8 Mart 2020’den 8 Mart 2021’e “Kadın Direniş Panoraması”
Kadınlar 2020 yılında bir yandan yaşamın her alanında karşılarına çıkan eril saldırılara karşı direnirken önemli kazanımlar da elde etti. Kadına yönelik baskı ve saldırılar bu yılki 8 Mart’ı çok daha büyük bir mücadele iddiası ile karşılamamıza yol açıyor. Daha iyi örgütlenme, daha fazla mücadele etme, direnişi daha çok yükseltme istem ve ihtiyacımız var.
Haber Merkezi – Kürt Kadın Dış İlişkiler Merkezi (REPAK) dünya ülkelerinde egemen güçlerin kadınlara yönelik saldırı politikalarının ve bu saldırılara karşı kadın direnişinin bir yıllık panoramasını çıkardı. “2020 yılını kadın açısından değerlendirecek olursak, bu yıla eril sistemin yoğunlaştırılmış kırım saldırıları ile bu saldırılara karşı kadın direnişinin damgasını vurduğunu rahatlıkla belirtebiliriz” sözleri ile başlayan yazının devamı şöyle:
Covid-19 salgınının gölgesi altında geçen 2020 yılında eril şiddet ‘gölge pandemisi’ olarak isimlendirildi zira ataerkil zihniyet ve onun sistemi bu süreçte kadın kırımını derinleştirdi. Erkek egemen sistem bu anlamda pandemi koşullarından azami düzeyde faydalandı, bu durumu özgürlük tutkunu kadına karşı verdiği savaşta kullandı. Türkiye hükümetinin Covid-19 gerekçesiyle kadın katillerini dışarıya salmasının anlamı budur. Aynı şekilde Polonya hükümetinin de, tıpkı AKP gibi, bu dönemde fırsattan istifade İstanbul Sözleşmesinden çekilmek istemesi bu çerçevede okunmalı. Bu anlamda son bir yıl içinde kurnaz erkek fırsatçılığının kendini daha çıplak bir biçimde gösterdiği belirtilebilir.
Hak ihlalleri salgın ile birlikte derinleşti
Ataerkil-kadın düşmanı yapılar, kapitalist politikalar, faşist-otoriter yönetimler, militarizm, işgal ve savaşlar uzun yıllardan beri olduğu gibi, bu yılda da kadınların ve kız çocuklarının haklarını ihlal etti ve yaşamlarını tehlikeye attı. Derinleşen yoksulluk, ekonomik eşitsizlik, iklim değişikliği ve içinde bulunduğumuz Covid-19 salgını durumu daha da ağırlaştırdı. Toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık ve şiddet, birbirinden farklı siyasi görüş, dini inanç ve kültüre bağlı birçok hükümet ve grupların söylem ve eylemlerinde öne çıkıyor. Yıl boyu bunun somut örnekleriyle karşı karşıya kaldık. Ancak bununla birlikte dünyanın dört bir yanında kadın direnişçiliğinin hem nitel hem de nicel açıdan güçlendiğini gördük. Yani eril sistem her ne kadar kadının yükselen özgür yaşam arayışını kırmak için Covid-19 salgınını başından itibaren kullanmışsa da, kadın mücadeleciliğinin kriz sürecinde de yükseldiğine şahit olduk. Hatta kadınlar, bu ağır saldırı ve izolasyon koşulları altında çabalarını bir adım ileriye taşıyıp çözüm arayışını derinleştirdi.
