Kürtaj hakkı ve mücadelesi -2-

Demografik değişim politikasının bir parçası

Jineoloji Akademisi’nin, ajansımız için tüm dünyada konuşulan kürtaj olgusunu analiz ettiği yazının ikinci bölümünde kadın bedeni üzerindeki tahakkümünden coğrafyaya olan tahakkümüne kürtaj olgusunu okuyacağız.

Demografya bir bölgedeki insan sayısının tespiti ve değişimini inceleyebilmek için doğum, ölüm, göç ve evlilik oranlarını, nüfusun yaş ve cinsiyet, okuma-yazama oranlarına göre istatistikler çıkaran yeni bir bilim alanı. Avrupa’da 18. yüzyıldan itibaren kapitalizmin gelişimi ile paralel biçimde gelişen bir bilim alanı. Ama nüfus sayımları ve nüfus kayıtlarının sümer, Babil, Mısır’da da tutulduğunu görüyoruz.

Askerlik ve vergi alabilmek için devletler binlerce yıldır denetimleri altındaki insan topluluklarının sayısını kaydetmişlerdir. Çoğalma kadın bedeninde gerçekleştiği için demografya politikalarında doğumların kontrol altında tutulması çok önemli bir konu. Biz bunun kaynağını hanedanlık kültürünün oluşumuna kadar da götürebiliriz. Ataerkil karakterdeki aile oluşumuna da dayandırabiliriz. Zaten aile kelimesinin Latince’deki (family) anlamı bir erkeğin denetimindeki kadın ve çocuklar ya da bir erkeğin kölesi olan kadın ve çocuklar anlamına gelmektedir.

Doğumlarını kadınlar belirledi

Ana eksenli, ana yanlı ya da ana soylu ailelerde bu çocukların sayısı kadınların kararları ile belirlenmektedir. Bazı araştırmalar tarihin en eski dönemlerinde avcı-göçebe toplulukların yemek, barınma ve hareket imkanlarını gözeterek çocukların doğum sürelerini aralarında 4 yıl olacak şekilde belirlediklerini göstermektedir. Bu çok ilginç bir bilgidir. Yani ancak yürüyebilecek yaşa gelince yeni bir çocuk doğurmaktadırlar. Bunun için birçok yöntem kullanmaktadırlar. En önemlisi cinsel ilişkileri buna göre düzenlemekte, hamile kalmamak için bitkiler kullanmakta, regl dönemleri emzirme dönemleri ile tedbir almaktadırlar. Erkeğin boşalmasına izin vermemektedirler. Tevratta dışarıya boşalarak çocuk yapmak istemeyen Onan isimli kişi ayıplanmakta ve tanrı tarafından kör edildiği ile ilgili bir hikaye bulunmaktadır. Kısaca doğum kontrolü konusundaki bilgilerin çok eski olduğunu bilmekteyiz.

Devletler doğum oranlarını da kontrol etti

Köleci devletlerden itibaren insanların emeklerini sömürmek, savaşlarda askeri olarak kullanmak, aile, kabile ve aşiretlerin gücü savaşabilecek ve çalışabilecek erkek sayısı, hizmet edecek doğurabilecek kadın sayısının artışı ile ölçülmüştür. Düşman olarak görülen inanç, etnik kimlik ya da toplulukların imhası hedeflenmiştir. Bunun birçok yöntemi vardır. Katliamlar, asimilasyon, yerlerinden göçertmek gibi. Demografik değişim çoğunlukla çok dar ele alınmaktadır. Bazen jineoloji derslerimizde bu konudaki tartışmalarda görmekteyiz ki demografya sadece devletlerin göçertme, bir bölgedeki halkı bir başka bölgeye taşıması ekseninde dar ele alınmaktadır. Demografik değişimin bir boyutu budur. Ama demografik değişim aynı zamanda doğum oranlarını kontrol etme ile gerçekleşmektedir.

