Barış süreçleri ve masanın tarafı kadınlar- 2

Türkiye’de Kürt sorununun çözümü noktasında taraf olan kadınlar, bugüne kadar birçok deneyim biriktirdiler. DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, kadınların sürecin öznesi olduğunu belirterek son planlamalarını ajansımıza anlattı.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Türkiye son birkaç haftadır Kürt sorunun çözümüyle ilgili birbiri ardına gelen açıklamalara kilitlendi. Sürecin çok hızlı ilerlediği ve neredeyse tek tek kelimelerin anlamlarının tartışıldığı bugünler de Kürt sorunun çözümü noktasında yol alınmaya çalışılıyor.  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat günü yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı sonrasında özellikle kadınlar yeni bir sürecin sahiplenilmesi ve demokrasi ve barışın toplumsallaşması için çalışacaklarını dile getiriyor.

Bugüne kadar yürütülen çözüm süreçlerinde kadınların katılımı ve masalardaki varlıkları hep tartışma konusu oldu. Dünya örneklerinden farklı olarak Türkiye’de bir önceki görüşmelerde kadınların sürece dahil edilmesi Abdullah Öcalan’ın çabası ile kısmen mümkün olabilmişti. 27 Şubat’ta yapılan son görüşmenin ardından Abdullah Öcalan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir kez daha kadınlara seslendi ve “Yeni dönemin temel şifresi demokratikleşme mücadelesidir. Demokratikleşme mücadelesinin devrimci öznesi kadınlardır” dedi.

Türkiye’de kadınlar çatışmalı yıllarda neler yaşadı? Aralıklarla yaşanan ‘çözüm süreci’ dönemlerinde kim nasıl tavır aldı? Özellikle Kürt kadınlar için 90’lı yıllardan itibaren bir direniş ve var olma mücadelesi söz konusu. 90’lı yıllarda yaşananlar bu topraklar için açık bir savaş ve direniş haliydi. Türkiye ve Kürdistan’da yaşayanlar için 90’lı yıllar zulmün en çok yaşandığı zaman dilimi olarak tarihe geçti. Gözaltında kayıplar, işkenceler, tecavüz, toplu katliamlar, asit kuyuları ve daha fazlası… Bu zulüm bir yandan 80'lerde Sakine Cansız öncülüğünde zindanlarda ekilen direniş tohumlarının 90’larda daha büyümesine neden oldu. Kürt Kadın Hareketinin gelişimiyle kadın daha da görünürdü. Çatışma süreçleriyle birlikte kara delik gibi içine çekilen şiddet sarmalında 12 Eylül’den, Maraş’a, Suruç’tan sokağa çıkma yasaklarına Gar Katliamı’na ve çok daha çok katliamda kadınlara yönelik savaş suçları işlendi. 

Cumartesi Anneleri sorumluluk alınmasını istiyor

Barışın savunucusu her zaman kadınlardı. Kadınlar barış için direnmekten vazgeçmedi. Faili meçhul cinayetlerin sayısının tam olarak bilinmediği ülkede Cumartesi Anneleri’nin eylemleri adalet arayışında önemli deneyim sayıldı. Her hafta kayıplarının akıbetini sormak için toplandıklarında türlü saldırıya maruz kalan bu kadınlar, eylemlerini tüm dünyaya duyurdu. Eylemlerini farklı kentlere de yaymayı başaran kadınların mücadelesi hala kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Cumartesi Anneleri son eylemlerinde geliştirilen son süreci sahiplendiklerini belirterek aynı zamanda bir taraf olarak “Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısının, barışa giden meşakkatli yolun başlangıcı olmasını diliyoruz. 1040 haftadır kendisi gibi olmayanı düşmanlaştıran ve hukukun koruması dışına çıkaran siyasetin sonucunda gözaltında kaybedilen sevdiklerimizin bulunması ve işlenen suçun cezalandırılması için devlete sorumluluklarını yerine getirme çağrısında bulunuyoruz” diyor.

Barış Anneleri

Kürdistan’da kadınlar mücadelelerini daha da genişleterek 1999 yılında Barış Anneleri İnisiyatifi’ni kurdular. Barış Anneleri mücadeleleri ile Kürt Kadın Hareketinin en görünür yüzü olurken beyaz tülbentleriyle geliştirilen süreçlerin de öncülüğünü üstlendiler. Anneler hem Kürt kadınlar hem de ülkede barış isteyen herkesin sesi olmaya devam ediyor. Barış Anneleri de en son Meclis kürsüsünden seslenerek son açıklamaların ardından herkesin barış ve demokrasiye sahip çıkmasını istedi ve tüm kesimlere sürecin sahiplenilmesi çağrısında bulundu.

