“Korkmayın. Biz güçlüyüz”

Ayşe Turak, mücadeleci, güçlü, özgürlüğe aşık, okumak ve kendi olmak için çabalayan biri. Kendisini zorla evlendirmeye çalışan ve okumasına izin vermeyen ailesine direnen gencecik bir kadın. Ailesinin bütün engellerine rağmen Antalya Akev Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü yüzde 100 burslu okumaya hak kazanıyor. O, kadınlara “Evet o süreçte korkuyorsunuz ama hep dik durmaya çalışın. Sakın pes etmeyin. Kadın olduğumuz için bizi aşağılamalarına, okumamıza ve çalışmamıza engel olmalarına izin vermeyelim. Korkmayın. Biz güçlüyüz” diyerek sesleniyor.

PERİ BAYAV

İzmir- Yakın zamanda takı tasarımcısı olan arkadaşımı ziyarete gitmiş orada yeğeniyle tanışmıştım. Bana Ayşe’nin çok güçlü bir hikâyesi olduğundan bahsetmiş, anlattıklarıyla oldukça etkilemişti beni. Ayşe’yle bir anda kaynaşıyoruz. Birlikte takı tasarlıyoruz. Derin bir sohbete dalıyor, kah gülüyor kah ağlaşıyoruz. Anlattıklarının etkisinden uzunca bir zaman çıkamıyor, onun yaşadığı acıların yanında kendi yaşadığım acılardan utanmaya başladığımı fark ediyorum. Yaşadığı bütün zorluklara inat dimdik duruşu içimde bir şeyleri harekete geçiriyor.

Eğitim hayatı hep zorluklarla geçiyor

Ayşe, Ağrı’da doğup, büyüyor. On kardeş içerisinde üniversite okuyan tek kız çocuğu. Ailesinin bütün engellerine rağmen Antalya Akev Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü yüzde 100 burslu okumaya hak kazanıyor. Ancak, Ayşe için bu süreç o kadar da kolay olmuyor. Ayşe çok mücadeleci, çok güçlü, özgürlüğe aşık, okumak ve kendi olmak için çabalayan bir kadın. Gelin eğitim sürecinde yaşadığı zorlukları Ayşe’nin ağzından dinleyelim:

“Kürt kızıyım. On kardeşiz. Dört kız, altı erkek. Erkeklerin egemenliği altında yaşayan dört kadın ve dört hikâye. Ablalarım okuyamadı. Onlar mücadele edemediler. Korktular. Onlar için çok üzülüyorum. Ablalarımdan biri babamız yaşında biriyle evlendirildi. Ben o hayatı yaşamak istemedim.  Bu süreçte ben de korktum. Vazgeçtiğim, ‘yapamam’ dediğim dönemler oldu. Yine de mücadele ettim.  Daha ilkokuldayken ailem beni okula göndermek istemiyordu. ‘Okutmayız. Kadın okumaz. Kadın evlenir’ diyorlardı. On iki – on altı yaşında evlenip, on çocuk sahibi olmayı istemedim.  Sadece özgür olmak ve kendi yaşamımla ilgili kararları kendim vermek istedim. Birinin üzerimde egemenlik kurmasını istemedim. Eğitim hayatım hep zorluklar içinde geçti. Hala da öyle. Abim gelir kitaplarımı yırtar, sobaya atardı. Sabah kalkıp yine okula giderdim.  Babam bir ay okula göndermedi. Camdan atlayıp okula gitmeye devam ettim.  Çok istedim okumayı, asla taviz vermedim. Bütün aileyi karşıma aldım. Ama çok yorgunum. Hala çabalıyorum. Hala mücadele ediyorum. Çünkü hayatım ve geleceğim söz konusu. Şuan yirmi bir yaşındayım. Bu yaşa kadar hep mücadele ettim. Bütün kadınların böyle olmasını isterdim. Ama kadın korkuyor. O korkuyu salıyorlar içimize. Her şeyi yapabilecek kapasitede oldukları için korkuyoruz. Korkuyorum ama başaracağım. Başaracağız.”

“Direncimi kaybetmedim”

İlkokulu köyde okuyan Ayşe, eve çok yakın olduğu için okula gitmeden önce bütün ev işlerini yapıyor.  Daha çok küçük olmasına rağmen sırf ailesi sıkıntı çıkarmasın diye her şeye koşturuyor. Öğle aralarında koyunları otlatıp sonra koşa koşa derse yetişmeye çalıştığından bahsediyor. Babasının kendisini çağırdığında ağlaya ağlaya eve döndüğünü söylüyor. Böyle böyle ilkokulu bitirir. Ailesi, ‘İlkokulu bitirdin yeter.  Zaten seni okutturmayacağız. Evlendireceğiz’ diyor.