Kürdistan’da doğum oranlarını düşürdüler

Türkiye devleti Kürdistan’da demografik değişim kapsamında yayınladığı resmi belgelerde doğum oranlarını düşürmekten bahsetmiştir. 1996 Tarihli MGK raporunda demografik değişim ile doğum oranlarını düşürülmesi temelindeki yaklaşım şu sözlerle ifade edilmiştir; “Çoğunlukla Kürtlerin oturduğu bölgelerde doğurganlık oranı ve nüfus artışı diğer bölgelere nazaran daha yüksek. Araştırmalara göre Kürt nüfusu 2010 yılında toplam nüfusun yüzde 40’ına, 2025’te yüzde 50’sinin üzerine çıkma eğiliminde. Nüfus artışı, Kürt milliyetçiliğinin içte ve dışta canlı tutulmasıyla birlikte düşünüldüğünde, parlamentoya da yansıyarak uzun vadede Türkiye için vahim bir tehdit oluşturabilir. Bunun için bölgede nüfus planlaması seferberliği elzemdir. Az çocuğa prim ve çok çocuğa vergi gibi radikal önlemler gereklidir.”

Bu raporda dile gelenlerin ötesinde kimi gizli uygulamaların, yöntemlerin geliştirildiği yönünde de birçok bilgi bulunmaktadır. Kürdistan’daki hastanelerde kadınların bilgileri ve istemleri dışında tüplerinin bağlanması, yumurtalık ya da rahimlerinin alınması, kısırlaştırıcı etkisi olan aşıların kullanılması, hastalık yapan buğday tohumlarını dağıtılması gibi iddialar hala yeterince araştırılmamış olsa da devletin nüfusu azaltma yöntemleri olarak dile gelen yöntemlerdir. Benzer politikalar birçok ülkede uygulanmıştır.

Demografik değişim politikasının bir parçası

Bazen de tersinden ezilen halklar çok çocuk doğurarak bunun önünü almak istemişlerdir. Örneğin Afrika halkları, Kürtler, Ortadoğu halkları buna örnektir. Reber Apo bunu en ilkel savunma biçimi olarak tanımlayıp katliama karşı örgütlenerek, sanatsal, bilimsel üretimlerle yanıt verilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Ezilen halkların milliyetçileri ise bu durumu çoğunlukla çok çocuk doğurarak nüfus yoğunluğu ile soykırıma direnme biçiminde ela almışlardır. Nasıl ki doğada en çok avlanan hayvanlar çok fazla üreyerek bunun tedbirini alıyorsa katliamdan geçen halklarda kadınlar üzerinde baskı kurarak doğum yapmaya zorlayarak, çok kadınla evlenerek bunu yapmaktadırlar. Sonuç itibari ile kürtajın yasaklanması da demografik değişim politikasının bir parçasıdır.

İstismar ediliyor

Demografik değişimin asıl zemini kadın bedeni olduğundan devletler kadın bedenini denetlemek için sağlık, hukuk alanında, siyaset ve medya araçları ile çok yönlü denetim ve yönlendirme politikaları geliştirmektedirler.

Devletler nüfus artışını sağlamak, erkekler kendi soylarını sürdürmek için kadınların kürtaj olmasına karşı çıkmaktadırlar. Dini kesimler ise bunun bir cinayet olduğunu savunarak kadınları vicdani açıdan baskı altına almaktadırlar. Kürtajın kadınlar üzerinde çok ağır psikolojik sonuçları da vardır. Kürtaj karşıtı kesimler bu travmaları da istismar etmektedirler. Bu yönlü kampanyalar yürüten gruplar kürtajı bir cinayet olarak değerlendirmektedirler. Bunun en korkunç örneklerinden biri TC’nin faşist başkanı Erdoğan’ın ‘Her kürtaj bir roboskidir’ sözüdür. Kendi yaptığı bir katliamla kürtajı benzeştirerek katliamcı ve cinsiyetçi tutumunu gözler önüne sermiştir.

Kürtaj hakkı mücadelesi

Doğum hakkındaki bilgi tarihin uzun bir dönemi kadınların elinde olduğundan erkeklerin doğum kontrolü, gebelik sonlandırma konusundaki bilgileri sınırlı kalmıştır. Devlet ve dinin yasaklarına, erkeklerin baskılarına rağmen kadınlar binlerce yıldır gizli biçimde kürtaj yapmakta, hamile kalmamak için yöntemler uygulamaktadır. Ortadoğu’da özellikle ebeler bu konularda hala da çok büyük bir deneyim ve bilgi sahibidirler. Avrupa’da 14. yy ile 17.yy gerçekleşen cadı avlarının en önemli gerekçelerinden biri kadınların çocukları düşürdüğü iddiasıdır. Cadı olarak yakılan kadınların büyük bölümü ebelik yapan kadınlardır. Jinekoloji ve doğum doktorluğunu bu katliam sonrası erkekler devralmıştır. Yani kadın bedeni hakkındaki bilgi erkek uzman doktorlara geçmiştir.

