Ham deriden ortaya çıkan motif sanatı

Trabzon’da kaybolan bir sanatı kadınlar, üreterek gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor. Kadınlar ham deriyi işleyerek eşyaya dönüştürüyor.

DURKET SÜREN

Trabzon- Trabzon tarihi Alaca Han’da bir derneğin projesi kapsamında deri işleme hocalığı yapan Zehra Yılmaz, günümüzde kaybolmaya yüz tutan bir sanatı kadınlara öğreterek gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor. Ham derinin üzerine yöresel motiflerin yanında modern desenler de kullanan Zehra Yılmaz, bu sanatı öğreterek kadınların çalışma yaşamına katılmalarını sağlıyor.

Bölgenin yöresel el sanatlarını tekrar canlandırmaya çalıştığını belirten Zehra Yılmaz, tabaklanmış deriyi artık bulmakta zorluk çektiklerini belirterek ham deriden yapılan sanata dikkat çekiyor.

“Tamamen işlenmemiş ham deriyi alıyoruz, bıçaklarımız, kraftlarımız var, kesimini yapıyoruz, dövmesini yapıyoruz, boyamasını, dikimini yapıyoruz. Her şeyi bize ait. Burada çok sınıfımız var. Trabzon’a özgü yöresel el sanatlarımızı burada tekrar canlandırıp, modernize edip kullanıma sunmaya çalışıyoruz. Biz genelde inek derisi ve kuzu derisi kullanıyoruz, ama çok marjinal derilerde geliyor elimize. Trabzon’da tabakhane köprüsü vardır. Orası eskiden tamamen tabaklama işlemi yapılırdı, ama yıllar önce. Artık bitti o iş. Şu anda biz tabaklanmış deriyi sadece Isparta’da bulabiliyoruz. Oradan getirtiyoruz. Biz de bitti bu kültür. İşte bu küçük hanlarda, küçük sınıflarımızda bu işi tekrar gün yüzüne çıkartmaya çalışıyoruz, ama işleme kısmını. Çünkü tabaklama kısmı çok farklı bir fabrikasyon olay. Onu yapamıyoruz. Biz de işleyip çantalar, cüzdanlar, kemer, aksesuar, yelekler ile tekrar böyle gün yüzüne çıkartmaya çalışıyoruz. Kilim desenlerini çok seviyorum. Kilim desenlerini deriye işliyorum. Modern desenler de kullanıyoruz, yani düşünün Picasso’nun tablosunu bile derinin üstüne yapıyoruz. Çiçekler kesiyoruz, çiçekler ile deriyi süslüyoruz. O anki ruh halimiz ne istiyorsa, canımız ne istiyorsa onu yapıyoruz.”

Dışarıdan gelenler Trabzonluları agresif sanıyor

Genelde Trabzon dışından öğrencileri olduğunu belirten Zehra Yılmaz, dışarıdan gelenlerin Trabzon insanlarını nasıl değerlendirdiğini de aktarıyor.

“Öğrenci olarak çok talep var bende. Satış olarak da iyiyiz. Buraya gelen öğrencilerimizin yaptığı ürünler burada satış ofisimizde satışa sunulur ve alınan para, öğrenci ismiyle alınarak öğrenciye teslim edilir. Bende dışarıdan gelen öğrenci çok fazla. Başka şehirlerden gelen öğrencilerim Trabzonluların çok zor olduklarını söyler. Nasıl zor diyorum. Çok agresif, çok hareketli buluyorlar. Evet, çok hareket var bizde. Herhalde hareketli oluşumuzdan kaynaklı zor geliyoruz onlara, bilemiyorum. Bizim konuşma şeklimizle alakalı bir şeydir de aslında. Sesli, seri halde, hızlı hızlı konuşan insanlarız. Dışarıdan gelen bizi kavga ediyor falan zannediyor. Ses tonumuzun yüksekliği enteresan geliyor. Aslında bize göre gayet normal bir şekilde muhabbet ediyoruz. Yoksa agresiflik, kavga yok. Tanıdıkça fikirleri değişiyor tabi. Bir öğrencim ‘hocam tanıyana kadar ben çok ağladım. Dolmuşçu beni azarlıyor, marketçi beni azarlıyor, sokakta esnaf beni azarlıyor. Sonradan farkettim ki bunlar beni azarlamıyor, aslında konuşma tarzları böyleymiş. Alıştım artık’ dedi. Burada satış ofisimiz var. Burası turistlik bir mekan olduğu için çok ziyaretçisi oluyor. Burası çok eski, Selçuklu’dan kalma bir han. Uzun yıllar han olarak kullanılmış. Sonra bu baya bir yıkım görmüş. Osmanlı zamanında tekrar yapılmış. Tekrar han olarak kullanılmış, sonra burayı bakırcılar uzun yıllar kullanmış. Bakırcılar Hanı’da diyorlar buraya. Zaten sokak da bakırcılar sokağı. Bakırcılar kullandıktan sonra büyük bir yangın, sonra da yıkım oluyor. Tamamen deforme oluyor. Kültür müdürlüğü daha sonra burayı tekrar restore ediyor.”

Hayata katılmak gerekiyor

Kadınların ev dışında da hayata katılmaları gerektiğini vurgulayan Zehra Yılmaz, kadınlara kurslara gelmeleri için de çağrıda bulunuyor.

“Burası proje, bir derneğe bağlı. Kadınlarımız burada çalışıyorlar. Hem öğreniyorlar,  hem yaptıkları ürünleri satıyorlar. Mesela benim öğrencilerim geliyor, 3-4 ay içerisinde deri işlemeyi öğreniyor, sonra başka bir alanda da kendini geliştirmek istiyor. Gümüşe gidiyor, kaytana, üç boyutlu resime gidiyor. Bu şekilde devam ediyorlar. Kadınların kurslara gelmelerini istiyorum. Açıkçası, kadınların kendilerini eve bağlamaları çok enteresan geliyor bana. Çok farklı bir şey. Ev hayatı çok zor. Ben tatillerde evde durduğum zaman diyorum ki Allahım bir an önce işim başlasa da işimin başına gitsem, çünkü çok yoruluyorum. Evde iş bitmiyor. Yani o evde günlerce de çalışsan o iş bitmeyecek. O yüzden biraz hayata katılmak lazım. O ev orada zaten hiçbir yere gitmiyor. Sen orada da dursan o ev orada, çıkıp hayatına bir renk katsan da o ev orada.”