6 Kürt kadının yaktığı direniş meşalesi elden ele dolaşıyor

Diktatörlüğü kabul etmeyen kadınların devlet tarafından tehdit olarak görüldüğünü belirten DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, “5 ve 9 Ocak katliamları bundan bağımsız gelişmedi. Katledilen kadınların mücadelesi Rojava’da hayat buldu” dedi.

MEDİNE MAMEDOĞLU- AXÎN BAHAR

Amed- Dünya tarihinde kadınlar, en büyük direnişlerin ve bu direnişler sonucu ortaya çıkan yeni yaşamın öncüleri olmuştur.

Fransız Devrimi’nin temelini oluşturan 1789 “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”, erkek yurttaşların haklarından bahseden bir metin olurken, kadınlar buna karşı “Süfraj Hareketi”yle uzun soluklu bir mücadele başlattı.

Çarlık Rusya'da, kadın işçilerin 8 Mart'ta başlattıkları grev hareketiyle, Ekim Devrimi'nin fitili de ateşlenmiş oldu. Zapatista kadınları, özerklik inşa edilirken kapitalist, sömürgeci ve patriyarkal sisteme karşı mücadelenin ve değişimin öncüleri oldu.

Dünya tarihinde daha nice örnekler yaşanırken, Kürt kadınların Kürdistan’ın dört parçasında verdiği kadın, kimlik ve özgürlük mücadelesi ise 21’inci yüzyılın “kadın yüzyılı” olduğu gerçeğini ortaya koydu.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 8 Mart 1987’de “Köle kadınla devrim olmaz” sözünden yola çıkarak hareket eden Kürt kadınların özgürlük mücadelesi durmadan devam etti. Kürt kadınların, Kürt özgürlük mücadelesi içinde verdikleri kadın özgürlük mücadelesi, onların çifte baskı görmesine de neden oldu.

Toplumsallığı ve hafızanın taşıyıcısı olma özellikleri, direniş ve cesaretleriyle Kürt kadınlarla baş edemeyen Türk devleti, öncü Kürt kadınları katletme yönetimine başvurdu.

Tarihler 2013’ü gösterdiğinde Fransa'nın başkenti Paris'te PKK kurucularından Sakine Cansız (Sara), Kurdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi Fidan Doğan (Rojbîn) ve Kürt Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez (Ronahî), Ömer Güney isimli MİT’in tetikçisi tarafından katledildi.

4 Ocak 2016 yılına gelindiğinde ise Şirnex’in Silopiya (Silopi) ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) PM üyesi Sêvê Demir, Kongreya Jinên Azad (KJA) aktivisti Fatma Uyar ve Silopiya Halk Meclisi Eşbaşkanı Pakize Nayır zırhlı araçtan keskin nişancılar tarafından açılan ateş sonucu katledildi.

Türk devletinin başvurduğu katliamlar kadınların yaktığı ateşi önleyemedi, Kürdistanlı 6 kadının yaktığı direniş meşalesi elden ele dolaşıyor.

 Sakine Cansız

Sakine Cansız (Sara), Dêrsim Katliamı’nın hafızalarda henüz taze olduğu 1958 yılında, katliam uğramış bir ailenin kızı olarak Tatxal Köyü’nde dünyaya geldi. Yarı memur, yarı işçi bir ailenin 8 çocuğundan biriydi. Her ne kadar ailesinden katliam hikayeleri dinleyerek büyüse de o bir “hakikat arayışçısı” olarak çevresinde olup bitenlere kayıtsız kalamadı. Annesinin “Kürtlükten utanma” uyarısı onun “Hep kavgaydı yaşamım” dediği serüveninin başlangıcı oldu.

Sakine Cansız’ın hakikat arayışı henüz gençlik yıllarında başladı. Bu bilinçle 1971’de mücadele içinde yer aldı. Xarpêt'te (Elazığ) PKK'nin öncü kadroları içerisinde yer alan Sakine Cansız, 1978 yılında aktif olarak gençlik örgütlenmesi yürüttü. Tarihler 27 Kasım 1978’i gösterdiğinde PKK 1'inci Kongre'de kuruluşunu ilan etti. Sakine Cansız, PKK’nin kuruluşunda yer aldı. 1979 yılına gelindiğinde Xarpêt'te bir grup arkadaşıyla birlikte tutuklandı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbe döneminde işkencelerin yoğunlaştığı Diyarbakır Cezaevi'nde tutulan Sakine Cansız, gördüğü işkencelere rağmen, cezaevinde direnişiyle bir simge haline geldi.

