8 Mart’a giderken emekçi kadınların talepleri
Kadınlar, 8 Mart öncesinde pandemi döneminde yaşadıkları emek sömürüsüne dikkat çekmek için eylem yaptılar. BEK-EV yöneticisi Hatice Coruk, Kod 29 ile işten çıkarmaların acil şekilde önüne geçilmesi gerektiğine vurgu yaptı. SES İzmir Şubesi Kadın Sekreteri Hülya Ulaşoğlu ise “Kadın sağlık çalışanları olarak Covid günlerinde açıkçası önce yaşamak ve yaşatmak istiyoruz” diye konuştu.
RÜYA HÜSEYİNOĞLU
İzmir- İzmir’de 8 Mart öncesinde kadınlar, hem pandemi dönemindeki hak gasplarına karşı tepkilerini ve taleplerini yüksek sesle dile getiriyor hem de “8 Mart Kadınlar Günü” özelinde yapılacak etkinliklerin duyurusunu yapıyor. İzmir Kadın Platformu öncülüğünde bir araya gelen çok sayıda kadın bileşeni, özellikle güvenceli iş ve güvenceli gelecek noktasında kadınların uğradığı haksızlıklara ve pandemi döneminde artan eşitsizliklere dikkat çekti.
“Kod 29 Kaldırılsın”, “Eşit İşe Eşit Ücret” ve “Susmuyoruz, Korkmuyoruz, Aşağı Bakmıyoruz” sloganları eşliğinde gerçekleştirilen eylemde kadınlar, pandemi yükünün büyük ölçüde işçilerin omuzlarında olduğunu vurguladı. Buca Evka 1 Kadın Kültür ve Dayanışma Evi (BEK-EV) yöneticisi Hatice Coruk ve SES İzmir Şube Kadın Sekreteri Hülya Ulaşoğlu ile 8 Mart öncesinde kadın işçilerin Kod 29 başta olmak üzere sorunlarını ve çözüm taleplerini konuştuk.
8 Mart öncesi gündem Kod-29
Çalışmalarına önce bir mahalle derneği olarak başlasa da kısa sürede büyüyen ve Bucalı kadınlarla hak mücadelesi noktasında bir araya gelen BEK-EV, ağırlıklı olarak emek sömürüsüne karşı ses çıkaran bir oluşum. Dernek adına ajansımıza konuşan BEK-EV yöneticisi Hatice Coruk, pandemi sonrasında işten çıkarılmaların yasak olmasına rağmen, getirilen Kod-29 maddesiyle işçilerin kolayca işten atılabildiğini söyledi:
“Bugün pandemi süreci, hükümet için adeta bir baskı aracı olarak kullanılıyor; ama tüm bu baskılar bizi ‘mücadele’ noktasında asla etkilemiyor. Çünkü bizler pandemiden önce OHAL döneminde de her türlü hak gaspına karşı ses çıkarabiliyorduk. Bizlerle her daim dayanışmak isteyen kadınlar oluyor. Şu süreçte özellikle Kod 29 ile alakalı bildirimler çoğunlukta. Kod 29 kolayca işten atmanın acımasız bir gerekçesi oldu. Her ne kadar işten atılmalar sözde yasak denilse bile, işçiler Kod 29 gibi alçakça bir gerekçeyle işlerinden ediliyor. Bu sadece kadın işçileri etkilemiyor elbette; ama unutulmamalı ki kadınların bu dönemde hem evde hem işte yük çok fazla arttı. Daha az insanla daha çok iş yaptırılıyor. Pandemi, tam olarak sömürünün kılıfı olarak kullanılıyor.”
