Toplumsal Sözleşme kendini yaratan ve savunan kadın gerçekliğiyle mümkündür-2
Ortadoğu kadın gerçeğinde yaşanan kadın aydınlanmasını demokratik kültürü özümsemiş toplumsal inşaya dönüştürebilmek birçok toplumsal kesimin ortaklaşa hazırlayacağı bir sözleşmeyle mümkündür.

ELİF MERCAN
Toplumsal özgürlük ve kadın özgürlüğü için direnen, mücadele eden ve kadının toplumla özgürlük temelinde sözleşmesini geliştiren kadın hareketleri her zaman gelişti. 20’nci yüzyılda da bunun çarpıcı örnekleri var. Örneğin EZLN bünyesinde mücadele eden kadınların geliştirdikleri Devrimci Kadınlar Kanunları. EZLN bu kanunları kadınların durumlarıyla ilgili olarak yerli topluluklara danıştıktan sonra çıkarmıştır. Bu kanun çalışma ve adil ücret alma, kaç çocuk doğuracağına karar verme, eğitim, şiddet görmeme, liderlik etme hakları temelinde kadınların toplumsal sözleşmesinin ana çerçevesini belirlemiştir. Yine Filistinli ve Tunuslu kadınların geliştirdiği kadın kanunları da önemlidir. 21’inci Yüzyılda yaşanan kadın ve toplum kırımı durdurabilmek için toplumsal tarih boyunca kadınların geliştirdikleri sözleşme deneyimlerine dayanarak kadının toplumla sözleşmesini hazırlamak yaşamsal önemdedir.
Bu anlamda 3 Ocak 2001 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, “Kadınlar, kadının toplumsal sözleşmesini 21’inci yüzyıl kadın özgürlük manifestosu niteliğinde oluşturmalılar. Kadının özgürlük tezlerini toplumsal sözleşmeye vardırmaya kadar mücadele gerekiyor. Nasıl ki J. J Rousseau’nun Toplumsal Sözleşmesi varsa, kadının da özgür toplumsal sözleşmesi ya da kadının toplumsal sözleşmesi şeklinde bir kitabını oluşturmalıdırlar. Bu konu sadece Kürt ve Türk kadınları için değil, bütün dünya kadınları içindir. Kadın özgür toplum sözleşmesi geniş bir çalışmanın ürünü olmalıdır. Bu, evrensel ve uluslararası bir öze sahiptir.” perspektifiyle başlatılan kadının toplumsal sözleşme çalışması, binlerce yıllık kadın sözleşme geleneğinin canlandırılması, güncellenmesidir. Özgürlük mücadelesine dayanak oluşturacak kadının özgür iradesiyle geliştirilmiş bir evrensel sözleşmeye ihtiyaç çok güçlüdür. Ortadoğu kadın gerçeğinde yaşanan kadın aydınlanmasını demokratik kültürü özümsemiş toplumsal inşaya dönüştürebilmek birçok toplumsal kesimin ortaklaşa hazırlayacağı bir sözleşmeyle mümkündür. 21. Yüzyıla damgasını vuracak olan kadın özgürlük hareketleri, bu sözleşmeyi geliştirmeye en güçlü adaydır. Kadının toplumsal sözleşmesi dünya kadın özgürlük mücadelesi literatüründe yeni bir belirleme. Kadın rönesansı 2000’li yılların başında Kürt kadın özgürlük mücadelesinin gündemine girmişti. Kürt kadınlarında Kadın Rönesansı önemli bir düzeyde yaşandı. Özellikle kendin olma bilincini kazanma ve öz savunmasını alabilme konularında önemli yollar kat edildi. Bu toplumsal sözleşmenin yaşam bulacağı ana zeminlerden biri olacaktır. 1990’lı yılların ortalarından itibaren kopuş teorisi, kadın eksenli sistem, erkeği değiştirme-dönüştürme projesi, kadın kurtuluşu ve özgürlüğü ideolojisi, Jineolojî, sonsuz boşanma, özgür eş yaşam, eş başkanlık temel proje ve perspektiflerin asıl amacı, kadın köleliğini ideolojik-politik alanlarda aşarak; kadının yaşamın her alanına özgür ve eşit katılımını başarmaktır. 18 yıldır sürdürülen Toplumsal Sözleşme çalışması da bu temelde açığa çıkan tüm gelişimleri, kazanımları, mücadele mevzilerini ve dinamiklerini güçlendirme, sağlama alma ve kurumlaştırmanın ana kanunlarını belirleme çalışmasıdır.
Nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz?
Kadının Toplum Sözleşmesi; “Nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz?” sorusuna özellikle kadın cephesinden sosyal, siyasal, ekonomik, hukuki ve cinsler arası ilişkilere kadar bütün boyutlarıyla cevaplar oluşturma girişimidir. Bunun zengin ve çok yönlü mücadele biçimidir. Yaşadığımız çağın ve sistemin güçlü eleştirisine dayanır. Aynı zamanda toplumsal yapının analizi ve alternatif bir yaşam seçeneğinin nasıl, kimlerle, ne düzeyde, hangi yol ve yöntemlerle oluşturulabileceğini cesur tartışmalarla belirler. Kadın iradesini tanımayan verili kanunları aşmayı hedefleyen bir yol haritasıdır. Şiddet ve biat kültürünün sonlandırılıp sözleşme kültürünün geliştirilmesine öncülük etmeyi amaçlar. Daha az devlet, daha çok özgürlük ve toplumsal barış için kadın değerlerini dinamik ve akışkan kılar. Bu anlamda özgür yaşamın sözleşme çerçevesidir. Toplumsal Sözleşme öz itibariyle özgürlük isteyen tüm kadınların ortaklaştıkları yaşam anlayışı ve ilkeleridir. Bu anlamıyla salt pratik-politik ve taktik bir adım değildir. Özünde özgürlükçü değerlere dayanan ve toplumun geniş kesimlerini kapsayan demokratik uzlaşma kültürünün metnidir. En geniş kesimlerin istemi olan özgür yaşam çerçevesinin önceden konulmuş tek bir sözleşmeyle belirlenemeyeceği açıktır. Kadınların yaşadıkları siyasal, sosyal, kültürel ortamı analiz eden ve yaşamak istedikleri toplumu tanımlayan, yerel olana inisiyatif tanıyan bir yaklaşımla toplumla özgürlük temelli sözleşmeyi geliştirmeleri gerekir. Kadının toplumsal sözleşmesi, toplumda demokratik kültürü geliştirmenin ahlaki ve felsefi çerçevesidir. Toplumsal sözleşmeyi bu perspektifle ele alabilmeliyiz.
