İnsanın doğasına yabancılaştırılması, insanın kendi doğasından kopartılması, kendi sorunlarına çözüm bulması önünde engel olunması esasında travmalara çözüm olmak değil travmaları daha köklü hale getiren, insanları sisteme bağımlı hale getiren bir sonuç doğurduğunu söyleyebiliriz” şeklinde konuşuyor. 
İktidar korkulardan besleniyor
Travmalara çözümün iktidarların elinde olduğunu ifade eden Ruken Ergüneş Özdemir, aynı zamanda iktidarların da özellikle sorun yarattıklarını  söylüyor. Çünkü iktidarlar tepkisiz ve savunmasız insnaları rahatlıkla etrafında toplayabiliyor ve korkulardan besleniyor.  Özdemir, “İnsanlarda şok etkisi yaratacak afet benzeri müdahaleler yapılıyor topluma. Bir gecede mesela kayyum atanıyor. Bunun etkisi aynıdır çünkü insanların geleceğe bakış açısı aynı oluyor. Bir gecede bir sürü ev basılabiliyor. İnsanlar bir sonraki gün evi basılacak mı basılmayacak mı, kim tutuklanacak bunun gerekçesi üstelik artık çok farklı olabiliyor. Yani günü birlik edinilen bir cümle de bunun sebebi olabiliyor. Dolayısıyla her an her saniye bir tehlike bir kaygı halinde yaşaması sağlanıyor insanların. Herkes tarafından bilinen bir sorunu karmaşık hale getirip sanki çok uzmanlık gerektiren yöntemlerle çözülebileceği algısı yaratılıyor” diye ifade ediyor.
“Tehdit ve tehlike yaratıldı”
Son dönemde özellikle intiharların konuşulduğunu dile getiren Ruken Ergüneş Özdemir, bu dönemi de şöyle tanımlıyor: “Zamlarla beraber insanlar krizi konuşamıyor mesela. Tam da bu noktada bir savaş gündeme geldi ve suni bir araya getirilme durumu yaratıldı.  Bir tehdit tehlike yaratıldı her şey terörize edildi. Çok uzağımızda alakasız olan bir yaşama müdahale edildi. Oradaki insanların yaşam alanlarına müdahale edildi. Çok büyük bir kahramanlık destanı yazılıyormuş gibi insanlar bir araya getirilmeye çalışıldı. Zaten bir zemin var, yüzde 60’lık bir kitle var bunu savunan. Bununla beraber muhalefetin de desteğiyle ortak biraraya gelme hali yaratıldı. Kriz gündem dışıydı. Kadına yönelik şiddet gündem dışıydı. Çocuk istismarları gündem dışıydı. Eğitimdeki kalitesizlik gündem dışıydı. Bu kadar insanın bir anda işsiz bırakılması gündem dışıydı. Bu kadar çok siyasetçinin ceza aldığı insanların ‘savaşa hayır’ demesinin bile suç sayıldığı, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortama dönüştü.”
Çözüm: Ortak yaşam önerisi 
Ruken Ergüneş Özdemir, insanların tek başına travmalarla baş etme yönteminin zorlaştığını ve neredeyse imkânsızlaştığını söylerken çözümün adresini de gösteriyor: 
“Birincisi, travmalarla baş edebilmek için tanımlayabilmek önemli. İkincisi durmaksızın yaşamımıza yapılan bu müdahaleleri kontrol altına almak ve biz bu şokları yaşarken bir takım politikaların hayata geçirilmesi durumunu tersine çevirmek adına farkındalıktır. Farkındalık tek başına yetmiyor şüphesiz.  Burada önemli olan bir arada olmaktır. Tıpkı yas durumunda insanların travmayla baş etme yönteminde olduğu gibi. Kayyumların atanması, Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) insanların işten çıkarılması, bir darbe gibi bütün sivil toplum kurumlarının kapatılması, toplumda şiddeti önleyici kurumların kapatılmasıyla insanların bir anda kendi zorluklarıyla baş edebilme olanakları elinden alındı. Ne oldu her bir ailede cezaevine giren, işsiz kalan ve hayatını kaybeden birileri oldu. İnsanlar, bu bir trafik kazasıymış gibi birinci akut travmada olduğu gibi sanki birden bire kendi kendine bunları yaşamış gibi kendi kendine baş etmek durumundaymış gibi yalnızlaştılar. Çünkü insanların bir araya geldiği alanlar da kapatıldı. Sistem; dayanışma halinin, iş bölümü halinin insanlara iyi geldiğini çok iyi biliyor. Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz; insanların iyi hissetmesi, iyi olması iktidarlara iyi gelmiyor. ‘Eğer iyi olacaksınız ben yıkılırım’ diyor. Esasında sorunun çok iyi tarif edilebilmesi adının konulması bütün politikaların deşifre olması bunun bu şekilde değerlendirip tartışılması insanın kendi doğasına, doğaya, dünyaya yaklaştıkça kapitalist sistemden uzaklaştıkça, ekoloji ve insanlığa zararlarını daha iyi kavradıkça ve işbirliği içerisinde, dayanışma içerisinde hareket ederek çözüm olabileceğini söyleyebiliriz. Yani bunun mağduru pozisyonunda değil bunu yaşayan ancak bilincinde ve bununla baş etmeye çalışan insan olarak bunu çözebiliriz.”