“Kadınları fabrikalara kilitleyerek mücadele olmaz”
Kadınların özellikle emek boyutunda uğradığı haksızlıklara karşı seslerini yükseltmeye devam edeceklerini söyleyen Hatice Coruk, 8 Mart günü öncelikli gündem maddelerinden birinin bu konu olacağını aktardı:
“Pandemi başlayınca ülkede büyük bir kriz patladı. Pandemi ile beraber her şey görünmez oldu. Ekonomik krizin üzerini pandemi ile örtmeye çalıştılar. Hal böyle olunca krizin yükü çok daha hissedildi. Pandemi ile mücadele etmek böyle olmaz. Virüsle böyle saatlik mücadele olmaz. Gerçekten bir mücadele edilecekse bilimsel yöntemlerle olmalı. Kadınları fazla mesai saatleriyle fabrikalara kilitleyerek de mücadele olmaz. Bizler Kod 29 gibi insanlık onuruna sığmayan bir maddenin kesinlikle kaldırılmasını talep ediyoruz. Pandemi bahanesiyle 3 işçinin yapacağı iş, tek bir işçinin üzerine bindiriliyor. Bu emek sömürüsünün tek bir işçinin üzerine yıkmalarının önüne geçilmesini istiyoruz.”
“Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz”
SES İzmir Şubesi Kadın Sekreteri olan Hülya Ulaşoğlu, aynı zamanda bir sağlık emekçisi. Kendisine 8 Mart öncesinde, ağırlıklı olarak kadın sağlık çalışanlarının pandemi özelindeki sorunlarını ve taleplerini sorduk:
“Kadın sağlık çalışanları olarak Covid günlerinde açıkçası önce yaşamak ve yaşatmak istiyoruz. 380’in üzerinde sağlıkçı ölümü var, bu diğer ülkelere göre çok yüksek bir rakam. Covid-19 bir meslek hastalığı olarak kabul edilmelidir diyoruz. Öte yandan özelikle sağlık çalışanı kadınlar, bu dönemde ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakıldı. İş yükünün azaltılması ve personel açığının kapatılması gerekir. Bir dönem bazı sektörlerde esnek çalışmaya ilişkin bir genelge yayınlandı. Gebe olan kadınları işten çekip eve gönderdiler. Ama gebe sağlıkçı kadınlar, bundan yararlanamadılar ve uzun süre çalışmaya devam ettiler. Hiçbir kadın, içinde taşıdığı o canı, virüs ortamında riske atmak istemez. Gebe kadınlarda nöbet kalkmalı ve idari izin uygulanmalıdır diyoruz. Pandemi döneminde 6 gebenin 4 tanesi düşük yapmış. Bu hastalığın hangi organ üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu, hala bir sürü belirsizlik içeriyor. Türkiye’de hiçbir şeyin istatistiği doğru düzgün tutulmuyor ama ileride bunlar istatistiklere girecek ve hesabı sorulacaktır diye düşünüyorum.”
Sağlık çalışanı kadınlar çözüm bekliyor
Sağlık alanında ağır bakım hizmetlerinin büyük ölçüde kadınlara düştüğünü söyleyen Hülya Ulaşoğlu, artan iş yüküne rağmen kadın çalışanların haklarını alamadıklarını belirtti:
“Sağlık alanı büyük fabrikalardan farksız. Çok ağır iş koşulları söz konusu. Buradaki iş yükü kadınların üstünden alınmalı. Burada 7-24 kreş talebimiz var. Yıpranma etkisinden dolayı daha fazla izin hakkı tanınmalı ve 5 yıl önce emeklilik hakkı tanınmalı. İşimiz, ağır ve tehlikeli işler kapsamına alınmalıdır. Gece geç saatlerde çalışan arkadaşlarımız için ücretsiz servisler konulmalı. Ayrıca daha uzun çalışmalar, artık biraz daha gönüllülüğe bağlanmalı diye düşünüyorum. Tüm bu taleplerimiz 8 Mart gündemimizde yer alıyor. 8 Mart’ın sevgililer günü atmosferinde kutlanması bizi rahatsız ediyor. Biz derdimizi anlatmak istiyoruz ve bunlara çözüm istiyoruz. Her sene bu yüzden bir araya geliyoruz. Yaşasın mücadele! Yaşasın 8 Mart! Yaşasın Emekçi Kadınlar Günü!”