Sati geleneği-2
Sati’nin bedeni, ayakları, kalçası, cinsel organı, kolları ve omuzları, göbeği, göğüsleri halinde parçalanır ve Hindistan’ın birçok yerine dağılır. Sati’nin bedeninin düştüğü bu yerlerde, tanrıçanın evrenin kaynağını temsil ettiği tapınaklar oluşur.

Sati’nin Mitolojik Hikâyesi
ROJBÎN DENİZ
Hindu mitolojisinde Sati, yarı tanrısal bir varlık olan Dakşa’nın kızı ve Tanrı Şiva’nın eşidir. Sati, ormanlık bir alanda gezerken yoga yapan Şiva ile karşılaşır ve ona âşık olur. Ancak Sati’nin babası Dakşa, Şiva’yı alt tabakadan biri olarak görür ve kızının onunla evlenmesine razı olmaz. Tanrıça Sati, babasına rağmen Şiva ile evlenir.
Sati ile birlikteyken Şiva, Brahman’ı düşünmeyi ve yaptığı kefaretleri unutur. Bu sırada Sati’nin babası Dakşa, tüm âlemlerin ve yaratıkların refaha ermesi amacıyla büyük bir kurban töreni düzenlemeye karar verir. Törene tanrılar, doğaüstü varlıklar, din ‘adamları’ ve evrendeki tüm varlıklar davet edilir. Törenin yönetimini ise Tanrı Vişnu üstlenir. Ancak Dakşa, insan kafatasından yapılmış bir kap taşıyan Şiva’nın bu törene katılmasının uygun olmadığını düşünerek onu davet etmez. Kızı olmasına rağmen, yalnızca Şiva’nın eşi olduğu için Sati’yi de törenden haberdar etmez.
Merasimi tesadüfen duyan Sati, babasının kendilerini dışlamasına öfkelenir ve tören yerine gider. Efsaneye göre, Sati kurban ritüeline kendini öylesine kaptırır ki yogaya geçerek bedenindeki dokuz duyusal kapıyı kapatır, nefes almayı durdurur ve bir süre sonra bedeni ateş içinde harmanlanır. Bazı rivayetlere göre ise Sati, babasını protesto etmek ve eşi Şiva’nın korkaklığını cezalandırmak için kendini kurban ateşine atar. Esasta olan ise tanrıların kendi aralarındaki iktidar savaşıdır.
Şiva, Sati’nin cansız bedenini görünce şiddetli bir öfke nöbetine tutulur. Öfkesi büyüdükçe tören alanını yakıp yok etmeye başlar. Efsaneye göre, Dakşa’nın başını kestiği söylenir. Bu olay karşısında bazı tanrılar Şiva’nın önüne geçerek onu durdurmaya çalışır, ancak her seferinde Şiva karşısına çıkan tanrıları mağlup eder. Şiva’nın yıkıcı gücünü gören tanrılar ve doğaüstü varlıklar panik içinde dört bir yana kaçar. Şiva, Sati’nin cansız bedenine doğru gider. Her şeyi unutarak ölü bedenin yanına oturur ve yas tutmaya başlar. Acıdan takatsiz düşen Şiva, Sati’nin cesedini omuzuna alıp, ne yaptığını bilmez hâlde delice bir dansa başlar.
Sati’nin bedeninden tapınaklar
Tanrı Brahma ve diğer tanrılar, Şiva’nın Sati’ye dokunduğu sürece onun bedeninin çürümeyeceğini ve kozmosun bu dans nedeniyle tehdit altında olduğunu düşünerek, bir çözüm ararlar. Bunun üzerine tanrılar, Sati’nin bedenini parçalara ayırır. Rivayete göre; ayakları, kalçası, cinsel organı, kolları ve omuzları, göbeği, göğüsleri halinde parçalanır ve Hindistan’ın birçok yerine dağılır. Sati’nin bedeninin düştüğü bu yerlerde, tanrıçanın evrenin kaynağını temsil ettiği tapınaklar oluşur.
