12 Eylül’ün hatırlattıkları, bugün ve yüzleşme
1980 darbesinin yıldönümünde konuştuğumuz Necmiye Alpay, 12 Eylül’ün bugüne yansımalarına değinerek, “Kurmak istedikleri politik rejimin formülü, ‘Türk-İslam sentezi’ydi. Bugünkü iktidara bakınca gördüğümüz formül de bu değil mi?” diyor.
SERPİL SAVUMLU
Haber Merkezi- 12 Eylül 1980, Türkiye’nin tüm kurumlarını, yapısını, yaşamını değiştiren, o dönemden sonra doğacakların da geleceklerini belirleyen bir tarih olarak kayıtlara geçti. 200 binden fazla kişinin tutuklandığı, 1 milyondan fazla kişinin fişlendiği, gençlerin idam edildiği, insanların kaybedildiği, darbe, herkesin ve her şeyin tarihini değiştirdi.
12 Eylül 1980 sabahı saat 03.00’da TRT ekranlarından duyurusu yapılan askeri darbenin üzerinden 44 yıl geçti. Bu sayı o yıl doğanlar için bir ömrü ifade ederken Türkiye hala darbe anayasası ile yönetiliyor. Bu anayasa ile ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı gibi temel hak ve özgürlükler kullanılamazken, en ufak bir itiraz susturuluyor. O günden bugüne ‘miras’ bırakılan hukuksuz yargılamalar, tutuklamalar, işkence, ölüme terk edilen tutsaklar, sistematik olarak sürdürülen tecrit daha da büyüyerek 12 Eylül zihniyetini devam ettiriyor.
Türkiye ihlalleriyle dikkat çekiyor
Uluslararası insan hakları kurumlarının raporlarında özellikle son yıllarda artan ihlaller nedeniyle Türkiye’ye geniş yer veriliyor. Cezaevlerinde hasta tutsakların durumuna dikkat çekilirken, peş peşe ölüm haberleri geliyor. Kadın ve kız çocuklarına şiddet yaygın olarak devam ediyor. Özel savaş politikalarıyla failler korunuyor, devlet görevlilerinin işlediği kimi suçlar raflara kaldırılıyor. 80 döneminde yakınlarını kaybedenler, hala bir mezar arayanlar adalet talebinden vazgeçmiyor. Çocuklarının, abilerinin, ablalarının, eşlerinin izini sürenler Galatasaray Meydanı’nda, Amed’de, Elih’te ve Türkiye’nin her yerinde adalet arayışını sürdürüyor.
İktidar 12 Eylül’ü siyaset biçimi olarak sürdürüyor
12 Eylül’ün 44’üncü yılında Türkiye’deki politik atmosfer ’12 Eylül’ü aşan’ uygulamalar olarak tarif edilirken, bir yandan da her fırsatta yeni bir anayasa tartışması yürütülüyor. Süregelen ve daha da yaygınlaşan 12 Eylül kültürü ile yeni bir anayasanın nasıl ve ne şekilde konuşulacağı esasen her dönemin konusu. Yüzleşme çağrıları yapılırken rejimin kurumlarını, yasalarını sonuna kadar kullanan iktidar 12 Eylül’ü siyaset biçimi olarak sürdürüyor. Bugün 12 Eylül’ü aşan şey ne? Son yıllarda gelişen politik atmosfer neyi nasıl gösteriyor? Yeni anayasa tartışmalarıyla birlikte bir yüzleşme mümkün mü? Dilbilimci Necmiye Alpay ile 12 Eylül dönemindeki kendi kişisel hikayesini ve bu soruların ne düşündürdüğünü konuştuk.
İşkence gördü
12 Eylül döneminde daha yeni öğretim görevlisi olan Necmiye Alpay, TKP üyesiydi. TKP’ye operasyon başladığında bulunduğu Ankara’dan İzmir’e geçti ve orada 1981 yılında gözaltına alındı. Bir hafta boyunca İzmir emniyetinde işkence gördü. Ardından Ankara’ya işkence ile anılan DAL’a götürüldü. Orada bir ay kaldıktan sonra da Mamak Askeri Cezaevi’ne sevk edildi. Yine tutsaklara işkence ile tanınan Mamak’ta kalan yüzlerce kadından biriydi. Yakalanmasının üçüncü yıldönümünde tahliye edildi. Hakkındaki yargılama sonucunda kendisine 9 yıl hapis cezası verildi. Bir süre gizlenerek yaşayan Necmiye Alpay daha sonra cezasının kalktığını belirtiyor. ‘Sabıkasının’ silindiğini belirten Necmiye Alpay “12 Eylül işkencecilerinin sabıkası hiçbir zaman silinmeyecek. Onlar insanlık suçu işlediler” diyor.