“Tüm engellere rağmen kadın direnişten vazgeçmedi”
Geçen bir yıllık süreçte yayımlanan kadın deklarasyonları ve yapılan sayısız online tartışmaları buna işaret. Elbette ki internet üzerinden yürütülen tartışmalar doğrudan örgütlemenin yerini tutamaz. Fakat kadınlar bu süreçte hem özgün konular hem de genel toplumsal, siyasal ve sistemsel sorunları tartışıp tespit etme ve mücadele yol-yöntemleri belirleme konusunda yoğun bir çaba içerisinde oldular. Bununla birlikte doğrudan-sahada da mücadelelerini aktif bir şekilde sürdürdüler. Hatta sağcı-gerici güçler yanında bütün engellemelere inat sokaktaki direnişte en fazla ısrar eden toplumsal güç, kadın oldu. Bu gerçeği Bakurê Kurdistan’da da görüyoruz. Dolayısıyla eril-devletçi sistemin kırımcı saldırıları ve kadınların direnişçiliğini birbirinden koparmadan içiçe değerlendirmek durumundayız.
“Pandemi ile birlikte kadına yönelik şiddet arttı”
Dünya çapında yılın temel gündemi olan Covid-19 pandemisi ile birlikte kadına yönelik şiddette çok ciddi bir artış kaydedildi. Özellikle bahar aylarında hemen hemen bütün ülkelerde ilan edilen karantina koşullarında kadınlar çok daha yoğun bir biçimde eş/erkek arkadaşı şiddetiyle karşı karşıya kaldı. Bu gerçeği resmi rakamlar doğruluyor. Eril şiddet yanı sıra genel olarak da pandeminin beraberinde getirdiği ekonomik, toplumsal ve sağlık koşulları en fazla kadınları etkiledi. Salgın ile birlikte kadınların kaldırmak zorunda olduğu yük ikiye katlandı, kadınlar bu süreçte kendi işleri haricinde ev işlerini, çocuk bakımını, çocukların eğitimini vb. çoğunlukla tek başlarına karşılamak durumunda kaldı. Yine sağlık ve bakım alanında en çok kadınlar çalıştığı için, krizin bu alandaki yükünü de en çok kadınlar kaldırmak zorunda bırakıldı. Bu süreçte, konumları zaten oldukça kırılgan olan göçmen, mülteci ve yerinden edilmiş kadınların yaşamı daha büyük risk altına girdi. Alınan tedbirler, yoksul toplulukları ve kaçak işçileri daha çok vururken, resmi olmayan sektörde kadınların daha çok istihdam edildiği göz önünde bulundurulduğunda burada da kadınların daha fazla etkilendiği anlaşılıyor.
“25 Kasım eylemlerinde adalet çağrısı öne çıktı”
Kadına yönelik şiddet, çağımızın en temel sorunu olarak kendini gösteriyor. 2020 yılının gözler önüne serdiği en yalın gerçek belki de budur. O nedenle de pandemiyle bağlantılı kısıtlamalara rağmen bu yılki 25 Kasım vesilesiyle birçok ülkede görkemli eylemler yapıldı, özellikle de kadın katliamlarının en yoğun yaşandığı Latin Amerika’da isyan havasında geçti. Zaten dikkat çeken bir nokta, kadın kırımının en yüksek olduğu ülkelerde 25 Kasım eylemlerinin de hem yüksek katılımlı hem de radikal bir biçimde geçiyor olmasıdır. Bu yönüyle bu yıl özellikle Bolivya, Brezilya, Meksika, Fransa, İspanya gibi ülkeler görkemli kadın eylemlerine sahne oldu. Fransa’daki eylemlerde ‘Feminist Devrim’ sloganı dikkat çekti. Aynı slogan Bolivya’da da yankılandı. Burada ‘Eril şiddete karşı kadın devrimi’ yazılı dövizler taşındı. Yine Bolivya’daki eylemlerde dikkat çeken bir slogan ‘Varım öyleyse direniyorum’ idi. İspanya’daki ana pankartlarda ‘Erkek terörüne karşı kadın mücadelesi’ yazılıydı. Buradaki eylemlerde örgütlenmenin önemine vurgu yapıldı. Genel olarak bu yılki 25 Kasım eylemlerinde adalet çağrısı öne çıktı, kadın kırımlarını durdurma çağrısı yapıldı, cinsel şiddete vurgu yapıldı, erkek şiddeti sonucu katledilen kadınlar anıldı, isimlerinin yazılı olduğu afişler taşındı. Dikkat çeken bir diğer nokta ise, katılımcıların büyük çoğunluğunun genç olması. Kadın mücadelesi her ne kadar kuşaklar arası bir mücadele olarak giderek daha fazla görünürlük kazansa da, yapısının giderek gençleştiğini ve bundan ötürü de nicel açıdan büyüdüğünü görüyoruz. Bu ise günümüz kadın hareketi açısından büyük bir şans oluşturuyor. Gençleşmiş bir hareket söz konusudur.