Toplumsal sözleşme, kadın tarihi ve kadın devrimi yani kadın özgürleşmesi çalışmalarıyla paralel kadınların gündeminde yer almaktadır. Kadının toplumsal sözleşmesini ne kadın tarihinden ne de kadın devriminden ayrı düşünemeyiz, ele alamayız ve yaşamsal kılamayız. Bu her üç alanı birbiri ile bağ içinde, birbirini etkileyen ve birbirinden etkilenen yönleriyle bütünlüklü tartışmamız ve anlamlandırmamız önemlidir. Toplumsal sözleşmenin kadın tarihindeki yerini, toplumsal tarihte kadının toplumsal sözleşmelerini anlamlandırmak önemlidir. Aynı zamanda tarih boyunca yaşanan kadın devrimlerinde sözleşme kültürünün yeri ve etkisi farklı bir araştırma-inceleme konusudur. Ya da şöyle ifade edeyim, toplumla doğru temelde sözleşme yapabilen kadın aklının ve duygu gücünün ürünüdür kadın devimleri. Köy devrimi, neolitik devrim ya da tarım devrimi de diyebileceğimiz birinci kadın devrimi tam da böyle bir devrimdir. Toplumsal tarihte kadın damgalı gelişmeleri incelediğimde şöyle düşünmekten kendimi alamıyorum; ‘‘ne muhteşem bir özgüven, kendini yaratış ve kadın etrafında toplumu yaratış. Ne anlamlı bir sözleşme. Kendi yaratıcılığında toplumun varlığını kutsama. Kendi olabilme ve tüm değerlerini, birikimlerini kurumlaştırabilme gücünü sergileme.’’ Hayran kalıyor insan. Yürekten bir ahhh çekiyor sonra, neden şimdi de, bugün de gerçekleştiremiyoruz sorusu gelip takılıyor insanın aklına. Cevabını ararken yine kadın tarihi, kadın devrimi ve kadının toplumla sözleşmesine ulaşıyorum. Tarihini, tarihindeki devrimleri ve her ikisinin dayandığı sözleşmeleri bilmeden anlamak çok zor. İşte bu yüzden 21’inci yüzyılda kadının toplumsal sözleşme çalışmasını yürüten ve bunu önemseyen tüm kadın hareketleri ve şahsiyetleri kadın tarihini ve kadın devrimini sözleşme çalışmalarıyla birlikte yürütmelidir. Çünkü “Köklü bir kadın devrimi, dolayısıyla erkeğin zihniyet ve yaşam değişikliği yaşanmadan yaşamın kurtuluşu olanaksızdır. Çünkü yaşamın başat öğesi ve hatta kendisi olan kadın kurtulmadan, yaşam hep bir serap olarak yaşanacaktır.”
Xwebûn olamayanın estetiği ve etiği olamaz
Kadının toplumsal sözleşmesi her şeyden önce özgür birey ve özgür toplumu temel alır. Bu nedenle toplumsallığı ile doğru bağ kurmuş bireyselliğin gelişimi ve özgürlüğü kadının toplumsal sözleşmesinde temel bir eksendir. Yani kendin olabilmek, Kürtçe söylersek xwebûn olabilmek. Xwebûn olabilmek, kadınlar açısından aynı zamanda etik ve estetiğin temelidir. Xwebûn olamayanın estetiği ve etiği olamaz. Bu nedenle toplumla bir sözleşmesi de olamaz. Bu bakımdan kadının toplumsal sözleşmesinin ilk bendi kadınların kendileriyle sözleşmesini kapsamalıdır. Bu bent yazılmadan ve kadınlar tarafından büyük bir ciddiyetle uygulanmadan kadının toplumla sözleşmesi imkânsızdır. Ana tanrıça kültürünün mayası, kendisinin ve toplumsallığının farkında olan ana-kadındır. Kadınlar binlerce yıl toplumsallığı inşa edip yönettilerse kendilerine dair farkındalığı çok güçlü yaşadıkları içindir. Onlar kendilerini ve çocuklarını ve toplumun geri kalanını zorlu doğa koşulları karşısında yaşattılar ve insanlaştırdılar, toplumsallaştırdılar. Bu tesadüf, rastgele uygulamalarla olmadı. Tabu, totem, yasak vb.in de yer aldığı yasalarla yani sözleşmelerle mümkün oldu. Bu da kadınların farkında oldukları ve kavradıkları doğalarıyla, varoluşlarıyla toplumsallığı göz ardı etmeden oluşturdukları sözleşme kültürü ile gerçekleşmiştir.
