7 gün 7 gece: Taybet İnan
Kürt coğrafyasında konuk olduğunuz her evin, hak, hukuk ve adalet mücadelesine tanıklık edip, nasıl hala ayakta durabildiklerine şaşıyorsunuz. 7 gün bir taş üstünde bedeni soğuyan Taybet İnan ve onu her 7 günde pencerenin öte yanında izlemek zorunda bırakılan çocukları…
PINAR URAL
Şırnak - Nasıl bitsin ki yas bu coğrafyada? Anne, babaları, eşleri ve çocukları gözleri önünde öldürülen, günlerce sokaktaki cenazesine dahi dokunmalarına izin verilmeyen bu topraklarda yas nasıl bitsin? Varlık ve yokluk arasında mücadele ediyor insanlar.
Cizre, İdil, Silopi, Şırnak... Kürt kentlerinde yaşanan sokağa çıkma yasaklarının üzerinden yıllar bir bir geçiyor. Ancak bu geçen zamanda öldüren değil ölen araştırıldı, ailelere hesap vermekten kaçınıldı. Yüzlerce masum sivilin yaşamını yitirdiği ve hak ihlallerinin tavan yaptığı bölgede, hukuk da adalet de askıya alınmıştı. Bu toprakları ziyaret eden herkesin anmadan geçemeyeceği isimlerden biri de kuşkusuz Taybet İnan. Nasıl unutulabilir ki insanlığın yerde can çekiştiği fotoğraf karesi. Misafir olduğumuz bu evin hikâyesi, bir film senaryosu değil, bu topraklarda yaşanan gerçek kesitlerden sadece biri ve yazarı devlet.
Sokakta can çekişen insanlık!
14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağının 37 gün sürdüğü Silopi’de bu süreçte, Kürt kadın siyasetçiler Pakize Nayır, Fatma Uyar ve Sêvê Demir'in aralarında olduğu yaşları 11 ile 75 arasında değişen 28 kişi yaşamını yitirdi. 500’ü aşkın ev tahrip edildi. Yasak sırasında 7 gün boyunca sokak ortasında kalan 57 yaşındaki Taybet İnan'ın cansız bedeni hafızalara kazındı. Tüm dünya kamuoyu onu sokak ortasında bekletilerek nasıl katledildiğiyle tanıdı. Yasağın 5’inci gününde komşusundan evine dönerken keskin nişancılar tarafından vurularak öldürülen Taybet İnan'ın cenazesi 7 gün sokakta, 16 gün morgda bekletildi. Şırnak Devlet Hastanesi morgundan ailesine haber verilmeden polis tarafından alınarak Silopi Kaymakamlığı’na teslim edilen Taybet İnan’ın cenazesi, 23 gün sonra 8 kişi tarafından sessiz bir şekilde Yenişehir Mahallesi Mezarlığı'na defnedildi. Çocuklarına, gözleri önünde gün be gün yitirdikleri annelerini gömme hakkı dahi çok görüldü.
‘Üşüyorum, çok susadım’
Cenazeyi almaya çalışan kaynı Yusuf İnan da vurularak öldürüldü. Beyaz bayraklarla almaya giden herkese ateş açıldı ve eşi de kolundan yaralandı. 1993 yılında çocukları 12 yaşındaki Esmer ve 4 yaşındaki Botan’ın parçalanarak öldürülmesine tanıklık eden Taybet İnan’ın 23 yıl sonra kendi ölümü çocuklarına seyrettirildi. Geride, yerdeyken “çok üşüyorum ve susadım” sözleri kalırken, aile bireyleri insanlık tarihine bir utanç tablosu olarak düşen 7 günü şöyle özetliyordu: “Hiçbirimiz uyuyamadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye, o orada yattı biz 150 metre ilerisinde öldük… Bir insan bir insana ne kadar acı çektirebilirse devlet de bize 7 günde bunu yaptı.”
“Her baktığımda sokakta onu görüyorum”
Hala o günü hatırladığı için evin arka sokağından geçemeyen kızı Halime Akın “O sokağa her baktığımda, annemin yerde uzanmış halini görüyorum” diyor. Annesinin cenaze törenine bile katılamayan Halime Akın, anlattıkça oturduğumuz büyük salonun ortasına büyük bir sessizlik çöküyor. Kadınların acıları gözyaşlarıyla boşalırken, erkekler ise adeta aramızdan ayrılarak o karanlık güne dalıyor.
