Siyaset/Erkek, Yargı/Erkek, Fail/Erkek: Türkiye’de 18 yılda 6 bin 759 kadın katledildi -1

AKP’nin iktidarda olduğu 18 yılda en az 6 bin 759 kadın katledildi. Öldürülen kadınların sayıları bu dosya yayına girdiği tarihe kadar da arttı. Ancak bu tablo ve artık sokakta herkesin gözleri önünde gerçekleşen vahşete karşı hiçbir adım adım atılmadı; atılmıyor. Devlet korumaları kağıtlar üzerinde kalıyor. Şüpheli kadın ölümleri artarken bu konuda da yeterli soruşturmalar yürütülmüyor. Üstelik kadınların mücadelesi ile imzalanan İstanbul Sözleşmesi gibi birçok kazanımın üzeri çiziliyor. İktidar politikalarıyla kadınları hedef göstermekten çekinmiyor. Türkiye’de kadın kırımı yaşanıyor! Dosyamızda genel olarak Türkiye’de kadın katliamlarını ve özelde Kürt şehirlerinde yaşanan erkek şiddetine dikkat çekiyoruz. İlk bölümüzde de yaşananların özeti ikinci ve sonraki bölümlerde ise Diyarbakır, Mardin ve Batman gibi şehirlerde kadınlara yönelik yaşam hakkı ihlallerinin geldiği boyutu anlatacağız.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Haber Merkezi – Kader, Esma, Fatma, Özgecan, Gülistan, Muazzez, Gizem, Semiha, Türkan, Menekşe, Neslihan, Meltem, Çiğdem, Şeyda, Gülizar, Yıldız, Melek, Ayşe, Zeynep, Filiz, Medine, Halime, Oya, Rahime, Necla, Gülten, Şerife, Hasibe, Elif, Leyla, Fahriye, Hülya, Arzu, Aysel, Esra, Pippa, Melike… Türkiye’de katledilen kadınların isimlerini sayfalarca yazmak mümkün… Neden her öldürülen kadın için “katledildi” diyoruz? Çünkü bu ülkede AKP’nin iktidarda olduğu son 18 yılda erkekler binlerce kadını öldürdü.

18 yılda binlerce kadın katledildi

8 Mart 2021 tarihli açıklanan “Türkiye’de Kadın Hakları İhlal Raporu”na göre son 18 yılda 6 bin 732 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Rapor iki ay önce açıklandığı için JinNews’in şiddet çetelesine göre de bu yılın Mart ayında 27 kadın katledilirken, Nisan ayı çetelesi ise henüz açıklanmadı. Mart ayı çetelesi ile birlikte Türkiye’de öldürülen kadınların sayısı 18 yılda 6 bin 759. Yani onlarca değil, yüzlerce değil, binlerce kadın katledildi. Ve acilen önlem alınmazsa bu sayı kat be kat artmaya da devam ediyor. Türkiye’de kadınlar 18 yıldır meydanları hiç boş bırakmadı ve her defasında kadına yönelik saldırılara karşı iktidara çağrılar yaptı. Her seferinde yapılan çağrılar, haykırışlar duyulmadı, duyulmak istenmedi. Kadınlar sokak ortasında, evlerinde, işyerlerinde, mahallelerinde, oturdukları kafelerde en yakınları olan erkekler tarafından saldırıya uğrayarak, hayattan koparılıyorlar.

Katliamları önleyecek sözleşme de feshedildi

İstanbul Sözleşmesi’nde Türkiye’nin imzacı olması ülkede bir umut yaratmış olsa da sözleşme sadece imzada kaldı ve en son Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile feshedildi. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından Türkiye’de zaten var olan kadına yönelik saldırılarda gözle görülür bir artış yaşandı. Bunun öncesinde özellikle Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak gibi bölge illerinde belediyelere atanan kayyımlarla birlikte birçok kadın kurumunun kapısına da kilit vuruldu. Kadın kurumları, kadınlara her türlü desteği sunuyor ve gerektiğinde koruma altına alıyordu. Bölgede kadın danışmanlık merkezleri ile birlikte önemli ölçüde kentte başlayan değişimler, kurumların kapatılması ile ters yüz edildi. Bugün halen kadınlara dair açılan kurumlara dönük kapatmalar devam ederken, çalışanları ise gözaltına alınıp tutuklanıyor. Bu örnek bile kadın düşmanlığının en açık örneği olarak verilebilir. Üç bölümlük dosyamız ile “kadınlar 18 yılda ne yaşadı, ne gibi baskılar ile karşı karşıya kaldı, kadına dönük söylemler, politikalar toplumda nasıl bir karşılık buldu, kadınlar tüm bu kadın düşmanı yönelimlere karşı ne gibi bir mücadele yürüttü?” bu sorulara yanıt arayacağız. Dosyamızın birinci bölümünde Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Dayanışma ve Uygulama Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Diren Elif Vurgun ile konuştuk.

“Politikalar erkeklere cesaret veriyor”

Kadına yönelik şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği, şiddeti körükleyen normlar, eşitsizliği arttıran politikalar ve daha birçok neden olduğunu ifade eden Diren Elif Vurgun, şiddete karşı eşitlik temelinde mücadele edilmesi gerektiğini savunuyor. Geçtiğimiz yıl 284 kadının katledilip, 255 kadının ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdiği verilerini paylaşan Diren Elif Vurgun, 2021 yılının ilk üç ayında ise bu sayının 91 olduğu bilgisini verdi. Artan bu rakamların iktidarın kadın düşmanı politika ve söylemleri ile ilgili olduğunu belirten Diren Elif Vurgun, konuya feshedilen İstanbul Sözleşmesi örneğini verdi.