“2020 yılı kürtaj hakkı talebi öne çıktı”
2020 yılında kadın mücadele alanları arasında öne çıkan bir boyut, kürtaj hakkı çerçevesinde verilen mücadele oldu. Bu mücadele her ne kadar kürtaj hakkı etrafında geliştiriliyorsa da, esasen kadının kendi bedeni üzerinde karar ve irade sahibi olmasını içeriyor. Yani kadın bedenini denetim altına almaya çalışan her türlü yaklaşım ve politikaya karşı bir mücadeleyi teşkil ediyor. Bu konuda en örgütlü mücadelenin yürütüldüğü Arjantin’de kadınlar yıl sonuna doğru büyük bir kazanım elde ettiler. Yasal, Güvenli ve Ücretsiz Kürtaj Hakkı İçin Ulusal Kampanya adıyla ilgili kanunda reform yapılması için 15 yıldan beri yürütülen mücadele, son birkaç yılda ülke çapındaki en büyük harekete dönüştü. Yeşil flamaların simgelediği örgütlü mücadele sonucu kongre, hamileliğin ilk 14 haftasında kürtajı yasallaştıran bir karar aldı. Kararın senato tarafından da onaylanması durumunda her yıl yüzbinlerce kadının kaçak yollardan kürtaj olduğu ve şimdiye kadar binlerce kadının bu şekilde öldüğü Arjantin’de kadın hareketi büyük bir kazanım elde etmiş olacaktır.
“Polonya’da binlerce kayıt dışı kürtaj yapılıyor”
Kürtaj hakkının zaten oldukça sınırlı olduğu Polonya’da ceninde çok ciddi sağlık sorunları olması halinde kürtaja izin veren yasa ise bu süreçte iptal edildi. Bu karar üzerine kadınlar, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ülke tarihinin gördüğü en büyük protesto gösterilerinde buluştu. 1975’te İzlandalı kadınların yaptığı grevden esinlenen Polonyalı kadınlar, greve giderek isyan etti. Ülkede kürtaj, sadece tecavüz, ensest ve ya da annenin hayatının tehlikede olması durumlarda yapılabiliyor. Polonya’da yılda ortalama bin yasal kürtaj yapılıyor fakat gizlice ya da yurtdışında yapılan kürtaj sayısının 80 bin ila 120 bin arasında olduğu tahmin ediliyor.
“Brezilya’da kadınların kürtaj olması zorlaştırıldı”
Faşist kadın düşmanı Bolsonaro’nun iktidarda olduğu Brezilya’da da kadınların kürtaj olması daha da zorlaştırıldı. Tecavüz sonucu hamile kalan kadınların kürtaj olabilmesi için, kürtajı polise bildirmesi ve olayı bütün detaylarıyla anlatması şartı getirildi. Yine kadınlar, kürtaj olmadan önce ekografi ile embriyon ya da fetüsü seyretmesi gerekiyor. Brezilya’da kürtaj sadece tecavüz sonucu, annenin hayatı tehlikede olduğu veya bebeğin ciddi sağlık sorunları olması durumunda izinli. Şu anki sağlık bakanı, sağcı Bolsonaro tarafından tayin edilen bir ordu generalidir. Ülkede Ağustos ayında 10 yaşındaki bir kız çocuğu amcasının tecavüzü sonucu hamile kaldığında yaşadığı eyaletteki hastaneler kendisine kürtaj yapmayı kabul etmeyince ülkenin başka bir bölgesine gitmek zorunda kalmış ve burada da hastane önünde kürtaj karşıtı bir güruhun protestosuyla karşılaşmıştı.