Toplumsallaşma kadın önderliğinde gelişirken kadınların toplum tarafından yüceleştirilmesinde de yine kadın aklı belirleyicidir. Kendi şahsında toplumsallığı kutsallaştırıp yüceltirken de kadın kendinin farkındadır. Varoluşuyla toplumsallık arasındaki, doğa arasındaki tüm bağların farkındadır. Topluma dili öğretirken, ekip biçmeyi, bitki toplamayı, korunmayı, cinsel birleşmeyi öğretirken kadın önderliğinin ve belirleyiciliğinin farkındadır. Ancak kadın öncülüğünde yaşanan binlerce yıl içinde kadınların bu önderliği toplumsallık aleyhine ya da toplum bireyleri adına yanlış kullanımından, kendi iktidarını yaratıp toplumu ezmesinden bahsedemeyiz. Demek ki kadın kendisiyle iktidar olmakla yönetici olmak arasındaki çelişkiyi de çözmüş ve buna göre sözleşmelerini geliştirmiştir. Bu sözleşmelerin özü sürekli toplumsal kalmışsa bu kadının doğal otorite ile hegemonya olma-egemen olma arasında tercih yapmasıyla ilgilidir. Bu tercihini egemenlikten kopuş olarak yapmıştır. Yine önce kendisiyle sözleşmiştir. Yine kadınların bireyciliklerinden kopuşa dair kendi iç sözleşmeleri güçlü olmasaydı toplumsallık gelişemezdi.
Ana tanrıça kültürünün baş aşağı gidişiyle birlikte dikkat edersek egemen olan erkek ve erkeklik şahsında konulan kanunlar ya da sözleşmelerde hep öncelikle kendi konumunu toplum karşısında sağlama alma vardır. Babil yaratılış efsanesine göre Marduk’un Tiamat'ı öldürmeye karşılık tanrılar panteonundan 50 tanrı ve tanrıçanın yetkilerinin kendisine verilmesini istemesi; erkeğin toplum karşıtı sözleşme geleneğinin artık kurumsallaşmasıdır. Tarihten günümüze kadınlar bu kurumlaşmanın kurbanı olduklarına göre, kadın aklının; kadının toplumsal sözleşmesinin başlangıçlarını, tarihsel köklerini, geleneğini, nerede nasıl darbe aldığını çok incelikli araştırması gerekir. Ki 21’inci Yüzyılda sağlıklı bir toplumsal sözleşmeyi geliştirebilsin. Bunun ilk şartı da tarihsel ve güncel olarak kadının kendisiyle sözleşmesinin anlamını ve gücünü öğrenmektir. Dünyanın birçok ülkesinde yılsonunda katledilen kadın sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Her gün neredeyse her ülkede bir kadın katlediliyor. Bunda kadınların kendileri olma sözleşmesini gerçekleştirmemeleri ya da unutmaları da önemli bir etken. Kendisi olmayı başaran kadın da erkek egemen sistemin birçok saldırısına maruz kalıyor, katledilmekle tehdit ediliyor. Ancak önemli olan nasıl yaşayacağımıza kadınlar olarak net bir biçimde kendimizin karar verebilmesi. Toplumsal geleneklere göre çocuk doğduktan sonra göbek bağı nereye saklanırsa çocuğun kaderi de öyle olurmuş. Örneğin çocuğunuzun öğretmen olmasını istiyorsanız okul bahçesine, doktor olmasını istiyorsanız hastane bahçesine gömersiniz göbek bağını. Ancak şu bir gerçek ki çocukların kaderi nasıl yetiştirildikleridir, aldıkları eğitimdir, kültürdür. Özellikle kız çocuklarının. Alınyazısı bu eğitimdir. Çünkü ilk eğitimle birlikte kendin olma, farkındalık, kendisiyle sözleşme vb. konularda şekil alınıyor ve bir ömür bu sözleşmeye göre yaşanıyor. İsyan, öz güven, karar verebilme gücü, adalet duygusu, sevgi-saygı ve diğer temel ahlak normları bu ilk terbiyenin ellerinde şekilleniyor.