“Failler cesaretlendiriliyor”

Diren Elif Vurgun, konuşmasının devamında şunları söyledi:

“Kadın cinayeti, kadına yönelik şiddet ve cezasızlık politikalarının üzerine önce imzalanması sonra uygulanması için mücadele ettiğimiz İstanbul Sözleşmesi bir gece alınan bir kararla feshedildi. Bu kararname hukuka aykırı ve yok hükmündedir. Söz konusu kararnameye karşı barolar olarak hukuki mekanizmaları devreye koyduk. Kararnameyle feshin açıklandığı gün faillerin, cesaretlenenlerin gözünde taciz, tecavüz ve kadına yönelik şiddet devlet eliyle meşrulaştırılmış oldu. İktidarın kadına yönelik şiddeti meşrulaştıracak seviyeye getiren politikaları, erkeklerin şiddet uygulama noktasında cesaretlendirilmesi süreci korkunç bir noktaya doğru götürüyor. Biz kadınlar buna karşı pes etmeden şiddetin, ayrımcılığın karşısında olduğumuzu belirterek kadınlar olarak mücadelemize devam ediyoruz.”

“Kurumların kapısına kilit vuruldu”

Avukat Diren Elif Vurgun, bölgede artan kadına şiddetin de kapatılan kurumlar ile bağlantılı olduğuna değindi ve kayyım atanmasıyla onlarca kadın kurumunun işlevsizleştirilip kapısına kilit vurulduğuna dikkat çekti. Diren Elif Vurgun, bu süreçte şiddete uğrayan kadınların başvurabilecekleri yer sayısının çok azaldığını belirtirken şiddet gördüğünde bir yere başvuramayan kadının sistematik şiddete uğrayıp intihara yönlendirilebildiğini söyledi.

“Şuan da Diyarbakır’da İHD, Kamer, Rosa Kadın Derneği ve Diyarbakır Barosu gibi kurumlar şiddete maruz kalan kadınların başvurularını alıyor. Kazanımlara yapılan saldırıların yanı sıra Rosa Kadın Derneği ve üyelerine yönelik yıldırma politikalarının, her zaman ki böl-parçala-yok et mantığının sahiplerinin ürünü olduğunu gözlemliyoruz. Bu zihniyet Kürt ve kadın hareketlerinden ayrıştırılmasına, kriminalize edilmesine sebebiyet vermek isteyenlerin uğraş içinde olduğunu gözlemiyoruz. Bu zihniyet Kürt ve kadın olmayı bir arada suç haline getirmeye çalışıyor. Bunlara karşı biz yılmadan daha fazla güçlenerek şiddetin karşısında durmaya devam edeceğiz.”

“Şüpheli ölümler intihar denilerek kapatılıyor”

Pandemiyle birlikte doğal ölüm gibi sunulan şüpheli kadın ölümlerinin ve intiharların arttığına dikkat çeken Diren Elif Vurgun, bu ölümlerin etkin bir şekilde soruşturulmadığını söyledi. Ülke genelinde kapanma ile birlikte kadınlar da kaderlerine terk edildi.

“Kurumlar başvuru alamadığı için katili belli olan kadın cinayetleri dışında gerçek istatiksel veriler dahi elimizde yok. Yaşanan ölümlerin üzerine gidilip destek alınmadığı zaman olayda etkin bir soruşturma yürütülmüyor. Dosyalar intihar denilerek kapatılıyor. Aile kararıyla kadınlar öldürülürken kayıtlara bunları intihar diye geçebiliyor. Özellikle katilin de aileden olması halinde dosyaları takip edemeyebiliyoruz. Çünkü cinayetin üstü örtülmeye çalışılırken dosya takibi için vekâletname alamıyoruz. Dosyalara katılma taleplerimiz ise çoğu zaman mahkemeler tarafından reddedilebiliyor.”

“Hızlı ve etkin bir soruşturma yürütülmelidir”

“Cins kırımını engellemek, şüpheli kadın ölümlerinin ve intiharlarının önüne geçmek için kadınların dayanışma ve güven içinde oldukları bir ortamda bulunmaları gereklidir.” diyen Diren Elif Vurgun, bu süreçte devletin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiği çağrısında bulundu.

“Bu konuda eğitime, medyaya ve hukuka sirayet edecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır. Aynı zamanda polislerin ya da yargının bütün ayaklarının kadın cinayetlerini etkin soruşturulması noktasında eğitim görmeleri gerekmektedir. Şüpheli kadın ölümleri ve intiharlara karşı STK’lar da bu durumun üzerine eğilerek, görünür kılmak için raporlama çalışmalarını artırmalıdır. Bir kadın ölmüşse ve bu ölüme intihar deniliyorsa intihar olduğunun net delillerle ortaya konması gerekiyor. Bu kadar kadın cinayeti varken bütün kadın ölümleri soruşturulurken adli vaka olduğu varsayımıyla, intihar olmama ihtimali incelenmelidir. Soruşturma yapılırken dikkatli inceleme yapılmalı, etkin ve hızlı bir soruşturma yürütülmelidir.”

Yarın: Mardin, Batman, Siirt ve Urfa’dan kadınlar: Ataerkil düzen eşitsizliği besliyor