Sakine Cansız, Xarpêt, Meletî, Amed, Çanakkale ve Bursa cezaevlerinde işkencecilere karşı mücadele etti. Sakine Cansız, 1991 yılında cezaevinden çıktıktan sonra mücadelesini daha aktif bir şekilde sürdürdü. Kadın devrimciliğini toplumsallaştıran Sakine Cansız, Filistin ve Suriye sahasında kaldı. PKK ve Kürt kadın hareketinin konferans ve kongrelerine katıldı. Kürt kadın hareketinin örgütlenmesinde öncü rol üstlenen Sakine Cansız, bir süre sonra Avrupa’ya geçti. Sakine Cansız, katledildiği 2013 yılına kadar Avrupa’da birçok alanda çalışma yürüttü.

Leyla Şaylemez

Leyla Şaylemez (Ronahî), yine bir Kürt katliamı olan Halepçe Katliamı’nın yaşandığı 1988 yılının 1 Ocak günü Mersin’de dünyaya geldi. Ailesi ona Kürt kadın mücadelesinin öncülerinden Leyla Qasim’ın adını verdi. Amed’in Lice ilçesinden olan Leyla Şaylemez, devletin baskı ve zulmünden dolayı Mersin'e göç etmek zorunda kalan 8 çocuklu bir ailenin 5’inci çocuğuydu. O henüz 2 yaşındayken babası baskılardan dolayı Almanya'ya göç etmek zorunda kaldı. Çocukluğu Mersin'de geçti. Leyla Şeylemez, 1994 yılında ailesiyle birlikte Almanya'ya göç etti. Ailesi Leyla Şaylemez’i Kürt kültürü ve kimlik bilinciyle büyüttü. İlk mücadelesini aile içinde 6 erkek kardeşine karşı verdi.

İnatçı kişiliği ile tanınan Leyla Şaylemez, 9 yıllık eğitiminin ardından üniversiteye girmek için hazırlıklara başladığı sırada Kürt hareketini tanımaya başladı. 2008 yılında katıldığı gençlik çalışmalarını Avrupa'nın çeşitli yerlerinde yürüttü. Hep bir arayış içinde olan Leyla Şaylemez, 2010 yılında “hayalim” dediği eylemi gerçekleştirdi ve PKK’ye katıldı. Ancak sağlık sorunları nedeniyle 2 yıl sonra tekrar Avrupa'ya döndü. Kendisi gibi PKK’ye Almanya’dan katılıp 23 Ekim 1998’de Çatak’ta 6 yoldaşı ile beraber Türk askerleri tarafından esir alınıp katledilen Alman devrimci Andrea Wolf’un kodu olan “Ronahî” ismini alan Leyla Şaylemez, o günden sonra Ronahî olarak mücadele etti. Almanya’da hem tedavi olan hem de gençlik çalışmalarına devam eden Leyla Şaylemez, buradaki baskılar nedeniyle Paris’e geçti. Paris’te gençlik çalışmaları yürüten Leyla Şaylemez, katledildiğinde 25 yaşındaydı.

Fidan Doğan

Fidan Doğan (Rojbîn), 17 Ocak 1982’de Mereş’in Elbîstan ve Nûrheq ilçeleri arasında bulunan Malê Bûtan köyünde dünyaya geldi. Mereş Katliamı’ndan sonra göçlerin yaşanmasıyla birlikte ailesi Fransa'ya yerleşen Fidan Doğan, 9 yaşına kadar köyde teyzesi, dedesi ve ninesiyle yaşadı. Fidan Doğan, daha sonra ailesinin yaşadığı Fransa’ya göç etti, Kürt hareketiyle de burada tanıştı. Gençlik yılları Fransa’da geçmesine rağmen kimliğinden uzaklaşmayan Fidan Doğan’ın dönüm noktası 1999 yılı oldu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Türkiye'ye getirilmesi Fidan Doğan’ın, Kürt özgürlük mücadelesinde aktif olarak yer almasına neden oldu.