“Brezilya’da 7 saatte bir kadın katlediliyor”
Brezilya’da her 7 saatte bir kadın erkekler tarafından katlediliyor. Bu sorun elbette ki Bolsonaro iktidarı ile başlamış değil. Brezilya’daki kadınlar, birçok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi, sömürgeci Avrupa ulus-devletlerin ithal etmiş olduğu maço kültürüne karşı uzun yıllardır mücadele yürütüyor. Bunun sonucunda önemli kazanımlar da elde ettiler. Örneğin ülkede, eski partnerleri tarafından tehdit edilen kadınların korunması için 8 yıldır özel bir polis gücü var. Ancak mücadele sonucu elde edilen bu kazanımlar, kabinesinde sadece 2 kadının yer aldığı Bolsonaro iktidarı ile birlikte ciddi tehdit altında. Hükümet, kadınlar için ayırılan birçok ödeneği kesti, bu nedenle kadın sığınma evleri kapanma tehlikesiyle karşı karşıya.
“Rejimler kadına yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı”
Aslında bu son bir yıllık sürecin temel bir ifadesi olarak faşist rejimlerin daha saldırgan bir biçimde kendini gösterip, özellikle kadınlara yönelik saldırılarını yoğunlaştırdığını belirtebiliriz. Fakat bu demek değil ki önceki yıllarda kadına yönelik şiddette artış yoktu. Tersine, aslında son yıllarda her sene kadına yönelik eril şiddette artış tespit edildi. BM’nin verilerine göre geçen bir yılda dünya çapında 243 milyon kadın partnerlerinden şiddet gördü. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Latin Amerika’daki kadınların üçte biri partnerlerinden şiddet gördü. Türkiye’de 2011 yılından bu yana eril şiddet sonucu katledilen kadınların sayısı her sene daha da arttı. Fransa’da 2019’da partnerleri veya eski partnerleri tarafından öldürülen kadınların sayısı, önceki yıla göre yüzde 20 artış gösterdi. Aile içi şiddette de aynı dönem içerisinde yüzde 16 artış kaydedildi, ülkede 2019 yılında 142 bin 310 aile içi şiddet vakası kayda geçirildi. Dolayısıyla fiziki şiddet ve katliamların temel faili, sözde mağdura en yakın erkekler iken, cinsel şiddet faillerinin ise önemli bir kısmını yabancı erkekler oluşturuyor.
Mısır’da son iki yılda yüzlerce kadın aktivist tutuklandı
Ortadoğu ülkeleri arasında cinsel şiddetin en yaygın olduğu Mısır’da araştırmalara göre kadınların neredeyse yüzde 99’u hayatında en az bir kez cinsel taciz yaşadı. Bu yıl içinde, yüzden fazla kız çocuğu ve kadına cinsel şiddet uygulayıp tecavüz eden 21 yaşındaki özel üniversite öğrencisinin yargılanmasına başladı. Bu olayın duyulması üzerine patlama yaşandı, yüzlerce tecavüz ve taciz mağduru kadın failleri ifşa etti, #WeStandWithYou ve #egyptianwomenrevolt gibi taglarla mağdurlara destek verildi. Toplumsal baskı sonucu sözde kadınları cinsel şiddetten daha iyi korumak için bir yasa çıkarıldı ancak yasanın uygulanması konusunda üst sınıfı esas alan ciddi bir ayrımcılık söz konusu. Yine bir yandan yasa çıkarılırken, diğer yandan ‘aile ahlakı’ adına mağdurlar suçlanıyor. Örneğin bir kadın, sosyal medyada dövülüp tecavüz edildiğini açıklamasından sonra, fail ile birlikte gözaltına alındı ve savcılık tarafından ‘aile değerlerini ihlal etmekle’ suçlandı. Mısır’da son süreçte çok sayıda kadın bu gerekçeyle hapse mahkum edildi. Bununla birlikte Sisi rejimi kadın hareketinin öncülerini de tutuklayarak özgürlük ve eşitlik mücadelesini boğmaya çalışıyor. Ülkede özellikle son 2 yılda yüzlerce kadın aktivist tutuklandı, pandemi gerekçesiyle dışarıyla bütün bağları kesiliyor, tamamen tecrit altında tutuluyorlar.