Özcesi kadınların kendileriyle sözleşebilme ve buna uyma potansiyeli de bu ilk terbiyede ya köreltilir ya da teşvik edilir. Her kadının belli bir yaştan sonra kendisiyle bir sözleşmesi vardır, şunu yapacağım, bunu asla yapmayacağım, şu sıfatlarda bir erkeği seveceğim, asla filan sıfatlı bir erkekle olamam, iyi bir insan olacağım, toplumuma faydalı olacağım, doktor, öğretmen, mühendis, psikolog olacağım vb. bu iddialar ve kararlar kadınlar açısından bir sözleşme niteliğindedir. Kendisiyle sözleşme! Toplumla sözleşmesi, kendisiyle sözleşmesindeki tutarlılığına ve başarısına bağlıdır. Bu anlamda 21’inci yüzyıl açısından kadın özgürlüğünün temel kuralı; kadınların kendileri olabilmeleri ve kendileriyle özgürce sözleşebilmeleridir. Mevcut toplumsallık kırımdan geçirilmiş ve kırımdan geçirilen toplumsallıktır. Kendisi olmaktan çıkarılmış, kapitalist modernitenin ‘gösteri toplumu’ dur. Toplumsal doğa derin bir kaosu yaşamaktadır. Bu kaostan kurtuluş da kadının toplumla sözleşmesini doğru gerçekleştirmesi son derece hayati ve zor bir görevdir. Ancak olmazsa olmaz kabilindedir. Kadının toplumla sözleşmesi ya da toplumsal sözleşme mevcut durumda ancak topluma doğru öncülük yapabilecek kadınlarla mümkündür. Bu da bireyselliğini toplumsallıkla denge içinde sağlam ve özgür kurabilmiş bireylerle mümkündür. Yani tekrar edersem kendisiyle sözleşmesini sağlam yapmış kadın gerçekliği ile mümkündür. Toplumun kaoslarından kendisini koruyamayan, kendisini egemen erkeğin faşist düzeninde savunamayan ve yüzbinlerce kadına umut olabilecek mücadele gücünü kendisinde yaratamayan; bunun için de kendisiyle sözleşmeyen kadın gerçekliği kaos tarafından yutulmaya mahkumdur.
Kopuş Teorisi son derece doğru ve gereklidir
Peki nedir kadının kendisiyle sözleşmesinin ana ilkeleri? Kadının kendisiyle sözleşmesine birçok madde yazabiliriz. Eğer binlerce yıllık tarihimizi ve yakın tarihimizi sağlıklı okuyabilirsek bu maddeleri yazmakta zorlanmayız. Kendisiyle sözleşecek olan kadının öncelikle kendisinin farkındalığını yakalaması, kendi adını, amaçlarını, yolunu yöntemlerini belirlemesi lazım. Özgürleşebilmesi için bağımsızlaşması lazım. Bunun için kadın köleliğinden ve erkek egemenliğinden çok köklü bir kopuşu yaşaması lazım. Demek ki 21’inci yüzyılın ilk çeyreği bize öğretiyor ki 1996 yılında kadın özgürlük hareketinin gündemindeki temel özgürlük tezlerinden biri olan Kopuş Teorisi son derece doğru ve gereklidir. Aslında kadının toplumsal sözleşmesi bir nevi neyden, nasıl, ne zaman ve niçin kopacağına ya da yeri geldiğinde birleşeceğine dair ilkeleri içeriyor. Günümüzde yaşanan birçok kadın katliamının ana sebebi, kadınların bu geleneksel karar verebilme, kopma ve birleşme iradesini sergileyebilme kabiliyetlerine son derece yabancılaşmış olmalarıdır. Örneğin kadın kendisine saygı, kendisini sevme, kendisi olabilme mücadelesini verme, karar verme yetisini sürekli güçlendirme ve irade olabilme gibi temel konularda kendisiyle sözleşirse hiçbir erkek tarafından yıkılamaz, vurulamaz ve esir alınamaz. Toplumsal sözleşmeyi yazacak, uygulayacak ve geliştirecek olan kadınların popüler kültürden, liberal ideolojiden, sistemin basit yaşam alışkanlıklarından, konformizmden, kadını geriye çeken tüm geleneksel geri kadın özelliklerinden, aşk adına yaşatılan tüm sahtekârlıklardan ‘‘sonsuz boşanma’’sı gerekir.