2002 yılında kadın hareketi adına Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilciliği görevini üstlenen Fidan Doğan, diplomatik faaliyetler yürüttü. 2007 yılında Abdullah Öcalan'ın zehirlenmesine karşı başlatılan 39 günlük açlık grevinin sözcülüğünü yaptı. 2011 yılına gelindiğinde ise, Paris'teki Kürdistan Enformasyon Bürosu’nun sorumlusu olarak görev yaptı. Fidan Doğan, katledildiği güne kadar uluslararası alanda, Avrupa ülkelerinde birçok diplomasi çalışması yürüttü.

Sêvê Demir

Mêrdîn’in Stewr (Savur) ilçesine bağlı Şûtê (Şenocak) köyünde dünyaya gelen Sêvê Demir, Türk devletinin baskısı nedeniyle 1990’lı yıllarda önce Amed’e daha sonra Manisa’ya göç etti. Kürt kimliği bilinciyle büyüyen Sêvê Demir, 2002 yılında siyasi çalışmalarda yer aldı. HADEP ile birlikte siyasi çalışmalarda, Demokratik Özgür Kadın Hareketi'nin (DÖKH) kuruluşuyla da kadın özgürlük mücadelesinde yer almaya başladı.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Kadın Komisyonu üyesi olarak çalışma yürütürken "KCK” adı altında gerçekleştirilen operasyonlar sonucu tutuklandı. Cezaevinden çıktıktan sonra ise Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Parti Meclisi üyesi olarak Mêrdin ve Şirnex’te çalışmalara başladı. Sokağa çıkma yasakları döneminde Botan bölgesine geçen Sêvê Demir, katledildiği 4 Ocak 2016 tarihine kadar burada çalışma yürüttü.

Fatma Uyar

28 Ağustos 1988 yılında Şirnex'in Dihok köyünde 7 çocuklu bir ailenin 2’nci çocuğu olarak dünyaya gelen Fatma Uyar, ilkokul 5'inci sınıfta okulu bıraktı. Fatma Uyar, 2000'li yıllarda siyasal mücadele ile tanıştı. 2009 yılında tutuklanarak cezaevine gönderilen Fatma Uyar, 5 yıl boyunca tutuklu kaldı. Kendisi tutuklandıktan bir sene sonra ise babası Reşit Uyar da tutuklandı. Fatma, babasıyla birlikte aynı cezaevinde kaldı. Fatma Uyar, bir buçuk sene Mardin Cezaevi'nde kaldıktan sonra Siirt Cezaevi’ne sürgün edildi. Siirt Cezaevi'nde de 3,5 sene kalan Fatma Uyar, daha sonra tahliye edildi. 2010 senesinde tahliye olduktan sonra Botan'da çalışmalara dönen Fatma Uyar, Silopiya'da Kongreya Jinên Azad'ın (KJA) çalışmaları içerisinde yer aldı.

Pakize Nayır

Pakize Nayır, 1990 yılında Silopiya’nın Ziristan köyünde dünyaya geldi. Ziristan köyünden Mêrdîn’in Nisêbîn (Nusaybin) ilçesine göç eden Nayır ailesi, daha sonra tekrar memleketleri Silopiya’ya döndü. Emekçi bir ailede büyüyen Pakize Nayır, bir yandan esnaflık yaparken, diğer yandan siyasi çalışmalar yürüttü. Pakize Nayır, 2014 yılında DAİŞ’in Kobanê’ye saldırmasından etkilendi ve bu vahşete sessiz kalmadı. Saldırılara karşı başlatılan nöbet eylemlerine katıldı. İlçede kadınların çeşitli atölyeler yaptığı Kadın Evi Akademisi’ne katılan Pakize Nayır, ilçede özyönetimin ilan edilmesiyle birlikte Silopiya Halk Meclisi Eşbaşkanı olarak görev yaptı.

Şırnak Valiliği tarafından 15 Aralık 2015’te, ilçede ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının birincisi 38 gün sürdü. Pakize Nayır, son ana kadar mahallelerde kadınların yanında oldu. İlk yasak ilanında Pakize Nayır, bir mahalleye geçmek isterken keskin nişancılar tarafından hedef alınarak, katledildi.