Kadınlar mücadele ile kazandı

Kürtaj hakkı mücadelesi devletlerin, erkeğin ve dinin bu konudaki baskılarına karşı daha açık, politik bir mücadele süreci olarak tanımlanabilir. Kapitalizmin nüfus fazlalığını zenginliğin, ekonomik gelişmenin temeli gördüğü 18.yy sonlarından itibaren kadınların bu konuda örgütlü mücadelesi de başlamış oluyor. 1900’ün başlarında birçok kadın bu konuda eylemler yapıyor. 1960’lı yıllardan itibaren Avrupa’da ‘bedenimiz bizimdir’ sloganı etrafında yoğun bir mücadele yürütülmeye başlandı.  Fransa’da 1971’de birçok aydın, yazar kadın kürtaj olan kadınların cezalandırılmasını öngören yasaya karşı ‘bende kürtaj oldum’ diyerek oldukça etkili bir kampanya yürüttü. Kadınlar ebelik öğrenerek, doğum kontrol yönetimlerini birbirlerine öğreterek, genç kadınları bedenleri konusunda eğiterek de mücadele yürütüyorlar. Bu eylemler sonucunda Avrupa’da birçok ülkede kürtaj 70’li yıllardan itibaren yasal hale geldi. Fakat bu haklar hükümetlerin tasarrufunda sürekli biçimde farklı politik hesaplarla kadınların elinden alınmaktadr. Muhafazakar, sağcı, faşist hükümetlerin ilk icraatı çoğunlukla kürtajın yasaklanmasını sağlamak oluyor.

Her yıl 39 bin kadın yaşamını yitiriyor

Kürtajın yasaklanması, kadınların kürtaj olmadığı anlamına gelmiyor. Birçok kadın sağlıksız koşullarda kürtaj olmakta ve her yıl milyonlarca kadın bu yüzden yaşamını yitirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre her yıl 39.000 kadın sağlıksız koşullarda gerçekleşen kürtaj sonucu yaşamını yitirmekte, her yıl 25 milyon kürtaj sağlıksız koşullarda yapılmaktadır. Kürtaj hakkı mücadelesi esasta bu konuya dikkat çekmektedir. Sağlıklı ve ücretsiz biçimde gebeliği sonlandırma hakkının elde edilmesidir. Son on yılda dünyadaki en kitlesel eylemler kürtaj hakkı için yapıldı. Bunların en etkili olanı 2016 yılında Polonya’da 6 milyon kadının katıldığı büyük grev oldu. Fakat eylem ve protestolara rağmen devletler kısmi geri adım atsa da kürtaj hakkını politik çıkar malzemesi olarak kullanmaktadırlar. Dini kesimleri, muhfazakar kesimleri ve egemen erkeklerin desteği ile kadınların bedenlerini denetlemek istemektedirler.

Ortadoğu’da kürtaj konusu hep günah ekseninde ele alınmıştır. Kadınlar Allahın verdiği canı almanın günah olduğunu düşünerek istemedikleri çocukları dünyaya getirmek durumunda kalmaktadırlar. Kürtaj yapmak, yaptırmak ayıplanan, cezalandırılan bir durum olduğundan kendi iradeleri ile karar alma koşulları sınırlıdır. Birçok ülkede kürtaj yasak ya da sağlıksız koşullarda gerçekleşmektedir. Kimi zaman kadınlar kürtaj olmak için farklı ülkelere gitmekte, sağlıksız yöntemleri kendi kendilerine uygulamak zorunda kalmaktadırlar.