Liberal ideolojiyi yaşayan kadın gerçekliği her gün bu ideolojinin katlettiği toplumsallığı ve kadınlığı kurtaramaz. Milyonlarca insanın aç, göçmen, güvenliksiz yaşadığı bir dünyada kendi bencilliklerinden boşanmayan bir kadın onların acısına derman olabilecek bir toplumsal sözleşme yapamaz, yapsa da Olympe De Gouges gibi giyotine gitmeyi göze alacak kararlılık ve iradeyle savunamaz. Kadınlar eş yaşamlarda kurulan tuzaklardan sağlam geçmeden de kadın-erkek ilişkileri, eş yaşamların özgür örgütlenmesi konularında sağlam bir sözleşme oluşturamazlar. ‘‘Hegemonik erkek ve ona tamamen teslim olmuş erkeksi kadın arasındaki cinsellik’’ (10) dahil her türlü ilişkinin toplumu, kadın ve erkeği kırımdan geçiren, tüketen ve çirkinleştiren hakikatinden boşanma kararlılığı olmadan hiçbir örgütlü kadın gücü toplum sözleşmesini özgürlük temelinde uygulayamaz. 21. Yüzyılda toplum olmaktan çıkarılan toplum, binlerce yıllık bir sözleşme olan toplumsallığın yıkımı, toplum kırım, toplumun ve toplum kırımı durdurmanın ana ekseni olarak ana kadın etrafında gelişen toplumsallığın tarihi ve güncel gücü, son derece önemli kavramlardır. Kadının toplumsal sözleşmesi üzerine çalışma yaparken bu kavramları sürekli göz önünde bulundurmalı ve anlamlandırmalıyız.
Bu anlamda kadının toplumla sözleşmesinde ilk kurallardan biri de “garantili bir öz savunma olmadan tekin olmayan toplumsal sahalara inmeme”dir. (11) Toplumsal tarihin binlerce yılında kendilerini koruyabilen, savunabilen, yaşamın ve ölümün gücünü elinde tutabilen, hayat veren ve ürün veren, var edebilen kadınlar toplumsal sözleşmeyi yaptılar. Hiçbir toplum kolay katledilen, kendisini tanımayan ve kendisi hakkında karar alma gücüne sahip olmayan, toplumsal yaşama can ve kan vermeyen, ürün vermeyen kadın gerçekliğini baş tacı etmez, tanrıça kabul etmez ve onun hazırladığı toplumsal sözleşmeye ya da yasalara uymaz. Eğer toplumsal sözleşme on binlerce yıl kadının belirleyiciliğinde geliştiyse ve yaşandıysa bu her şeyden önce kendini yaratan ve savunan kadın gerçekliğiyle mümkün olmuştur. Yaşamın ve ölümün, savaşın ve barışın anahtarını elinde tutabilecek kadar tüm kadın yeteneklerini örgütlü kılan ve toplumsallığın hizmetine koyan kurumlaşmış kadın gücüyle mümkün olmuştur.
