Tasarladığı ürünlerin tamamı doğadan!
Merve Alagil, birçok insan için çok iyi denilebilecek işleri ve de şehir yaşamını arkasında bırakıp Urla Demircili Köyü’nde kendine bir yaşam alanını oluşturuyor. 4 yıldır doğadan topladığı malzemelerle atölyesinde eserler oluşturan Merve, bu şekilde kendini ve yaratıcılığını keşfettiğini söylüyor.
ZEYNEP PEHLİVAN
İzmir- Merve Alagil, çoğumuzun yapmak isteyip de hani bir türlü cesaret edemediği o radikal kararı almayı başaranlardan: her şeyi arkada bırakıp şehirden kaçanlardan! Merve’nin hikâyesini salt “kokuşmuş, hareket alanları daralmış, anlamını yitirmiş büyük şehirlerden uzaklaşmak ve ıssız bir köye konuşlanmak” şeklinde açıklamak, onun son dört senede ortaya koyduğu emeğe büyük haksızlık olur. Merve, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı alanından mezun olduktan sonra önce bir ajansın grafik tasarım bölümünde işe giriyor. Burada kendini özellikle illüstrasyon konusunda geliştiriyor. Daha sonra çeşitli markaların vitrin tasarımlarını hazırladığı başka bir işte çalışıyor. Ve tam olarak bu sürecin sonunda, işte o hayatının en önemli kararlardan birine imza atıyor. İşini, ailesini ve bir bakıma tüm konfor alanlarını arkasında bırakarak Urla’daki Demircili köyüne yerleşmeye başlıyor. 4 yıldan bu yana köyde tek başına yaşamaya devam eden Merve, bu sürecini; “doğada kendimi bulduğum dönem” olarak tanımlıyor. Doğada gördüğü ve belki de çoğumuzun yüzüne dahi bakmadığı herhangi bir şeyi, üretim nesnesine dönüştürebiliyor. Daha da önemlisi bunu kendiliğinden, doğanın akışkanlığı içinde yapmayı başarıyor. Merve’nin bu ilginç öyküsünü gelin en baştan, bizzat onun ağzından dinlemeye başlayalım.
“Çok sevdiğim şehir olan İzmir’de doğdum. Genel olarak çok mutlu bir çocukluğum oldu. Hayatım boyunca detaylara hep dikkat eden biri oldum. Daha çocukken bile lego veya oyun hamuru tarzı oyuncakların adeta içine düşermişim. Öyle çok oynarmışım ki annem benden ses çıkmayınca kontrol etmek adına hemen odaya gelirmiş. Belki de o zamanlardan bu yana içimde iç mimarlığa dair bir ateş vardı. Zira hayal ettiğim gibi Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık bölümünde okumaya başladım. Okul döneminde açıkçası biraz kandırıldığımı hissettim. Mezun olunca sanki herkes bizi havada kapacak gibi bir algı oluşturulmuştu; ama öyle olmadığını fark etmem uzun sürmedi. Sonra bir mimarlık ofisinde çalışmaya başladım. Teknik sürecin dışında, orada insanlarla olan iletişimde zorluklar yaşadım ve ayrılmak durumunda kaldım. Sonrasında bir reklam ajansına girdim, oradaki sosyal ilişkiler daha bana göreydi; ancak farklı bir nedenden dolayı o işimden de ayrıldım. Hemen akabinde bir arkadaşımın yönlendirmesiyle pek çok şubesi olan bir mağazanın vitrin tasarımlarını yapmaya başladım. Bu işimi sevsem de kendimi epey stresli hissediyordum. İzmir’e geri döndüm ve artık gerçekten de mutlu olamadığımı fark ettim. Kitap bile okuyamıyordum, huzursuzluk hissiyle hiçbir şeye odaklanamıyordum. Sürekli bir yerlerden bir ses, bir bağrış çağrış geliyordu.”
“Ailem bu durumu 6 ay kabul edemedi”
Merve, deyim yerindeyse artık nefes alamadığını ardına dek hissettiği bir gün, ansızın sırt çantasını ve birkaç parça kıyafetini de yanına alarak Urla Demircili köyünde yer alan evlerine gitme kararı alıyor. Kendi yaşamında büyük ve planlı bir değişiklik yapma düşüncesinden ziyade, kulağında yankılanan o sesleri bir nebze olsun durdurmak, kendini dinlemek ve az da olsa artık nefes aldığını hissetmek, Merve’nin bu kararında etkili oluyor. Ve tam olarak bu noktada, Merve’nin yaşamı önemli ölçüde dönüşmeye başlıyor.
“Doğada, ıssız bir atmosferin içinde yer alan bu eve ilk gittiğimde beni kapkaranlık bir ortam karşıladı. Açıkçası korkuyordum ve bir yandan da üşüyordum. Buna rağmen Urla’ya daha farklı bir gözle bakma şansı buldum ve çok geçmeden orada vakit geçirebileceğimi fark ettim. İzmir merkeze geldiğimde küçük bir valiz yaptım, daha sonraki gelişlerimde bu valizlerin boyu büyümeye başladı. Bir baktım ki ben Urla’daki bu köye yerleşmişim. Kendime inanamadım. Çünkü verdiğim kararın aslında böyle bir yaşam biçimine evirileceğini düşünmüyordum. Ailem bu durumu ancak 6 ay sonra kabullendi. Şu anda dördüncü senemin içindeyim ve bu hayatı tercih ettiğim için kendimi çok mutlu hissediyorum.”