“Bangladeş’te tecavüz vakalarında ciddi artış var”
Birçok Asya ülkesinde olduğu gibi Bangladeş’te de son yıllarda tecavüz vakalarına çok ciddi bir artış kendini gösteriyor. 2018’de resmen kaydedilen tecavüz sayısı 732 iken, 2019’da bu sayı neredeyse ikiye katlanıp 1413’e çıktı. Ki çoğu tecavüz polise bildirilmiyor. Bu yıl içinde Bangladeş’te tecavüz ve kadına yönelik cinsel şiddete karşı geniş protestolar yapıldı. Buna iki olay yol açtı. Birincisi, 7 erkeğin bir kadına toplu tecavüz edip kadının eşine şiddet uyguladığı olaydı. Bu olaya gösterilen tepki, ikinci olayla daha da büyüdü. Burada da 5 erkek bir kadını soyup cinsel tacizde bulunduğunu gösteren bir video haftalarca internette kalabildi zira yetkili kurumlar toplumun tepkisine rağmen hiçbir adım atmadı. Bunun üzerine ülkede cinsel şiddet ve kadın düşmanlığına karşı büyük gösteriler örgütlendirildi. Hükümet, cinsel şiddet ve taciz vakalarını pornografiye bağlarken, Kuşaklar Arası Feministler adıyla kurulan ittifak tecavüz kültürü ve eril şiddetin derin köklere sahip olduğunu vurguluyor. Hükümet Ekim ayında tecavüzcülerin idam ile cezalandırılmasının yolunu açan bir karar aldı, bunun sonucunda özel bir mahkeme 15 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz eden 5 kişi hakkında idam cezası verdi. Ancak kadın aktivistler, bu cezaya katılmadıkları gibi uygulanacağını da düşünmüyor. Tersine, hükümetin bu amaçla protestoların önünü kesmek ve hareketi tasfiye etmek istediğine inanıyor.
“Afganistan’da kadınların hayatı tehlikede”
Bu yıl, kadınların barış ve güvenlikle ilgili kararlara eşitsiz katılımını ortadan kaldırmayı amaçlayan BM’nin 1325 No’lu kararının alınmasının 20. yıldönümüydü. Konuyla ilgili BM tarafından yapılan açıklamada, aradan geçen 20 yıla rağmen pek ilerleme sağlanamadığı ifade edildi. Buna göre kadınlar, dünya devletlerinin sadece yüzde 7’sini yönetiyor, karar alma süreçlerinde kadın temsili hala çok zayıf, barış ve güvenlik konularında kadınlar dışlanıyor. Afgan kadınlar bu konuyu bu yıl somut olarak yaşamak durumunda kaldı. ABD, Afgan halkına rağmen Taliban ile barış müzakereleri yürütüyor. Bu müzakereler sonucu yüzlerce Taliban çetesi cezaevinden salıverilirken, kadınların hayatı böylece ciddi tehlikeye girdi.