1993 yılında kardeşleri Esmer ve Botan’ın katledilişini anlatan Halime Akın, annesinin mücadeleci kişiliğini vurguluyor:
“Gördüğü onca zulüm ve baskıya rağmen hiçbir zaman mücadelesinden vazgeçmedi. ’93 yılında 2 kardeşimi öldürdüler. Çocuklar dışarı oyun oynamaya çıkmıştı. Gelmeyince annem ve yengem onları aramaya çıktı. Mahallenin başında askerlerin toplandığını görmüş. Gidip askerlere sormuşlar çocuklar kayıp, ama askerler onlara silahları doğrultmuş. Annem o ara askerlerin arasından girmeye çalışmış ama izin vermemişler. Askerler engel olunca içlerinden biri sormuş hangi asker Kürtçe biliyor? Aralarından biri çıkarak Kürtçe konuşmuş. ‘Ne istiyorsunuz?’ diye annem de ‘çocuklarım kayıp’ demiş. Asker ‘aralarında sünnetsiz olan var mı?’ diye sorunca yengem ‘evet benim oğlum sünnetsiz’ demiş. Asker tekrar anneme sormuş ‘senin kızının saçları uzun mu?’ O da ‘evet’ demiş. 5’i bizim aileden, 2’si ise komşunun olmak üzere 7 çocuk mayın patlaması ile katledildi. Esmer’in saçları elektrik tellerinin üzerine kadar gitmiş. 7 çocuğun cenazesini yıkayamadan tek mezara gömdük. Mezarın başına gelen asker bize ‘PKK yaptı değil mi?’ diye sordu. Biz de ‘PKK yapmadı devlet yaptı’ dedik. Annemin bir duruşu vardı. Yeri hiçbir zaman dolmaz.”
‘Annemiz bu devlete ne yapmıştı?’
11 kurşunla katledilen annesini anlatırken gözleri boşluğa düşen Halime Akın’ın boğazına düğümlenen sözcükler şöyle dökülüyor: “Her anne dediğimde yüreğime ateş düşüyor. İsmini dahi duyduğumda ona olan özlemim bir kat daha artıyor. Biri ‘anne’ diye seslendiğinde içim parçalanıyor. Hala anlamış değiliz, annemiz bu devlete ne yapmıştı da kurşuna dizdiler? Elinde silah mı vardı? O sadece bir anneydi. Ayağından ve kolundan yaralanmıştı. Babam 155’i aradı. Ambulans talep ettik. Bizden beyaz bayraklarla çıkmamızı istediler. Bayraklarla çıktığımızda ise taradılar. 3 defa aynı şekilde taradılar. Çıkanı hedef alıp tarıyorlardı. 7 gün böyle geçti. Eğer o kadar ateş altında olmasaydı annemi kurtarabilirdik. Günlerce o sokak ortasında ateş altında kaldığı için orda can verdi ve günlerce cansız bedeni sokakta kaldı. Biz de öylece çaresiz kaldık.”
‘Sanki uyuyor gibiydi’
Halime Akın, 7 günü anlatmaya devam ediyor:
“Pencereden 7 gün 7 gece annemi izledim. Hiç uyumadık, kuşlar ve köpekler gelir diye. Annem orada yattı biz ise onun hemen birkaç metre ilerisinde onunla öldük. Devlet bize 7 gün boyunca acı çektirdi. Uzaktan her baktığımda sanki derin bir uykudaymış gibiydi. Bir elini yüzünün altına bırakarak yan duruyordu, sanki uyuyor gibi. Asla bu zulmü ve vahşeti unutmayacağız. Bu devlete ne yaptık ki bizi annesiz bıraktı. Sonuna kadar davanın takipçisi olacağız. Bu davayı çocuklarımıza ve torunlarımıza anlatacağız ki unutulmasınlar. Annem çocuklarının, biz de annemizin ölümünü izledik. Cenazesini defin etmemize bile izin vermediler. O gün evden çıkmadan önceki son sözleri ‘kardeşlerin Meryem ve Süleyman sizlere emanet’ oldu. Aradan 5 yıl değil 5 asır da geçse yasımızı tutacağız ve unutmayacağız. Başımızdaki siyah tülbentte yasımızın ve acılarımızın kanıtı olarak duracak.”