“O gün ne yapacağıma hava durumu karar veriyor”
Merve yaşamının önemli bir çoğunluğunda üretime dahil olmuş bir kadın; ancak Urla’ya taşınmaya başladıktan sonra bu üretimlerinin yönü birden değişiyor. Onu son zamanlarda sıklıkla tanık olduğumuz, “şehirden sahil kasabasına göç edenler” klişesinin dışında tutmamızın asıl nedeni; üretim sürecini yeni yaşam biçimine doğrudan adapte edebilmesi. Merve buradaki tasarımlarını bir bakıma doğanın torna tezgahından geçiriyor.
“Doğa zaten bize nimetlerini her zaman cömertçe sunuyor, şehirde bunları keşfetme şansınız pek olmuyor. Ben üç ayrı işte çalıştım ve bunlardan muhakkak önemli şeyler öğrendim; ancak bu işlerin benden aldıkları, bana kazandırdıklarından hep daha fazla oldu. İş hayatında bazı yıpratıcı durumlarla karşılaştım. Aynı zamanda bu sürecin benim eğilimlerimi yok ettiğini, beni köreltmeye başladığını fark ettim. İçimde öyle bir üretme ateşi oluşmuştu ki artık bunu bir şekilde ortaya koymak durumundaydım. Ben bunu göstermek isterken bana aslında hiçbir zaman şans tanınmadığını gördüm. En sonunda artık tüm bunlar içimde birikince ben kendimi Urla’ya atmak zorunda hissettim. Urla’ya geldiğimde her şey birden değişmeye başladı. Aslında ben bile böylesine güçlü olduğumu düşünmüyordum. Çevremde, “Nasıl bu insansız, izbe ve sessiz yerde yaşarsın? Kendine haksızlık ediyorsun!” diyenler oldu. Oysa ben burada bol oksijenli, yemyeşil bir atmosferde yaşıyorum. Bugün ne yapacağıma hava durumu karar veriyor. Mesela sabah geç uyanırsam kuş seslerini kaçırdığım, gün doğumunu göremediğim için moralim bozuk oluyor. Artık beni besleyen, ruhumu doyuran bu sesleri duymak zorundayım.”
Doğadaki her şey onun için bir üretim nesnesi
Merve, doğadan ilham aldığı her şeyi üretim sürecine dahil ediyor. Gezdiği, yürüdüğü her yerden mutlaka yeni bir şeyler topluyor ve daha sonra onları kendi estetik anlayışına göre yeni bir forma dönüştürüyor. Dolayısıyla doğada görüp görebileceğiniz her materyal, Merve için bir üretim nesnesine dönüşebiliyor. Kendisi bir cismi eline alıp dokunduğu ilk anda onun neye dönüştüreceğine karar veriyor.
“Tasarladığım ürünlerin tamamını doğada yaptığım yürüyüşlerde buluyorum. Mesela bir sabah çıkıyorum sahili temizlemeye, çöpleri toplarken o arada bir pembe deniz kabuğu buluyorum. O, bir ay sonra bambaşka bir forma dönüştürebileceğim bir obje oluyor. Doğada bulduğum bu parçaların sanatsal bir ürüne dönüşmesi o kadar heyecanlandırıyor ki beni. O kadar çok topluyorum ki gerçekten de neye dönüşecekleri bazen hiç belli olmuyor. Mesela doğada bulduğum taşla o gün hemen bir eser çıkarabiliyorum ya da uzun süre saklayıp sonra da değerlendirebiliyorum. Atölyemde çalışırken genelde doğal malzemeler kullanmaya çalışıyorum. Üretim sürecinde metal bıçaklar, çakılar, yontma aletleri, testere ve az da olsa silikon tabancasından faydalanıyorum. Kullandığım ağaca göre üretim sürem değişebiliyor.”
Ürettiklerini sergilemek istiyor
Tasarım konusunda çok ilginç bir yaklaşımı olan Merve, ürettiklerini uzun zamandan bu yana “Woodsurla” isimli bir platform üzerinden sunmaya devam ediyor. Bu platformu kardeşinin yönlendirmesiyle açan Merve, insanlardan çok olumlu geri dönüşler aldığını ifade ediyor.
“Kardeşimin bir sosyal medya hesabı açmasıyla ben ufak ufak paylaşımlar yapmaya başladım. Açıkçası bana kalsa ben hayatım boyunca üretmek isterim, geri kalanıyla başkalarının ilgilenmesini isterim. İnsanların Woodsurla üzerinden geri dönüşleri beni motive ediyor ve üretimlerimi hızlandırıyor. Düşünüyorum da 4 sene önce hiçbir şey bilmediğim bir yerde yaşamaya karar verdim ve şimdi bambaşka bir hayat yaşıyorum. Ağaç isimlerini bile bilmezken şimdi artık hepsini tanıyorum. Burada ağaçlara aşık olunca bu yönde üretmeye ve çizmeye başladım. Bunları bir gün satacağımı, sipariş alacağımı hiç düşünmemiştim. Tüm ürettiklerimi özenli bir şekilde asıyorum ya da saklıyorum. Bu alanda özel bir sergimin olmasını çok isterim.”