Barış İçin Kadın Girişimi

2000’li yıllar kadın mücadelesinin daha örgütlü olduğu yıllar olarak anılıyor. Kadınlar Türkiye’de 2013 yılında Barış İçin Kadın Girişimi'ni (BİKG) daha aktif bir hale getirerek Türkiye'de gelişmekte olan siyasi ilerleyişte kadınların sesini yükseltti. Barış İçin Kadın Girişimi, ilk olarak akademisyenler, yayıncılar, gazeteciler ve birçok alandan kadınlarla 1999 yılında İHD çatısı altında oluşturuldu. Kadınlar, mücadelelerini geliştirilen müzakere süreçlerine taşımaya çalıştılar ve bu yönde toplantılar düzenlediler. Kadınlar açıklamalarında savaşın korkunç yüzünü deşifre ederek savaşla ilgili uluslararası hukuk kurallarının işletilmesini kadınların süreçte söz sahibi olmasını istiyor.   

Dünyanın pek çok bölgesinde savaş, işgal, iç savaş ve çatışmalarda doğrudan hedef olan kadınlar, yürütülen çözüm ve müzakere dönemlerinde, görünür olmak için çaba sarf ediyor.  Türkiye’de geliştirilen süreçler biraz daha farklı ilerlerken ülkede kadınların ilk deneyimi Barış İçin Kadın Girişimi (BGİK) oldu. Girişim önemli çalışmalara imza atarak farkındalık oluşturmayı başardı. Bir önceki süreçte henüz diyalog aşamasındayken Abdullah Öcalan'ın talebiyle heyete KJA adına Ceylan Bağrıyanık dahil edildi. Kadınlar bugün geliştirilen süreçte de özgürleşme, demokrasi ve barış sürecinin öncüleri olmaya talip.

‘Yeni bir çağın kapılarının aralayışıdır’

DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu ile son gelişmeleri ve ülkede kadınların barış deneyimleri hakkında konuştuk. 27 Şubat tarihinde yapılan açıklamayla birlikte son sürece kadınların yaklaşımlarını anlatan Halide Türkoğlu, yaşanan gelişmeyi yeni bir süreç yerine yeni bir çağın kapılarının aralayışı olarak gördüklerini anlattı. Halide Türkoğlu, “Şimdiye kadar yürütülen savaş ve şiddet politikaları ile ret, inkâr, imha siyaseti ile bir yere varılamayacağı, bu siyasetin daha fazla sürdürülemeyeceğini ortaya koymuştur. Savaşın yarattığı çok boyutlu krizler ve bu krizlerin aynı yöntemlerde daha fazla aşılamayacağını da göstermiştir. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı siyaset dilinin kazandırmadığını tam tersine tekçiliği besleyen bu dilde, siyasette ısrar edilmesi durumunda açığa çıkacak tablonun şiddet ve katliamları derinleştirmekten öteye götüremeyeceği gerçeği görülmüştür. Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum çağrısı ile başlayan yeni bir döneme girdik. Bu dönem biz kadınlar açısından yeni bir sürecin başlamasından ziyade yeni bir çağın kapılarının aralanışıdır. Çağrının her bir cümlesi özgür ve eşit yaşamın nasıl inşa edileceğinin yolunu bizlere açmaya dönük olmuştur.” şeklinde konuştu. 

‘Mücadeleyi her zamankinden daha fazla yükseltmekle sorumluyuz’

Kadınlar açısından bu dönemin kıymetli olduğunu dile getiren Halide Türkoğlu, “Sayın Öcalan’ın çağrısı ile birlikte aralanan kapı; aynı zamanda erkek egemen iktidarların bin yıllardır kadim Mezopotamya topraklarında yürüttüğü güç ve paylaşım savaşlarına karşı Ortadoğu halklarının, kadınların, gençlerin, inançların bir arada özgür ve eşit yaşamasına giden yoldur. Bu yolu örmekte biz kadınlar açısından hayati öneme sahiptir. Çünkü bizler savaş ve şiddet politikalarının en ağır bedelini ödeyenleriz. Savaşın yarattığı yoksulluğu, işsizliği, sömürüyü, kadına yönelik şiddeti en derinden yaşayanlarız. Şiddetsiz, sömürüsüz bir dünya için verdiğimiz mücadeleyi her zamankinden daha fazla yükseltmekle sorumluyuz. Bu anlamıyla savaşa karşı onurlu barışın yolunu aralayan bu çağrıyı en güçlü şekilde sahiplenmek biz kadınlar açısından hayati öneme sahiptir. Ve bizler 1 Ekim itibari ile başlayan ve 27 Şubat 2025 tarihinde yapılan Sayın Öcalan’ın çağrısı ile özgürlük ve eşitlik rüzgârını en güçlü şekilde estirerek, bu çağrıyı yalnız bırakmayacağız” dedi.