“Asla! Ben bu yaşta evlenmek istemiyorum, okuyacağım diyordum.  Ortaokulu okumak için bir arkadaşımdan okul kıyafeti almıştım. Masraf olmaz. Sadece okula gideceğim dedim. ‘Hayır göndermeyeceğiz’ dediler.  Ben yine ağladım. Ama direncimi kaybetmedim. Hocalarımı devreye koydum. Polise başvurdum. Babama engel olmak için her şeyi yaptım. Bu sayede ortaokulu da okuyabildim. Bir gün babam anneme şiddet uyguladı. Aklım başımdan gitti. Polise gidip şikayet ettim. On kardeşin yapamadığı şeyi yaptım. Ağabeylerimin hiç biri ses çıkarmadı. ‘Kadındır dövsün. Konuşuyor. O haksız’ dediler. Sırf babam erkek olduğu için öyle dediler. Ben bu duruma dayanamadım. Bir kadın şiddet göremez. Annem ya da bir başkası olsun. Şikayet ettiğim için sonrasında zarar göreceğimi biliyordum. Ama yapmak zorundaydım. Polis geldi. Babam eve döndüğünde bana da saldırdı. Bir şey yapamadım. Annem on gün yatakta kaldı. Babam, ‘Okula artık gitmeyeceksin’ dedi. Bunun olacağını biliyordum. Babama kahvaltı hazırladıktan sonra, camdan atlayıp okula gidiyordum. Cam uzundu. Bazen ayağımı acıttığım için yürüyemiyordum. Akşam eve döndüğümde fiziksel şiddetine maruz kalıyordum. Yine hocalarıma başvurdum. Onlar olmasaydı belki başaramazdım. Başardım mı? Başarmaya yakınım. Onca mücadele ve çabadan sonra geriye dönemem. Dönmeyeceğim.”

“Dayıma okul için verdiğim mücadeleyi anlattım”

Ayşe’nin hayatına dayısı giriyor ve mücadelesine ortak oluyor. Ayşe kahramanım dediği dayısını şöyle anlatıyor:

“Dayım daha on yaşındayken ailesinden uzaklaşmış, köyden çıkmıştı. Onlar gibi değildi. Çok farklıydı. Köye gidip geldiği olurdu. Ama yıllardır görmüyordum. O dönem köye gelmişti. Onu görmeye gittim. Tanıştık. Onca kaba insandan sonra böyle bir dayım mı varmış diye şaşırıyorum. Kadın haklarını savunan, kadına değer veren, kadınlar için mücadele eden birini görmek, hele ki ailemden biri olması çok etkiledi beni. Okul için verdiğim mücadeleyi anlattım. Beni anlamaya çalıştı. ‘Ben seni okutturacağım. Bütün sorumluluk bana ait dedi’. Ben küçükken dayım bize gelmişti. Hiç unutmuyorum. ‘Seni Paris’te okutturacağım’ diyordu. O hep aklımda kaldı. Sonra tekrar bir araya gelince ona dedim ki; dayıcım zaten bana söz vermiştin. O sözünü gerçekleştir. Seni bekliyorum. Yıllarca kadınlar için mücadele etmişti. ‘Yakınımdaki birine yardım etmeyeceğimde kime yardım edeceğim’ diyordu. Ailemle konuştu. Benimle hep iletişimdeydi.  Dayım, babama ve ablama para gönderdi. ‘Bütün sorumluluğunu ben alacağım’ dedi.  Babam parayı görünce fikri değişti. Ama İstanbul’a gitmemi istedi yine de. ‘Yanımızda olsun’ dediler. Sonra dayıma durumu anlattım. Böyle olmaz dedim. Sonra Çanakkale’de yaşayan abimin yanına gitmemi mantıklı buldu.”  

“Okulda dışlanıyordum”

Bu sefer Ayşe için bambaşka bir süreç başlıyor. Çanakkale Anadolu Lisesi’nde okuduğu süreçte de zorluklarla karşılaşıyor. İlk defa köyden çıkıyor. Başka bir şehir, farklı bir kültür, farklı insanlar… İlk zamanlar çok zorlanıyor. Her gün ağlıyor.  Çünkü o hayat ve insanlar çok uzak geliyor, Ayşe’ye. Veli toplantılarına katılacak kimsesi olmadığı için çok üzülüyor.  Diğer çocukların anne ve babalarıyla olan ilişkileri onu çok etkiliyor. Ne kadar güçlü durmaya çalışsa da anne ve baba sevgisine ihtiyaç duyuyor. Ağabeyinin baskılarına maruz kalması da onu epey yorar. Fakat arada dayısı geldiğinde, ağabeysine para verdiğinde Ayşe için biraz özgürlük alanı oluşuyor. Ayşe şu şekilde anlatıyor:

