Til Ezêr patlamasında iki oğlunu kaybeden Şana annenin hikayesi

İki oğlunu Til Ezêr patlamasında kaybeden Şana anne, “Yaralarımız bugünün, dünün yaraları değil. Yaralarımız yüzyılın yaralarıdır. Ne kadar onları sarmaya çalışsak, ihanetçiler o yaralarımızı yeniden açıp derinleştiriyor” diyor.

NESRÎN HISÊN

Şengal - Êzidîler “İnancımız en kadim inanç olduğu için herkes bizi yok etmek istiyor” diyor. Bu söz 7’den 70’e tüm Êzidîlerin ağzından duyuluyor ve bu cümleyi yürekten hissediyor insan. Bunun yanı sıra “Tek bir Êzidî çocuğu kalsa dahi biz Êzidîler bitmeyeceğiz” sözü ise Êzidîlerin yüzyıllardır saldırılar karşısında gösterdiği direnişini gözler önüne seriyor. Bu yüzden 74 ferman yaşamasına rağmen Êzidî halkı ayakları üzerinde ve eskisinden daha güçlüler.

Yaralar sarılmaya çalışılıyor

Êzidî toplumunun yaralarından bahsedildiği zaman, en kötü görüntülerin yaşandığı 3 Ağustos 2014 fermanı insanın aklına geliyor. Ancak Êzidî toplumu yüzyıllardır birçok acı, vahşet, adaletsizlik, talan, katletme ile karşı karşıya kalmıştır. Tüm bunlar o süreçte insanların beyinlerine hapis olmuş ve çığlık olup dışarı çıkmıyor. 3 Ağustos 2014’te yaşanan ilk değildi. Onlarca ferman yaşandı. Ancak bu ferman toplumun tüm sevinç, umut, yeni yaşam, huzur ve özgürlüklerini yerle bir etti. Hala Êzidîlerin yaraları kabuk tutmuş değil. Daha yeni yeni bu yaralar sarılmaya çalışılıyor.

Her evin acı bir hikayesi var

Til Ezêr ve Sîba Şêx Xidir patlamaları, ardından insanlık açıcısından utanç olacak bir fotoğraf bıraktı. Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) pêşmergelerinin kontrolünde El-Kaide 14 Ağustos 2007’de 4 bomba yüklü aracı Şengal’e geçirdi. Bu bomba yüklü kamyonlar ikisi Til Ezêr’e diğerleri Sîba Şêx Xidir’a yönünü verdi. Sîba Şêx Xidir’a yönelik araç köylüler tarafından erken fark edildi ve çölde patlatıldı. Ancak Til Ezêr ilçesindeki ilçe merkezinde patlatıldı. Saldırı sonucunda 400 kadın, çocuk, erkek katledildi. Yaklaşık 500 kişi ise yaralandı. Bu araçlar KDP kontrolünden geçtiği için Êzidîler, KDP’yi bu olayın işbirliği olarak görüyor. Bu patlama bugün bile ilçe duvarları üzerinde acı bir tablo bırakmış durumda. Til Ezêr’de her bir evde acı bir hikaye var.

Acılara rağmen yüzü hala gülüyor

Şengal’de her bir evde acı bir hikaye var ve bu hikaye insanın vicdanını sarsıyor. Til Ezêr’deki Mala Mîrza hikayesi acı dolu bir hikaye. Şana anne, hala yüreğindeki acıyı saramamış bir anne. Yüreğindeki tüm acılara rağmen yüzü hala gülüyor. Yüzünden adeta aydınlık akıyor. Bu aydınlık yüz bizi kendisine çekti ve evine doğru yol aldık. İlk başta yüreğindeki acıları bizlere açmak istemeyen Şana anne, “O günden söz ederek sadece yüreğimdeki acının kabuklarını kaldırmış olacağım. Hiçbir şey değişmeyecek” diyor. Ancak bir süre sohbetimizin ardından Şana anne, yüreğindeki acıları bizlere açtı.

