İdlibli kadınlar işgal zihniyetin son bulmasını istiyor
Erkek zihniyetten kaynaklı kadınların yaşamın birçok alanında cinsiyet eşitsizliğine maruz kaldığını belirten İdlibli kadınlar, insan hakları örgütlerine toplumsal farkındalık çalışmaları yapmaları için çağrıda bulundu.
HADEEL Al-OMAR
İdlib- Erkek zihniyetinin bir sonucu olarak kadınlar, Türk devleti ve ona bağlı Heyet Tahrir Al- Şam(HTŞ) çetelerinin işgali altındaki İdlib'de baskıya ve adaletsizliğe en açık grup olarak değerlendiriliyor. Kadınlar ve kız çocukları şiddetin her türlüsünü yaşarken özellikle erken yaşta zorla evlendirilmeler ise kadınların ömür boyu sürecek fiziki ve ruhsal travmalarına neden oluyor.
‘Ataerkil sistem beni eşimin malı haline getirdi’
27 yaşındaki Ramia Al-Sadid, ailesinin baskısı sonucu eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalan ve erken yaşta evlendirilen kadınlardan sadece biri. Ramia Al-Sadid, yaşadıklarını “Babam, ben henüz 15 yaşındayken savaşı, yerinden edilmeyi ve yoksulluğu bahane ederek evlendirilmeme karar verdi. Ataerkil sistem beni çocukluğumda ailenin, bugün ise eşimin malı haline getirdi. Kadınlar olarak hiçbir konuda söz ve karar sahibi değiliz. Kadınların görevi evlenmek, çocuk bakmak ve ev işleriyle sınırlandırılıyor” sözleriyle anlatıyor.
‘Erkeğe bağımlı hale getirildik’
İdlib kentinde yaşayan ve 3 kız çocuğu annesi olan Reem Al-Abd Al-Rahim ise, kadınların doğumdan itibaren toplum tarafından reddedildiğine dikkat çekiyor. Reem Al-Abd Al-Rahim, “Çocuk yaştan itibaren bir takım yasaklara tabi tutulduk. 13 yıldır savaş koşullarında yaşıyoruz ve bu durum birçok kadının toplum tarafından ötekileştirilmesine neden oldu. Kadınlar toplumda birçok baskı ile karşı karşıya kalıyorlar. Evlendirildiklerinde bir erkek çocuk doğurmadıklarında adaletsizlik ve aşağılanma durumuyla karşılaşıyorlar. Birçok konuda erkeğe bağımlı hale getirildik. Erkekler otoritesini kadınlar üzerinden sağlıyor. Yasalar ise kadınlara adaletsiz yaklaşıyor. Evin herhangi bir eşyası gibi davranılıyor bize” diyor.
‘Kadınlar eşitsizliğe maruz kalıyor’
Kadınlardan Salwa Al-Barshoum da yaşadıklarını şu sözlerle aktarıyor: “21’inci yüzyılda olmamıza rağmen kadınlar hala geri kalmış gelenek ve göreneklerle baskı altına alınmaya çalışılıyor. Kadınlar tanıtılırken şu erkeğin eşi, şu erkeğin kızı, şu erkeğin kardeşi diye tanıtılıyor. Tüm bu yaklaşımlar kadınların özgüveni zedeleniyor. Çalışma yaşamında ise işverenler, kadınların yaratıcılık ve çalışkanlık konusunda daha az yetenekli olduğunu söylüyor. Kadınların mesleki açıdan aşağı olduklarına dair mutlak bir inanç var ve bu durum kadınların cinsiyet eşitsizliğine maruz kalmasına neden oluyor.”
Salwa Al-Barshoum, kadınların işyerlerinde erkeklerle aynı işleri yaptıklarını söyleyerek, “Erkeklerle aynı koşullarda çalışıyoruz, ancak onlardan daha düşük ücretler alıyoruz. ‘Erkeğin kaburgasından yaratıldılar’, ‘akıl olarak eksikler’ sözleriyle toplum kadınları zayıf olarak lanse ediyor. Kadın ve erkek arasında daha bebeklikten itibaren roller tanımlanıyor. Erkekler güçlü, kadınlar ise zayıf olarak tanımlanıyor. Tüm bunlar erkek egemen zihniyetin kadınlar üzerinde yarattığı algılardır. Kadınların özgürce yaşayabilmesi, karar alabilmesi ve kendi kaderini tayin etme hakkına kavuşması için toplumsal farkındalığın artırılması gerekiyor. Kadınlara yönelik zulüm ve sömürüyü önleyecek yeni yasalar çıkarmak için insan hakları örgütlerinin seminer ve yayınlarını yoğunlaştırılması önemli” şeklinde konuşuyor.