‘Erkek egemen akla karşı da büyük bir direnç gösterdik’

Geçmiş çözüm süreçlerinde kadınların rolleri tartışmalı olsa da her zaman taleplerini dile getirdikleri bir kanal açmayı başardılar. Deneyimler üzerine değerlendirmede bulunan Halide Türkoğlu, şunları söyledi:

“Geçmiş çözüm süreçlerinde kadınlar kendi öz güçleriyle sürece dahil olmak için büyük mücadeleler yürüttü. Elbette ki istenilen düzeyde olmasa da bu sürecin asıl öznelerinden birinin kadınlar olduğu gerçeği ile o dönemlerde de hareket ettik. Bu sürecin sadece erkekler üzerinden ya da temsili kadın katılımıyla yürütülemeyeceğinin o günlerde de bilincindeydik. Ve tüm çalışmalarımızı bu bilinçle gerçekleştirdik. Kısmi düzeyde de olsa çözüm sürecinde rolümüzü oynamak için çaba sarf ettik. Ancak kadınları bu sürecin içerisinde görmek istemeyen erkek egemen akla karşı da büyük bir direnç gösterdiğimizi de ayrıca belirtmek gerekir.”

‘Süreç sadece erkeklerin inisiyatifine bırakılmayacak kadar hayati’

Kadınların çözüm süreçlerine dair ciddi deneyimleri olduğunu işaret eden Halide Türkoğlu, şöyle devam etti:

“Barış İçin Kadın Girişimi, Kadın Özgürlük Meclisi gibi oluşumlarla olası bir barışın nasıl olması gerektiği noktasında önemli çalışmalar yürütüldü.  Elbette ki bu deneyimler bu dönemde yürüteceğimiz onurlu barış siyasetinde de yol gösterici olacaktır. Bu deneyimlerimizle birlikte yeni dönemde kadınların sesinin sözünün en güçlü şekilde yansıması için çalışmalarımıza başladık. Bunun için yapılması gerekenlere geçmeden önce şunu belirtmekte fayda var ki bu süreç sadece erkeklerin inisiyatifine bırakılmayacak kadar hayati öneme sahiptir. Bu anlamda başta kadın örgütleri, platformları, kadına yönelik şiddetle mücadele için çalışan dernekler, sivil toplum örgütlerinin kadın yapıları, baroların kadın merkezleri, feminist kadınlar ve tüm kadınların onuru barış için sesini, sözünü söylemekten geri durmamalıdır. Hangi fikirden, hangi görüşten, hangi siyasi partiden olursa olsun söz konusu onurlu barış olduğunda her birimizin üzerine düşen sorumluluk aynıdır. Kendimizi bu sürecin öznesi olarak görmek ve onurlu barışı hep birlikte inşa etmek için kadınların barış dilini, eylemini, sözünü birleştirerek bu döneme yön vermeliyiz.”

‘Özne de kurucu da kadınlar olmalı’

“Savaşın en ağır bedelini ödeyen biz kadınlarsak onurlu barışın en güçlü sözünü de biz kadınlar söylemek zorundayız” diyen Halide Türkoğlu “Nasıl bir süreç işletilmesi gerekli?” sorusuna da yanıt verdi:

“Kadınların sesinin, sözünün olmadığı bir müzakere süreci eksik kalır. Örneğin savaşlarda, çatışma ortamlarında kadınların ödediği bedelleri, acıları ve bu acıların son bulması için nasıl bir müzakere yürütülmesi gerektiğini kadınlardan daha iyi kim anlatabilir. Bir barış annesinin bir asker annesinin yaşadığı acının son bulması bir daha bu acıların yaşanmaması için annelerden daha iyi kim söz kurabilir. İşte bu yüzden müzakere süreçlerinin öznesi söz kurucusu kadınlar olmalıdır. Bu süreçleri en şeffaf şekilde yürütecek, buna yön verecek kadınlardır. Yine müzakere süreçleri bir masa başında konuşulup tüketilecek süreçler değildir. Bu sürecin toplumsallaştırılması barışın toplumsallaştırılması gerekmektedir. Bu toplumsallığı büyütmek kadınların, gençlerin, işçilerin, emekçilerin sorumluluğundadır. Her kesim kendi cephesinden örgütlenme ağını en geniş şekilde büyüterek barışın toplumsallaşması için çalışmalıdır.”

Meclis’te grubu olan partiler ziyaret edilecek

DEM Parti Kadın Meclisi’nin de bu süreçte sorumluluk alarak planlama yaptıklarını anlatan Halide Türkoğlu, “Belirli bir takvimi içeren planlamamızı yaptık. Bu kapsamda Mecliste grubu olan siyasi partilerin kadın yapılarını önümüzdeki hafta ziyaret ederek başlayacağız. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz ki kadınların siyasetteki sözünün ortaklaşması onurlu barışın öznesi olan biz kadınlar için olmazsa olmazdır. Yine bu dönemi en gerçek en yalın bir şekilde kadın bakış açısıyla kadınlara, halklara ulaştıracak olan basın emekçisi kadınlarla bir araya geleceğiz. Sendikaların kadın yapıları ile buluşacak kadın işçilerin emekçilerin sözüyle sözümüzü daha güçlü birleştirerek özgür ve eşit yaşamı inşa etmenin yol ve yöntemlerini hep birlikte konuşacağız. İllerin kadın meclisleri, örgütleri, platformları, kent konseylerinde yer alan kadınlarla bir araya gelerek kadınlar öncülüğünde onurlu barışı inşa etmek için mücadele edeceğiz” şeklinde konuştu.

Bitti...