KDP ihaneti

Konuşmaya başladığı andan itibaren kendisini yürekten canı kulağıyla dinlemeye başladık. Her bir sözün arkasından gelecek olan bir diğer sözü merak ediyorduk. Hikayesine kendilerine yönelik KDP’nin ihaneti ile başlayan Şana anne, “Pêşmergenin haberi vardı ve hepsi de biliyordu. 10 gün öncesinden ‘Til Ezêr merkezine gelmeyin bir patlama olacak’ diyorlardı. Arkamızdaki ovada büyük araçların hazırlandığını ve içimizde patlatacakları konuşuluyordu. Bu bilgiler yayılmıştı. Ancak bunun önüne geçemedik” diye belirtiyor.

“İnsan vücutları gökyüzüne uçuyordu”

Bomba yüklü araçlar patladığında bir tufan yaşandığını düşündüklerini anlatan Şana anne, “Yüreğimizi tutup, Meleke Tawus’a seslendik. O sırada komşumdaydım. O sırada bir ses duyduk ve araçların hayır için olmadığını söylüyorduk. O sırada büyük patlama sesi duyduk. Yer sallandı. Gökyüzünden üzerimize toprak yağdı. Kapı ve duvarlar yıkıldı. İnsan vücutları gökyüzüne uçuyordu. Bir tufan kalktı sandık” sözleri ile yaşanan o anları anlatıyor.

Patlamada iki oğlunu kaybetti

Bu sırada derin bir nefes aldı Şana anne ve gözleri doldu. Ancak yine de güçlü duruyordu. Tekrar derin bir nefes aldıktan sonra patlamada yaşamını yitiren ve dermanı olmayan yarasından bahsetmeye başladı Şana anne ve ekledi: “Birileri gelip bana oğlum Sabah’ın orada yere düştüğünü söylediler. Hızlı bir şekilde koşarak patlamanın olduğu yere gittim. Oğlum toz ve kanlar içinde orada yerde yattığını gördüm. Tüm gücümle oğluma seslendim ama ondan bir yanıt alamadım. Sadece oğlum sanıyordum ama o alanda yüzlerce yerde yatan insan gördüm. Dizlerim tutmadı. Oğlum Sabah şehit olmuştu. Oğlumun düğünü için hazırlık yapıyordum. Ama tüm sevinçlerimiz yasa dönüştü. Ölsem de acısı bitmeyecek. Düşmanımız oğlumu damat yapmama izin vermedi. Oğlumu damatlıkları içinde kucaklamak istedim. Onun yerine Şengal topraklarını kucaklıyorum. Oğlum bu kutsal topraklara emanet.”

“Yaralarımız derin”

Sadece oğlu Sabah’ı değil evli ve çocukları oğlan diğer oğlunu da bu patlamada kaybeden Şana anne, “Diğer oğlumun bu patlamadan kendini kurtarmış olmasını diledim sürekli. Ancak ben onu da toprağa emanet ettim. Oğlum Newaf kayıptı. Nerede olduğunu bir türlü bulamıyorduk. Sağ olsaydı eve dönerdik diyorduk. Olay yerinde onu çok aradık ama akşam oldu bulamadık. Sağ olması için sürekli dua ettim. Ertesi gün sabah olay yerine gittiğimizde oğlum Newaf’ı dubarın dibinde gördük. 2 oğlumu ihanet ile toprağa verdim. Bir tufan yaşadık. Yaralarımız bugünün, dünün yaraları değil. Yaralarımız yüz yılın yaralarıdır. Ne kadar onları sarmaya çalışsak, ihanetçiler o yaralarımızı yeniden açıp derinleştiriyor” diye ifade ediyor.

“İnancınızı topraklarınızda savunun”

Şana anne de diğer tüm Êzidîler gibi “Tek bir Êzidî kalsa da fermanlara karşı direneceğiz” diyerek, “Bugün ferman yaşadık. Çok sayıda Êzidî Şengal dışına çıktı. Şengal toprağından koptular. Bu da bir fermandır. Ancak Êzidîlerimiz bunu bilmediler. Gözleri kör olmuştu. Ölüm ve savaştan kaçıyorlar. Ancak ölüm ve savaş her yerde var. Her ne kadar çok dağılırsak o kadar inancımız zayıflayacaktır. Bu inancı savunanlar bu topraklarda bu inancı savunsunlar. Bu topraklardan uzaklaşan inancından da uzaklaşır. Biz bu topraklarda olanlar her zaman direneceğiz ve direnişimizi bırakmayacağız. Burada bir duvar dibinde ölmek başka bir ülkede ölmekten daha onurludur” diyerek konuşmasını sonlandırdı.