“İlk defa özgürlük alanım oluştu. Bir odam oldu. Masam ve test kitaplarım oldu. Defter, kitap ve kalemlerim çoğaldı. Çok mutluydum. Dayım bir sürü kitap aldı. Artık her şeyim vardı. Bol bol ders çalışıyordum. Üniversiteye hazırlanıyordum. 4 saat uyuyordum. Teneffüslerde sürekli kitap okuyordum. Sınıf arkadaşlarım gelip ‘bu ne sürekli kitap mı okunur’ diyorlardı. Okulda dışlanıyordum. Onlar gibi değildim. O kültür bana çok uzak geldiği için ayak uyduramadım. Dışlandım. Baskı uyguluyorlardı. Saldırmaya kalkıştılar.  Belki doğudan geldiğim için ya da farklı bir yapım olduğu için. Rahat vermiyorlardı. Kâbus yeniden başlamıştı. O kargaşada ne kitap okuyabiliyordum ne ders çalışabiliyordum. Masama vuruyorlardı. Üzerime su atıyorlardı. Hocalarla konuştuk. ‘Bir şey yapamayız. Aileleri güçlü’ dediler. Okul lüks bir semtte olduğu için zengin çocuklarıydı.  Bende korktum. Hiçbir şey diyemiyordum. Babam duyarsa yine köye dönmemi isteyecekti. Ne derlerse sesiz kalıyordum. Sonra dayım ve ağabeyimle konuştum. Dayanamıyorum dedim. Dayım beni açık öğretim lisesine kaydettirmeye karar verdi.”

“Biz onlardan daha güçlüyüz”

Ayşe artık üniversiteyi kazanmıştır. Ancak, o dönem yine köye dönmek zorunda kalır. O kadar mücadele ve emeğin sonunda başa dönme korkusu Ayşe’yi sarsar. Bir süre orada kaldıktan sonra İstanbul’a ağabeylerinin yanına gönderilir. Orada evlere temizliğe giden Ayşe, çalışmayı bir güç olarak görür. Her ne kadar ailesi için bir kadının çalışması pek kabul edilir olmasa da Ayşe o mücadeleyi sergilemek ister. Sonra dayısı ailesini ikna eder ve Ayşe’yi yanına alır. Şimdi Ayşe için çok daha başka bir süreç başlamıştır. Takı tasarımcısı olan dayısı Alaçatı’da dükkan açar. Ayşe, artık takı tasarlamaya başlar. Alaçatı yolculuğunu şu şekilde aktarıyor:

“Takı tasarlamak çok güzel. İnsana huzur veriyor. Takılar ve dükkân çok hoşuma gidiyor. Tasarladığım takılar satıldığında çok mutlu oluyorum. Kendimi burada çok iyi hissediyorum. Beni yargılayan, mutsuz eden, ruhuma zarar veren hiç kimse yok.  Aşırı mutlu ve huzurluyum. İstediğim yerdeyim. Şuan farklı bir sürece girdim. Taviz veremem. ‘Gel’ diyorlar.  Bütün aile birlik olmuş baskı yapıyor. Bu süreci atlatır mıyım bilmiyorum? Ama atlatmam lazım. Çünkü çok yoldan geldim. Çok mücadele ettim. Çok yoruldum. Ruhen ve bedenen çok yıprandım. Oraya gitmek istemiyorum. Çalışıyorum, para kazanıyorum. Özgürlük alanım oluştu. Her şeye sıfırdan başlayacak olsaydım yine aynı mücadeleyi verirdim. Eğer bu mücadeleyi sergilemeseydim on iki yaşında evlenmiş şuan on çocuk annesi olabilirdim. İstemediğim biriyle evlenecektim. Bana şiddet uygulayan, kadın olduğum için beni aşağılayan biriyle olacaktım. İyi ki bu yoldan yürüdüm. Başa dönsem bütün yaşadığım zorluklara rağmen yine aynı yolu seçerdim. Buradan Ayşelere sesleniyorum! Evet, o süreçte korkuyorsunuz ama hep dik durmaya çalışın. Sakın pes etmeyin. Kadın olduğumuz için bizi aşağılamalarına, okumamıza ve çalışmamıza engel olmalarına izin vermeyelim. Korkmayın. Biz güçlüyüz. Beraber güçlüyüz. Yardım isteyin. İnanın ki insan başarıyor. Ben buradayım. Evet, mücadelem daha bitmedi ama vazgeçmeyeceğim. Biz onlardan daha güçlüyüz. Bunu asla unutmayın!”