‘Gelecek Tunuslu kadınların ellerinde’

Tunuslu yazar Amna Al-Rumayli, Tunuslu kadınların hayatın birçok alanındaki başarılarına rağmen karar alma mekanizmalarında yer almadığına dikkat çekerek, “Gelecek, kadınların elindedir ve önümüzdeki yıllarda farklı bir tablo ortaya çıkaracak” dedi.

ZOUHOUR MECHERGUI

Tunus – Romanlarında işlediği kadın kahramanlarla dikkat çeken Tunus’un önde gelen yazarlarından Amna Al-Rumayli, romanları, romanlarındaki karakterleri, savaş politikalarını ve Tunuslu kadınların mücadelelerini anlattı. Sorularımızı yanıtlayan Amna Al-Rumayli, dünyanın her yerindeki kadınların acılarını paylaştıklarını dile getirerek, bu trajedilerle yüzleşmek için bir güç oluşturabilecek kapasitede olduklarını vurguladı.

‘Göçün, Türkiye’deki insan kaçakçılığı suçlarıyla bağlantılı olduğunu anlatmaya çalıştım’

Daha önce gazeteci Bahia'nın kahramanı olduğu Şat Aruh romanında kahraman, feminist bir karakterdi. Neden kahraman olarak feminist bir karakteri seçtiniz?

Şat'ın kadın kahramanı, romancı ve araştırmacı gazeteci olarak birden fazla işte çalışmış. Gerçeğin arayışçısı olan araştırmacı gazeteci olarak romanın içinde yer alması nedeniyle romandaki kadın kahramandan farklıdır. Kadın kahramanın elinde, Tunus halkının ve diğer halkların yaşadığı önemli bir sorun olan ‘göç’ konusundaki gerçeği arama amacı vardır. Kadın kahraman kendini başka bir karakterle, yani kendini bir erkek haline getiren karakteriyle karşı karşıya bulur. Romandaki sembol Şemseddin Marzuk, deniz kenarına atılan cesetleri gömmek gibi zorlu ve aynı zamanda dehşet verici bir işe gönüllü olarak katılan Tunus Kızılay’ının bir üyesidir. Gazeteci aracılığıyla, konunun sadece gençlerin yaşadığı ülkelerden kaçma meselesi olmadığını, konunun Türkiye'deki güçlü ağlar tarafından denetlenen insan ve işçi kaçakçılığı gibi gizli suçlarla bağlantılı olduğunu belirtmeye çalıştım. Akdeniz ülkeleri, güvenlik konusunda köklü ağlara ve etkili yetkililere sahiptir.

‘Kadınların kazanımlarının hiçbir şeyden etkilenmeyeceğini söyledik’

*“Al-Taher Al-Haddad Düşüncesinde Kadın ve Modernist Proje” romanı, kadın ve erkeklerin her türlü toplumsal cinsiyetten özgürleştirilmesini temel alan devasa bir modern projeyi geride bırakan Al-Taher Al-Haddad'ın biyografisini konu alıyor. Al-Haddad'ın kadın özgürlüğü çağrılarını ve kariyerine ilişkin saldırıya uğramasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

2012 yılında Tunus'ta korkunç bir değişim yaşandı, modern ulusal sembollerimize yönelik saldırılar arttı, merhum Habib Burgiba ve Taher Al-Haddad'ın mezarlarına saldırılar yapıldı, yazılar silindi, mezarlar tahrif edildi. Kadınların kazanımlarının hiçbir şeyden etkilenmeyeceğini söyledik ve daha fazlasını bekledik. Ancak daha sonra gerici güçler kazanımlarımızı geri almaya çalıştılar. 90’lı yıllarda Al-Taher Al-Haddad'ın 1930'da yayınlanan “Şeriat ve Toplumdaki Kadınımız” adlı kitabına verilen tepkiler üzerine araştırma yaptım. Savaşı ve nedenlerini inceledim, dindar muhafazakar güçlerin tepkisinden bahsettim ve modernist güçler ile mezarına yapılan saldırının ardından yayınladığım akademik araştırmayı tamamladım.

Taher Al-Haddad'ın saygısını yeniden kazanmaya ve Tunuslu kadınların Arap kadınlardan ve dünya çapındaki birçok kadından farklı bir durumda yaşadıklarını teyit etmeye çalıştım. Bunun, Taher Al-Haddad'ın zulme karşı durma projesine gittiğini söylemek istedim. Sendikacıydı ve ona göre ezilenler işçiler kadınlardı. Onların özgürleşmesi ve kadınların eğitimi için; aile ve toplumdaki adaletsizliğin ortadan kaldırılması, mutlak eşitliğin sağlanması, çok eşliliğin önlenmesi, şeriat mahkemeleri yerine sivil mahkemelerin kurulması çağrısında bulunuyordu.

‘Kadınlar önümüzdeki yıllarda farklı bir tablo ortaya çıkaracaktır’

*Tunuslu kadınların karar alma pozisyonlarında yaşadığı dışlanma, parlamentoda yeterli temsil eksikliği ve bazen ölümle sonuçlanan siyasi şiddet bağlamında Amna Al-Rumayli, yaşanan her şeye ve Tunuslu kadınların mağduriyetine nasıl tepki veriyor? Romanınızın fikir ve karakterlerinin şekillenmesinde koşulların etkisi var mı?

Tunuslu kadınlar, haklarına ilişkin düzenlenen yasalarla bölgedeki kadınlara kıyasla çok daha iyi bir konumda. Ekonomik ve politik alanlardaki karar alma merkezlerindeki varlıkları da önemli görülüyor. Ancak hala ekonomik ve siyaset alanında her zaman erkekler yer alıyor, kadınlar küçük oranda yer alıyor. Bakanların sayısında da kadınların yokluğunu anlayabiliriz. Büyük mahkemelerin başkanları ve yargı organında görevli kişiler de dahil olmak üzere yargı kurumlarının merkezlerine baktığımızda bunların erkek olduğunu görüyoruz. Ekonomik başarıdaki payı önemli olan kadınlar, karar alma merkezlerinde görülmüyor. Yine üniversite araştırmaları kadınların elinde. Araştırmacıların yüzde 80'i kadın, geri kalanı erkek. Gelecek kadınların elindedir ve önümüzdeki yıllarda farklı bir tablo ortaya çıkaracaktır.

‘Filistinli kadınların maruz kaldıklarını anlatabilecek bir dil yok’

*İsrail’in Gazze'ye yönelik saldırısında neden kadınlar ve çocuklar hedef alınıyor. Dünyanın bu saldırılara karşı sessizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tarif ve dilin ötesinde vahşi eylemler ve suçlar. Filistinli kadınların maruz kaldıklarını anlatabilecek bir dil yok. Kim öderse ödesin. Bu savaşta sayılara dikkat edildiğinde işgal makinesinin kadınları hedef aldığı, hayata karşı bir savaş olduğu görülüyor. Filistinli bir kadını öldürmek, bir aileyi yok etmek demektir. Çocukları öldürmek ise yaşamı ve geleceği öldürmek demektir. İşgal, çocukların ve kadınların hayatlarından besleniyor ve sözde zaferleri onların bedenlerine inşa ediyor. Fakat Filistinli kadın, tıpkı Anka kuşu gibi, kendi gerçekliğinden yükselecek ve başka bir özgür ve güçlü Filistin ortaya çıkaracak.