Kadınlara dayatılan çifte sorumluluk: Ev işleri ve iş hayatı

Ekonomik baskılar, birçok kadını sigortasız ve düşük ücretli işlere zorluyor. Sara Modarres ve Asude Salavati’nin hikâyeleri, erkek egemen toplumda iş ve ev yükünü birlikte taşımanın kadınlar için nasıl bir mücadeleye dönüştüğünü gösteriyor.

MARİA KADİMİ

Sine- İran’da kadınlar, yaşamın her alanında iki kat emek harcıyor. Bir yandan ekonomik zorluklar ve düşük ücretlerle iş hayatında var olmaya çalışırken, diğer yandan ev içi sorumlulukların büyük bölümünü tek başlarına üstleniyorlar. Bu “çifte yük”, sadece fiziksel bir yorgunluk değil; aynı zamanda görünmeyen bir sömürü biçimi.

2025 verilerine göre; çalışma çağındaki kadınların yalnızca yüzde 14’ü iş gücüne katılırken, yüzde 90’dan fazlası ev ve aile sorumluluklarının büyük kısmını üstleniyor. Bu fark, kadınların enerji ve zamanlarının büyük bir kısmını çifte sorumluluklara ayırdığını gösteriyor.

Sara Modarres ve Asude Salavati, hem dışarıda hem de evde çalışan iki kadın.

‘Tüm bu baskıların kaynağı, erkeklerin görev paylaşımından kaçmasıdır’

Sara Modarres ile yaptığımız röportajda, zamanını nasıl yönettiğini ve her iki sorumluluğu nasıl yerine getirdiğini sorduk. Sara şöyle diyor: “Dışarıda çalışıp evde de sorumluluk üstlenen bir kadın olarak artık hiç enerjim kalmıyor. Bazen sadece kendime zaman ayırmak istiyorum; yalnız kalmak, arkadaşlarla vakit geçirmek, yürüyüş yapmak, film izlemek veya kitap okumak… Ama sanki kapasitemin üzerinde sorumluluk almışım. Zaman geri gelseydi, evlenmezdim; en azından zamanımın yarısı bana kalırdı. Tüm bu baskıların kaynağı, erkeklerin görev paylaşımından kaçmasıdır. İşten yorgun döndüklerinde ne çocuklarla vakit geçiriyor ne de ev işlerinde yardımcı oluyorlar, çünkü bunları ‘kadın işi’ olarak görüyorlar.”

‘Kadınlar büyük bedeller ödedi

Sara sözlerine şöyle devam ediyor: “Defalarca eşimi uyardım, benim de stresten uzak bir dinlenmeye ve zamana ihtiyacım olduğunu söyledim, ama hiçbir zaman dikkat etmedi. Sürekli annelik ve eşlik görevlerini bana hatırlatıyor ve beni, tüm kadınların ailesi ve çocukları için aynı işleri yaptığını söyleyerek suçluyor. Kadınlar bağımsızlık için büyük bedeller ödedi, ama hataları annelik ve ev işlerini kendilerine ayrılmaz bir rol olarak görmek oldu. Tam olarak yerine getirmezlerse bencillikle suçlanıyorlar.”

‘Seçim şansım olsaydı…’

Sara, ikinci çocuğunu doğurduktan sonra işe başladığını belirterek “O zaman ikinci çocuğum çok küçüktü ve çok fazla bakıma ihtiyacı vardı. İşten eve döndüğümde, eşim iş yükümü anlamak yerine bana daha çok çocukların başında olmam gerektiğini söyledi. Oysa kendi başına geçimimizi sağlayamazdı ve ben çalışmak zorundaydım. Buna rağmen kendini erkek olduğu için haklı görüyordu ve istediği gibi davranıyordu. Yıllar sonra tüm gelirim ve enerjim aileye gitti, kendime hiçbir şey kalmadı. Eğer seçim yapacak olsaydım, ya evlenmeden önce çalışırdım ve evlenmezdim ya da anne olduktan sonra iş hayatını bırakır, sadece ev işleriyle ilgilenirdim. Ama yıllarca her ikisini birden, karşılık beklemeden yaptım ve tüm zamanımı başkalarına adadım” diyor.

‘Kendi kurallarınızı koyun’

Sara, evlenmeyi düşünen kadınlara şunu söylüyor: “Evlenmek kadını yasal olarak sömüren bir şeyden başka bir şey değildir. Bu gerçeğin farkında olarak ya evlenmeyin ya da evlendiyseniz, haklarınızın gasp edilmemesi için baştan kendi kurallarınızı koyun.”

Sara’nın sözleri çalışan kadınların karşılaştığı baskıları net biçimde gösteriyor; bu baskıların büyük kısmı, aile içinde görevlerin adil dağıtılmaması ve kadınların ihtiyaçlarına duyarsızlık nedeniyle oluşuyor. Bu deneyim sadece ona özgü değil; benzer durumda olan birçok kadın, eşitsizliklerle farklı yollarla mücadele etmeye çalışıyor.

‘Eşitsizliklerin karşısında durmaya çalıştım’

Öğretmen olan Asude Salavati, kadınların verdiği emeğin karşılığını alamamasına ilişkin şunları söyledi: “Kadın için çalışmak güç ve varlığını ifade etme biçimidir; işini seviyorsan ruhun ve bedenin beslenir. Ama kadınlar için belirli bir yasa yok, bu yüzden istismar ediliyorlar. Kadın hem ev işlerini yapmalı, hem gelir elde etmeli; her şey erkeklerin lehine oluyor. Kadınlar işlerinde ilerleyebilmek için evde görev paylaşımı olmalı, kadın ve erkek işbirliği yapmalı, ama çok az erkek bunu kabul ediyor. Onlar her şeyi kendi rahatları için istiyor ve kadınları sadece bu rahatlığa ulaşmak için bir araç olarak görüyorlar.”

Kişisel yaşamıyla ilgili konuşan Asude “İlk günden itibaren her şeyi eşim için belirledim. Geleneksel bir yaşam beklemedim ve şartları ikimizin lehine ayarladım. Bir dereceye kadar eşitsizliklere karşı durabildim, ama kadınların üzerinde kurulu ve onları birçok haklardan mahrum bırakan yapıyı değiştiremedim. Hem gelenek hem de kadın düşmanı yasalar hala üzerimizde. Yine de biz kadınlar büyük bir güç ve yetenek sahibiyiz; hayatımızda uyguladığımız yönetimi tüm erkekler bir araya gelse elde edemez. Hayatın tüm yükü kadınların omuzunda; erkekler bunu biliyor, sözlü ifade etmese de. Kadınlar bilinçli olmalı, kendilerinden erkeklerin çıkarına faydalanılmasına izin vermemeli, özgürce yaşamalı” diye ifade ediyor.

‘Mücadeleyi öğrenmeliyiz’

Asude sözlerine şöyle devam ediyor: “Bizim kuşağımız itaat etmeyi bir avantaj olarak gördü, ama bugün topluluğumuz, ‘Jin jiyan azadî’ sloganını haykıran genç kadınlarla dolu. Onlardan öğrenmeli ve özgürce yaşamalıyız. Yıllarca erkeklerin lehine olan yasaların ve geleneklerin kurbanı olduk. Bu kızlardan mücadeleyi öğrenmeli ve tüm bu eşitsizliklere büyük bir ‘hayır’ demeliyiz.”