Kadın devrimi ile bedeni özgürleştirmek

Kürtaj hakkının verilmesi ya da yasaklanması kadın bedeni üzerindeki denetimin ne kadar derinleştiğinin göstergesi. Bu süreç kadınların bedenleri hakkındaki bilgilerinin ellerinden alınması, kutsal görülen kadın bedenin günahkar, kirli, lanetli, karanlık, denetlenmesi gereken kötülük kaynağı görülmesi ile başlar. Çocuk doğurmamış olmak kadınların sakat ya da eksik olması temelinde ele alınmıştır. Hatta erkek çocuk doğurmamış olmak dahi bölgemizde hala bir hastalık, sakatlık gibi görülmekte. Sırf bu nedenle ikinci evlilikler yapılmakta kadınlar baskı altına alınmaktadır. Bu nedenle öncelikle kadın bedeni konusundaki algının, yanlış bilgi ve yaklaşımların değişmesi gerekir. Kadınların da kendi bedenleri dönük yabancılaşmasını ortadan kaldıracak bir eğitime, yaklaşıma ihtiyaç vardır. Ergenlik çağından itibaren genç kadınlar bedenlerini tanıyacakları cinsiyetçilikten arınmış bilimsel bir eğitim görmelidirler. Cinsellik konusundaki bilgilerin de dinin yasak ve günah yaklaşımı ile kapitalizmin pornografi ile geliştirdiği sömürüden arınması gerekmektedir. Yasak ve günahlar da kapitalizmin cinselliği metalaştıran yaklaşımı da sonuçta kadın bedenini sömüren, mülkleştiren bir cinsel kültür yaratmaktadır. Her cinsel ilişki kadınlar için fiziksel, ruhsal, toplumsal açıdan ağır sonuçlar yaratacak karakterdedir. Bu konudaki karar ve seçimlerde kadınların bunun bilinci ile hareket etmesi sağlanmalıdır. Gebelikten korunma konusundaki bilgi, araç ve yöntemlere ulaşmalarının imkanlarını yaratmak da istenmeyen gebelikleri azaltıcı rol oynayacaktır.

Kadın kırımı yöntemi

Cinsiyetçi kültür içinde kadınlar cinsel şiddete karşı savunmasız yetişmekte, kendilerini saldırılar karşısında koruma yöntemleri ve iradesinden yoksun büyütülmektedirler. Taciz ve tecavüze karşı savunma araç ve yöntemlerine sahip olmak da önem taşıyan diğer bir konudur. Tecavüz sonucu ortaya çıkan gebeliklerde de kadınların baskı altında olmadan kendi ruhsal, fiziksel, maddi koşullarını gözeterek karar almalarının imkanları olmalıdır. Hiçbir kadın istemediği bir bebeği dünyaya getirmemelidir. Bunun için tecavüzcülerin en ağır biçimde cezalandırılması da önem taşır. Namus kavramı altında kadınların tecavüzcüleri ile evlendirilmeye, onların çocuklarını doğurmaya mahkum edilmesi de tam bir kadın kırım yöntemidir. Ailelerin ve toplumun bu yaklaşıma karşı eğitilmesi, bunun için hukuki mücadelenin gelişmesi üzerinde durulması gereken bir diğer konudur.

Kürtajın zorunlu olduğu ya da tercih edildiği durumlarda kadınların ücretsiz, sağlıklı biçimde buna erişim imkanları yaratılmalıdır. Sağlık alanında kadınların ihtiyaçlarını karşılayacak kurumlaşmaları, sağlık eğitimlerini yaygınlaştırmak, kadınların ihtiyaçlarının farkındalığı ile hareket eden sağlık personelinin yetiştirilmesini bu kapsamda ele almak mümkündür. 

Nasıl bir mücadele?

Sonuç olarak; son yıllarda faşizan, muhafazakar, dinci yönetimlerin hükümet olmasıyla kadın özgürlüğüne dönük saldırılar yoğunlaşmış kürtajın yasaklanması da bunun bir parçası olmaktadır. Kürtajı bir sonuç biçiminde ele alarak kürtaj olma hakkı konusundaki yasalarla sınırlı kalmayan daha geniş bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Üreme hakları mücadelesi kapsamında kadınların çocuk doğurmak ya da doğurmama hakkına, cinsel ilişkilerde bilgi ve irade sahibi olmaya kadar geniş bir çerçevede bu konunun tartışılması ve mücadelenin de bu kapsamda yürütülmesi gerekmektedir. Reber Apo’nun tecavüz kültürü olarak tanımladığı kadını bedenen, ruhen, fiziken sömüren sistem gerçekliğini ortadan kaldırmadan sadece kürtajın yasaklanması ya da serbest bırakılmasına odaklanan bir mücadele dar kalmaktadır. Üstelik bu mücadeleyi sadece devletlerin yasa ve kanunlardaki değişikliklerinden medet umarak yapmak da fazla sonuç alıcı değildir. Daha bütünlüklü bir kadın devrimi, kadın özgürlüğü mücadelesi kapsamında kadınların ekonomik olarak kendi kendine yeterli olduğu, siyasal alanda karar süreçlerinde etkili oldukları, komünal yaşam formlarına geliştirdikleri, sistem dışı örgütlenme, düşünme ve yaşama olanakları oluşturan bir mücadele yürütülmelidir.

SONA ERDİ