‘Özgür kadın kimliği hedef alındı’

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, öncü Kürt kadınlara yönelik katliam politikalarının sistematik bir şekilde sürdüğünü belirtti. Katliamlarla özgür kadın kimliği ve özgür yaşam fikriyatının hedef alındığını ifade eden Halide Türkoğlu, ulus devlet aklının yıllardır bu topraklarda kadını hedef aldığını söyledi.

Diktatör rejimi ve baskıları kabul etmeyen kadınların devletler tarafından tehdit olarak görüldüğünü ve bunun asırlardır devam ettiğini belirten Halide Türkoğlu, bu katliam politikalarına karşı kadınların mücadelelerinden tek bir adım geri atmadığını dile getirdi.

‘Paradigma tehdit olarak görüldü’

Hem Paris hem de Silopiya’da kadınların bu anlayış tarafından katledildiğine dikkat çeken Halide Türkoğlu, “Sakinelerden Sêvêlere, bütün kadın yoldaşlarımızın fikriyatı, kadının ve halkların özgürlük mücadelesi olmuştur. Bu noktada oluşturmaya çalıştıkları fikriyatı iyi bilmek gerekiyor. Hem Ortadoğu coğrafyasında hem de dünyadaki diğer kapitalist sistemler bu paradigmayı kendileri için bir tehdit olarak görüyor. Var olan dünya düzeni erkek egemen bir dünya düzeni, ulus devletler cinsiyetçi ve milliyetçi bir yapıya sahip. Buna karşı kadınlar özgür yaşamı inşa etme arayışına girerek, mücadele ettiler. Bu mücadeleyi veren kadınları yok etmek istediler. Bu sebeple hedef alınarak katledildiler” dedi.

‘Aynı katliamı bugün Rojava’da hayata geçirmek istiyorlar’

Aynı zihniyetin bugün Rojava’da benzer katliamlar peşinde olduğunun altını çizen Halide Türkoğlu, “Bu saldırılarla kadın devimi yok edilmek isteniyor. Hakların birlikte yaşam modelini ortadan kaldırmayı amaçlıyorlar. Çünkü burada ortaya atılan paradigmanın kendisi hem kadın özgürlükçe bir model hem de alternatif bir demokratik siyasetin yaşanabileceğini bize gösteriyor. Özellikle Kürt kadınlara uygulanan siyasi suikast de bundan bağımsız gelişmiyor. Önce kadınları vurarak bir halkın mücadelesini yok etmek istiyorlar. 5 ve 9 Ocak katliamları bundan bağımsız gelişmedi. Bugün katledilen kadınların mücadelesi ve devletlerin tehdit olarak gördükleri yaşam Rojava’da hayat buldu” diye belirtti. 

‘Yok etmek istedikleri fikriyat dünyaya yayıldı’

Katledilen kadınların verdiği mücadelenin günden güne büyüdüğünü ve inşa etmek istedikleri özgür yaşam fikriyatının bütün dünyada “Jin Jiyan Azadî” ile bir felsefe haline dönüştüğünü söyleyen Halide Türkoğlu, “Erkek devlet bir şekilde kadınları katlederek bu fikriyatı oradan kaldırma niyetindeydi ama bugün kadınların, Kürtlerin ve halkların mücadelesiyle bu fikriyat evrenselleşerek büyüyor. Şimdi bu fikriyatı daha çok savunmak gerekiyor. Çünkü her bir arkadaşımız, bu paradigmayı inşa edip, büyütmeye çalışırken katledildi” şeklinde konuştu.

‘Hesap sormak için daha fazla mücadele gerek’

Özgürlük uğruna katledilen her bir kadının hesabını daha çok mücadele ederek soracaklarını belirten Halide Türkoğlu, “Kürt halkının onurlu barış mücadelesini daha çok büyüterek Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıyla artık özgürlüğünü konuşmamız gerekiyor. Onurlu bir barışın da hayata geçebilmesi için mücadeleyi daha çok yükseltmemiz gerekiyor. Arkadaşlarımızın anılarına bağlılığımızı göstermek ve bu paradigmanın büyümesini sağlayarak aynı zamanda hesap da sormamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.