Elbette yaşananlar bu kısa paragrafa sığmayacak kadar derin. Yaşananlar insanın hala içini acıtan bir yara. O dönemi yaşamış kadınların çoğu yaşadıklarını dile getirmekte zorlandılar. Kimisi hiç anlatamadı. Kimisi en yüksek sesiyle haykırdı. Kimisi üzerinden ancak yıllar geçince içindekileri sayfalara döktü ve kitaplarıyla yarınlar için yazılı belgeler hazırladı.
‘Kurmak istedikleri politik rejimin formülü’
‘12 Eylül’ün yıldönümünde nasıl bir Türkiye’de yaşıyoruz?’ sorusuna Necmiye Alpay, “Diyebilirim ki egemen güçlerin 12 Eylül darbesiyle güttükleri amaçlar bugün büyük ölçüde gerçekleşmiş durumda” şeklinde cevap veriyor. Necmiye Alpay şöyle devam ediyor:
“12 Eylül darbesi, klasik bir askerî darbeler döneminin marifetlerindendir. Küresel egemenlerin o zamanki amacı, bizim gibi çeper ülkelerde demokratik ve sosyalist devrimleri engellemek, 2. Dünya Savaşı sonrasında ve 68’de yükselen devrimci dalganın önünü kesmekti. Tarihe bakınca, bizimle birlikte bazı başka güney Avrupa, Güney Amerika ve güney Asya ülkelerinde de aynı amaçla, benzer darbelerin tezgâhlandığını ya da desteklendiğini görüyoruz. Bizdeki darbeler, 1923 devriminin olumlu kazanımlarını geri almayı da amaçlıyordu. Kurmak istedikleri politik rejimin formülü, ‘Türk-İslam sentezi’ydi. Bugünkü iktidara bakınca gördüğümüz formül de bu değil mi?
Buradaki ‘Türk’ sözcüğünün Türk halkıyla ilgisi olmadığı gibi, ‘İslam’ sözcüğünün de inancı temsil etmediğine dikkat etmek gerekir. Uygulamalarından açıkça görülüyor ki militarist ve demagojik, çeteci bir silahtır bu ittifak. Esas amaçları kendi dar gruplarının gücü ve iktidarıdır. Türklük ve İslam motiflerini birer maske olarak kullanıyorlar, o kadar.”
12 Eylül’le benzerlikler
Son zamanlarda özellikle 12 Eylül ile günümüz uygulamaları arasında benzerlikler ifade ediliyor. Necmiye Alpay, bu konuda şunları söylüyor: “İki dönem arasında küresel ve yerel egemen güçler açısından benzerlikler olmakla birlikte, bazı tarihsel yeniliklerin getirdiği farklar da var. 12 Eylül döneminde hapse atılmış olan Doğu Perinçek, askerî mahkemede hazır ol da durarak yaklaşık olarak şu sözü söylemişti: ‘Bizim görüşlerimiz iktidarda, biz ise hapisteyiz ve yargılanıyoruz.’ Doğru söylüyordu! Aynı şekilde, devrimcilerle birlikte ‘ülkücüler’ de hapsedilmişti. Günümüzle karşılaştırılınca önemli bir farktır. Günümüzün egemen siyasi ittifakı kendi militarizmini oluşturmaya çalışıyor ve bocalıyor. Öte yandan, Kürt devrimcilerini devrimci hareketin genelinden ayrıştıran da askerî darbeler oldu diyebilirim. Çok söylenmiştir; 12 Eylül yönetiminin Diyarbakır Cezaevi başta olmak üzere cezaevlerindeki ve bölgedeki mezalimi doğrudan ‘düşük yoğunluklu savaş’a giden yolları döşedi. Daha önce de söylemiştim; 12 Eylül’de Mamak Cezaevi bir cehennemdi, Diyarbakır Cezaevi ise cehennemin dibi... Bugünün cezaevleri arasında da farklılık var. Genel bir karşılaştırma yapmak zor.”
Necmiye Alpay aynı zamanda düşünceleri nedeniyle yargılanan insanların mantık dışı uygulamalarla yüz yüze kaldığını belirtiyor ve bu açıdan da çok benzerliklerin olduğunu ifade ediyor. Birkaç yıl önce tutuklanarak yine bir cezaevi süreci deneyimi yaşayan Necmiye Alpay, insanların hala damgalandıklarını ve gençlerin cezaevlerine kapatıldığını dile getiriyor.