Dünyanın, bölgenin ve Kürdistan’ın özgürlük ve demokrasi değerleri temelinde yeni yaşamı inşa etmeye acil ihtiyaç duyduğu bu süreçte, kadının toplumsal sözleşmesini yenileme göreviyle karşı karşıyayız. Yaşadığımız dönemin somut ihtiyaçlarına ve temel toplumsal sorunlarına çözüm önerecek ve yol gösterecek sağlam bir sözleşmeyi kadınların öncülüğünde geniş toplumsal kesimlerle ortak geliştirmenin tam zamanıdır. Sözleşme yapan, kural koyan ve yasa belirleyen, etrafında ahlak eksenli hukuk geliştiren kadının yenilgisi tüm toplumlara zaman içinde sözleşme, anlaşma, müzakere, birbirini dinleme ve anlayarak tamamlama ve daha pek çok değeri kaybettirdi. Bu anlamda kadının toplumsal sözleşmesi ya da toplumla sözleşmesi her şeyden önce bu değerlerin yeniden kazanılmasıdır. Barış sözleşmesidir. “Erkeğin yaşamla ve yaşamın kadınla barışması sağlanmadıkça, mutluluk da boş bir hayal olacaktır. Kadın ve özgür yaşam için toplumsal gerçekler sınırsızdır.” (12)
Gerici geleneklere karşı bilinçli ve örgütlü mücadelemizi yükseltebiliriz
Bu sözleşmeyle kendi tarihimize, komünaliteye dayalı geleneğimize, insanlaşmayı ve toplumsallaşmayı yaratan gerçeğimize daha güçlü sahip çıkabileceğiz. Kadın değerleriyle ve insanlığın komünal direnişleriyle oluşmuş tarihi ve insanlık zihniyetini egemen erkekliğin yalanlarından kurtarabiliriz. Erkeğin günlük olarak kadına dayattığı tecavüze, tacize, cinayete ve hakarete dur diyebiliriz. İnsanlığın ve kadınlığın tarihine demokrasi, eşitlik, özgürlük, kadınlık, erkeklik, aşk, sevgi vb. birçok kavramın içeriğini yeniden yazabiliriz. Tarih anlatımlarındaki çarpıtmaları, egemenlikçi zihniyeti ve değer yargılarını değiştirebiliriz. Toplumun özgürlük ahlakını ve politik dokusunu yeniden canlandırarak gerici geleneklere karşı bilinçli ve örgütlü mücadelemizi yükseltebiliriz. Böylece kadınlara dayatılan küçük yaşta evlilik, kadın cinayetleri, zorla evlendirme, kadın sünneti, çok eşlilik, berdel vb. gerici saldırıları durdurabiliriz. Her iki cinsin eşit, özgür temelde ilişkilendiği cinsiyet özgürlüğüne dayalı toplumu kurabiliriz. Çocuklarımızı daha özgür ve güçlü yetiştirebiliriz. Toplumumuzun bilgeleri yaşlılarımızı daha derinden hissedebilir, engelli insanlarımızla daha güçlü empati kurabiliriz.
Toplumla ve yaşamla hangi temellerde ve nasıl buluşacağımızı, toplumsal sorunların çözümünü nasıl başaracağımızı ve özgürlük önündeki engellerle nasıl mücadele edeceğimizi akıllıca ve cesurca belirleyebiliriz. Ekonominin kadının ana mesleği olduğunu ve bu mesleği yeniden nasıl icra edeceğimizin kanunlarını yazabiliriz. Kendisi, çocukları ve toplumu için kadını yeniden şifacı kılacak bilgelik sözleşmesini yenileyebiliriz. Adaletin tanrıçasını diriltip kadının ve toplumun vicdanını iyileştirmenin kurallarını baştan yazabiliriz. Yani yaşamın tüm alanlarında nasıl bir dünya, çevre, felsefe, ahlak ve kültür istediğimizi toplumla özgürlük temelinde yeniden sözleşerek belirleyebiliriz. Egemen erkekliği ve cinsiyetçi toplumu bu temelde dönüştürebiliriz. Devletçi sistemlerin ataerkil anayasalarına alternatiflerimizi güçlendirebiliriz. On binlerce yıl toplumu yöneten analık hukukunu güncelleyebilir, özgürlük ahlakıyla demokratik toplum yasalarını geliştirebiliriz. Kadının Toplumsal Sözleşmesi, 5000 yıllık erkek egemen sistemin geliştirdiği cinsiyetçi hukuka karşı, toplumsal ahlak ve politikayı yeniden işlevli kılmayı hedefler. Bunun için toplumsal ahlakın kaynağı olan kadını, cinsiyetçi hukuk tarafından hapsedildiği toplumsal statülerden çıkarıp yeniden özgür yaşamın öncüsü konumuna ulaştırmayı hedefler.