“Kürt kadınlar şiddet ve işgale karşı kampanya başlattı”
Kolombiya’da da ‘barış süreci’ toplum öncülerinin suikast edilmesi için fırsat bilinirken, pandemi ise silahsız komünal öz savunma birliklerine karşı saldırılar için değerlendirildi. Bir yandan yerli halkların öz savunması bu şekilde devre dışı bırakılırken, diğer yandan askerlerin yerli halklardan kız çocukları ve genç kadınlarına karşı tecavüz saldırılarında bu süreçte yoğun artış kaydedildi. Tıpkı Bakur’da JÖH-PÖH eliyle Kürt kadınlarına karşı sistematik bir silah olarak devreye konulan tecavüz politikası gibi. Kürdistan kadın özgürlük hareketine karşı da geçen bir yıllık sürede sistematik ve yoğun saldırılar düzenlendi. Kobanê’de Kongreya Star öncü ve üyelerine yönelik suikast saldırısı buna örnektir. Yine Bakur’da kadın hareketi üyelerine yönelik tutuklama operasyonları ve işkence ile iradenin kırılmasının hedeflendiği çok açıktır. Ocak ayında Kuzey Doğu Suriye’de halk meclisi eşbaşkanı ve yardımcısı iki Arap kadını DAİŞ tarafından kaçırılarak katledildi. Kürdistan kadın özgürlük hareketi yoğunlaştırılmış bu saldırılara, örgütlü olduğu her yerde şiddet ve işgale karşı kampanyalar başlatarak karşı koydu.
“Kadınlar 2020 yılında eril saldırılara karşı direndi”
Kadınlar 2020 yılında bir yandan yaşamın her alanında karşılarına çıkan bu eril saldırılara karşı direnirken önemli kazanımlar da elde etti. Günde ortalama 10 kadının katledildiği Meksika’da kadınlar bu yıl 8 Mart vesilesiyle şiddete karşı genel greve gidip, dünya kadınları için örnek oluşturdu. Ekim ayında diktatör Pinochet’ten miras anayasanın değişmesinin onaylandığı Şili, dünya tarihinde bir ilki gerçekleştirerek yeni yazılacak anayasa komisyonunda kadın ve erkeklere eşit yer verecek. Anayasa değişikliği kararını sağlayan halk ayaklanmasına ise kadınlar öncülük etti. Bütün muhalif önderlerin ya cezaevi ya da sürgünde olduğu Belarus’ta cinsiyetçi diktatör Lukaşenko’ya karşı devam eden direnişe de kadınlar öncülük ediyor. Gasp edilen seçimlerden bu yana kadınlar her cumartesi günü yoğun tutuklamalara rağmen sokakları bırakmayıp diktatöre karşı direniyor. Yine devlet başkanlığı seçimlerinde üç kadın aday birleşerek kadın düşmanı Lukaşenko’ya karşı bir oldu. İki yıl önce Sudan’da diktatör Beşir’e karşı isyanın öncülüğünü yapan kadınlar, bugün de Devrimin Bekçileri adıyla örgütleniyor. Kadınlar, devrim sonrası kazanımlarını çoğaltmak ve korumak için tabulara karşı yoğun bir mücadele veriyor. Şu anda ülkede oldukça yoğun olan kadın sünnetinin yasaklanması gündemde. İskoçya’da ped ve tamponların ücretsiz dağıtılmasına karar verildi. ABD’de kadınlar hem oylarıyla seçim sonuçlarını belirleyip Trump’ı bir daha seçtirmedi hem de kadın vekil sayısı 127’den 140’a çıktı. Böylece kongre ve senatodaki kadın oranı artık yüzde 23.7.
Bu ve daha pek çok başarı ve kazanım bu yılki 8 Mart’ı çok daha büyük bir mücadele iddiası ile karşılamamıza yol açıyor. Daha iyi örgütlenme, daha fazla mücadele etme, direnişi daha çok yükseltme istem ve ihtiyacımız var. Bu anlamda diyoruz ki: Yaşasın 8 Mart! Yaşasın kadınların konfederal mücadelesi! Yaşasın direnişimiz!
Jin! Jiyan! Azadî!