Araf’ta Düet hatırlatması
Yeni bir anayasa meselesi aslında her dönemin konusu. Ancak yenilik için bir yüzleşme ve hesaplaşmanın da yapılması gerektiği belirtiliyor. Necmiye Alpay, bu konunun kendisine Selahattin Demirtaş ile Yiğit Bener’in ortak romanı Arafta Düet’i hatırlattığını ifade ediyor ve “25 Temmuz 2024 tarihli T24’teki yazımda bu romanı ele alırken ‘Bir yüzleşme alegorisi’ başlığını kullanmıştım. Gerçekten de mükemmel bir kurguyla, yüzleşmenin pek çok öğesi gösteriliyor bize romanda. Yazının sonlarına doğru, barış isteyen herkesin kitapta anılan ve konusu açılan problemlerin bir listesini çıkarmak üzere elde kalem kâğıt, sırf bu işe yönelik bir okuma faslına daha girişmesi iyi olur, diyordum. Sanat yapıtları tek dolayım değil elbette, hatta en zor dolayımdır diyebilirim. Ancak, aynı zamanda vazgeçilmezdir, özellikle de yazarları andığım kişiler olunca!” diyor.
Yüzleşme biçimi…
Arafta Düet, işkenceci geçmişi olan bir emekli general ile işkence görmüş bir avukatın, neredeyse bütün insani yönlerinin ortaya dökülmesine elveren koşullarda karşılaşıp yüzleşmeye başlamalarını anlatıyor. Necmiye Alpay, konuya şu sözlerle devam ediyor:
“11 Eylül 1973’te Şili’de General Pinochet yönetimindeki cunta, Salvador Allende’yi devirerek yönetimi ele geçirmişti. Allende’yi öldürdüler, tutuklananları stadyumlara doldurdular, kitlelere şarkı söylemekten vazgeçmiyor diye gitarist Victor Jara’nın parmaklarını kırdılar... Arjantin’deki Plaza de Mayo Anneleri’ni de bilirsiniz. İşte bütün bunlar, aradan yıllar geçtikten sonra çok tartışıldı, yüzleşme olsun mu, yoksa toplumsal barış açısından ‘affet ama unutma!’ politikası mı benimsensin diye. Bence bu ikinci yordam da iyi bir yüzleşme biçimini alabiliyor, olup bitenler ‘bir daha olmasın’ anlayışıyla karşılıklı değerlendirilerek, bürokratik anmaları aşan bir biçimde yaşatılarak...”
‘Başlıca yolumuz yordamımız, yüzleşmelere dolayımlar bulmaktır’
Yüzleşme açısından en başarılı ülkenin Almanya olduğunu dile getiren Necmiye Alpay, “Kişisel olarak, Holokost kurbanları anıtının önünde diz çöken Alman Şansölye Willy Brandt fotoğrafını unutamam. Nuremberg Duruşmaları ile ikisi, zamana direnen yüzleşme edimleri olarak tarihe geçmiş sağlam örneklerdir. Ülkemizde bugün ‘12 Eylül’ sözünün ‘faşizm’ olarak anılması yerleşik bir hale gelmiş durumda. Diyarbakır ve Mamak çeşitli biçimlerde ifade edildi, ediliyor, daha da edilmeli. Diyeceğim, başlıca yolumuz yordamımız, yüzleşmelere dolayımlar bulmaktır. Bu nedenle, sözgelimi Cumartesi Anneleri direnişinin tarihsel bir gerçeğe dönüşmesini sağlayan kayıp yakınlarının ve insan hakları savunucularının emekleri sonsuzca değerli, birinci sınıf bir yüzleşme çabasıdır” diye ifade ediyor.
Bir dönem çokça tartışılan CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ sözünü de hatırlatan Necmiye Alpay, “Kılıçdaroğlu ‘helalleşme’ derken bir dizi yüzleşme sürecini mi kastediyordu, bilemiyorum. Her durumda bu yöndeki her girişime sahip çıkıp geliştirmek, dolayım haline getirmek gerekir diyorum” şeklinde konuşuyor.
Necmiye Alpay kimdir?
Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.
1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi. 2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. Necmiye Alpay’ın 5 kitabı ve çeşitli kitapevlerinden çevirileri bulunuyor.