Kadının ve toplumun öz-savunmasının hangi koşullarda devreye gireceği, hangi durumların, yaklaşımların, olay ve olguların suç durumunu taşıdığı bu sözleşme ile belirlenir. Rojava devrim süreci, kadınların buna hangi şartlar altında nasıl karar verdiklerinin çarpıcı örnekleriyle doludur. DAİŞ gibi örgütlü bir vahşet karşında kadınlar YPJ örgütlenmesiyle sadece kadınların değil, toplumun da yaşam ve öz savunma gücü olmayı başardılar. Bunun için yıllardır en ağır savaş koşullarında yaşayan Afganistanlı kadınlara öz savunma örgütlerini kurmada ilham oldular. Bir zamanlar Cezayirli Cemilelerin, Filistinli Leyla Xalitların, Kürdistanlı Leyla Qasım ve Margaretler’in öncülük ettiği Ortadoğu kadın aydınlanması Arin Mirkanlar, Avesta ve Barînlerle, Rakkalı Hannalar, Minbicli Meryemlerle, Arjantinli Legerîn (Alina Sanchez), İngiltereli Helin (Anna Campbell) ve daha sayısız devrimci kadınla evrensel bir kadın aydınlanmasına dönüşüyor. Kadının toplumla sözleşmesi bu aydınlanmaya dayanıyor.
Mezopotamya çıkışlı kadının 21’inci yüzyıl özgürlük manifestosu olarak kadının toplumsal sözleşmesi, tüm dünya kadınlarıyla ortaklaşarak gerçek kapsamına ulaşacaktır. Kadınlar doğal toplumda olduğu gibi yeniden kendi yasalarını oluşturacak, kadınla toplumsal sözleşmenin ilk darbelendiği alanı özgürleştireceklerdir. Fırat ve Dicle’nin suladığı bereketli topraklara yaraşan toplumsal barışı ve uzlaşıyı; kadın toplumla sözleşmesini geliştirerek getirecektir. Kadın etrafında gelişen neolitik kültürün, analık hukukunun ve doğal toplum yaşamının ilk geliştiği yer Mezopotamya’dır. Yine egemen erkek kültürünün ve onun hiyerarşik sisteminin ilk geliştiği alan da bu topraklardır. Bu hakikatin derin çelişkilerini yaşayan biz Mezopotamyalı kadınlar, çözüm seçeneklerimizi egemenlere, devletçi sistemlere bırakmadan kendi irademiz, kararımız ve mücadele gücümüzle oluşturacağız. Ortadoğu’nun ve dünyanın cins tahakkümüne dayalı baskıcı egemenlikli zihniyetini alternatif toplumsallaşmamızla aşacağız. Kadınların mücadele geleneklerini ve özgürlük perspektiflerini bir yaşam sistemine dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Tabandan örgütlenmiş, tüm kadınların katıldığı, iradeleştiği ve karar mekanizmalarını oluşturarak kendi kendini yönettiği, egemenlikli zihniyeti mücadeleyle dönüşüme zorlayan bir toplumsal kadın düzenini yaratacağız.
Dipnotlar:
9-Abdullah Öcalan-Demokratik Uygarlık Manifestosu IV. Kitap- Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü
10-Abdullah Öcalan- Demokratik Uygarlık Manifestosu V. Kitap- Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü-Kültürel Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak
11-Abdullah Öcalan- Demokratik Uygarlık Manifestosu V. Kitap- Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü-Kültürel Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak
12-Abdullah Öcalan- Demokratik Uygarlık Manifestosu IV. Kitap- Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü
Not: Bu yazı Jineoloji Dergisi’nin 2020 yılı Nisan-Mayıs-Haziran aylarını kapsayan 17’nci sayısında yer almıştır. İki bölüm halinde verilecektir. Dosyanın 3’üncü bölümünde yazarın konuya dair güncel yazısı yayınlanacaktır.