Tanrılar, fallus biçimindeki dünyanın koruyucusu Şiva’ya yalvararak sakinleşmesini isterler. Şiva, onların sözlerini sessizce dinler ve Brahma’ya ne yapması gerektiğini sorar. Brahma ise ona, kendini hatırlamasını, kederden vazgeçmesini ve acıdan kurtulmasını söyler. Ayrıca, Şiva’nın acıya kapıldığında dengesini yitirdiğini, bu yüzden evrendeki tüm varlıklara zarar verdiğini hatırlatır. Sati’nin, dünyayı saran büyük bir yanılsama olduğunu ve bu yüzden Şiva’nın gözünü kör eden bir acı içinde kıvrandığını anlatırlar.
Tanrısal çift olmanın ölümü
Tanrıça'nın parçalarından oluşan Pithalar (tapınaklar) genellikle 108 olarak numaralandırılır. 108 Pitha'nın birçoğu, Hinduizm'in Şakti mezheplerine mensup inananlar için kutsal sayılan önemli hac merkezleri hâline gelmiştir. Pithalar, Batı Bengal’de yoğunlaşmakla birlikte Hindistan’ın dört bir yanına dağılmıştır. Her bir Pitha’nın, Tanrıça’nın enerjisiyle kutsandığına inanılan bir su kaynağının üzerinde veya yakınında yer aldığı söylenir. Hacılar, bu kutsal sularda yıkanarak arındıklarına inanırlar.
Birçok Pitha aynı zamanda, Toprak Ana ile özdeşleştirilen kutsal ağaçların yakınında bulunur. Tapınaklara, tanrı ve tanrıçaların binek hayvanları (vahanalar) eşlik eder. Pithalar, inananların tanrılarla iletişim ve etkileşim kurdukları kutsal mekânlar olarak kabul edilir.
Özünde ise Sati, babasının temsil ettiği Veda din anlayışına ve Şiva’nın yoga uygulamalarına karşı bir çıkış yapmıştır. Erkek otoritesinin hâkim olduğu düzene baş kaldırarak mücadele etmeyi tercih etmiştir. Bunun üzerine, tanrılar Sati’ye karşı savaş açarak onu yaşamdan koparmanın yollarını aramış ve onu ateşe atarak cezalandırmışlardır. Sati ve Şiva’nın ilişkisi, Hitit mitolojisindeki Teşup-Hepat ya da Sümer mitolojisindeki Enki-Ninhursag gibi tanrısal çiftlere benzetilir.
Ateşte yanan bedenlerin bize anlattıkları
Sati’nin ateşte yakılması, onun kendini feda etmesi ya da zorla kurban edilmesi, ateşin kutsallığına dair inançlarla da ilişkilendirilir. Bu hikâye, tıpkı Hz. İbrahim’in, Nemrut’un putlarını kırdığı için ateşe atılmak istenmesi ve bu ateşin Urfa’daki Balıklı Göl’e dönüşmesi mitine benzetilir. Benzer bir şekilde, Sati’nin bedeninden düşen parçaların tapınaklara dönüşmesi ve bu tapınaklara bağlı kutsal su kaynaklarının ortaya çıkması da bir mitolojik anlatıdır. Tabi bu benzerlikten bir anlam çıkartmaktan ziyade ateşe atılma mitinin benzerliğine vurgu var.
Bu hikâye, kadınların yanında duran erkeklerin Şamanlar ve tanrılar tarafından nasıl örgütlendiği ve sonrasında kadından nasıl koparıldığını da anlatıyor olabilir. İlk toplumsallaşmanın gelişimiyle birlikte, kadın ve erkeğin özgür eş yaşam anlayışı çerçevesinde ortaklık kurduğu ve bunu uzun bir dönem yaşadığı biliniyor.
Sati miti, ataerkil zihniyetin kendini baskın kılmak istediği dönemlere tekabül eder. Bunun üzerinden bu mitolojik hikaye sonradan kendini kocası için kurban yapan Sati hikayesine dönüşür. Ataerkil zihniyet, bu miti toplumsal bir gereklilik gibi göstererek, hikâyenin aslını çarpıtmış ve onu kendi çıkarlarına uygun şekilde yeniden yorumlamış olabilir.