Güneşi selamlayın, doğa ile buluşun, bilinçaltınızı temizleyin

Sağlıklı bir yaşam sürmek istiyorsak var olan koşulları da yaratmamız gerekiyor. Evet bu çok zor diyeceksiniz ancak hastalıklı yaşamak daha zor. Koşullar ne olursa olsun geçmişe takılmayın, varsa kayıtlı duygular yüzleşin ve bilinçaltınızı temizleyin. Güneşi selamlayın, her gün su için, yürüyün, doğa ile buluşun.

EKİN ARDA

Haber Merkezi – Günümüzde birçok hastalığın aslında travmatik olduğunu biliriz. Peki nasıl? Tıp insanı, astronom, yazar ve filozof İbn-i Sina, bir deney yapar. İki kuzuyu iki ayrı kafese koyar. Kuzular aynı yaşta, aynı kiloda aynı cinstir ve aynı yemlerle beslenir. Tüm şartlar eşittir, ancak yan kafeste de bir kurt vardır ve kurdu sadece kuzulardan biri görebilmektedir. Aylar sonra kurdu gören kuzu huzursuz, zayıf ve çelimsiz olduğundan ölür.  Kurt kuzuya hiçbir şey yapmamasına rağmen kuzu yaşadığı korku ve stres yüzünden ölmüştür. Kurdu görmeyen diğer kuzuysa oldukça huzurlu olduğundan besili ve kiloludur. Bu deneyde İbn-i Sina zihinsel etkinin sağlık ve bünye üzerindeki olumlu ve olumsuz etkisini deneylemiştir. Gereksiz korku, endişe, kaygı ve stresin insan bünyesine verdiği zararı hiçbir şey veremez. Bu salgın günlerinde sağlığımız için en çok uzak durmamız gereken şeydir: Endişe, korku, kaygı, stres, panik...

Kırsal kesimlerde yaşam nasıl sürer?

Kırsal kesimlerde yaşayan insanlarda tansiyon, şeker, kanser, kolestrol, cilt hastalıkları ve anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklara pek rastlanmaz. Çünkü kırsal kesimlerde yaşayan insanlar doğal bir ortamda yaşarlar ve doğal beslenirler. Kendi meyve-sebzelerini üretir, yoğurt, peynir, süt ürünlerini kendilerini yaparlar. Sabahın erken saatlerinde kalkarlar ve güneşi selamlarlar. Günün ilk ışıklarında doğayla buluşurlar, kahvaltılarını en geç 08.00’da yaparlar ve ardından öğle yemeği, akşam yemeklerini zamanında yerler. Günün yorgunluğu ile erken saatte de uyurlar. Kısacağı düzenli bir beslenme ve düzenli bir uyku ile yıllarını geçirirler. Bu nedenle bilinçaltlarında kaygı, endişe, korku gibi kodlanmış duyguları beslemezler. Bu nedenle az rahatsızlık geçirirler.

Şehir yaşamı: Stres, kaygı, endişe, korku

Peki şehir yaşamı nasıl geçer? Sabah uyanmazlar, kimi öğlene kadar uyur. Kahvaltı saati en erken 11.00’da yapılır. Bir iki saat uyanmayı bekler ve o arada bir kahve ve sigara da içer. Sürekli bir yorgunluk hali olur. Geçim sorunu yaşar, işsizse hep iş aramakla meşgul olur, bakması gereken bir ailesi varsa sürekli zihninde güvensizlik, endişe, gelecek kaygısı yaşar. Beslenmeye gelince hormonlu sebzeler, meyveler, pastalar, gazlı içecekler tüketir. Doğa ile hiçbir bağı yoktur. Arkadaş çevresi de aynı onun gibi gelecek kaygısı taşır. Akşam yemek yer ve gece geç saatlere kadar tv başında zaman geçirir veya sosyal medyada… Şehir yaşamında çoğu insan böyle yaşar. Pandemi, yakın birini kaybetme, şiddet, gelecek kaygısı, geçinememe, yoksulluk tüm bunları yaşıyorsa bilinçaltında tehlike çanları başlar. Vücut sürekli stres altındadır ve işte hastalıklar bu süreçte başlar. Hastaneye gider ve doktor kan değerlerine bakar; ya kansersin der, ya şekerin var der, yada başka başka hastalıklar çıkar ortaya. Kişi o an hayır ben çok iyiyim der ama yaşadığı koşullar aslında onu bu hale getirmiştir.

Peki bundan sonra ne olur?

Hastalık kapıyı çaldığında bu kez sağlıklı yaşamak için çabalar. Nefes egzersizleri, yoga, meditasyonlar, düzenli uyku, sabah erken uyanmalar, meyve yemeler, yürüyüşler başlar. Ancak bilinçaltında kayıtlı olan duygular temizlenmediği için hastalıklar durur belki ama geçmez. Hayatı kendiniz için normale döndürseniz bile hiç beklemediğiniz mutlu olduğunuz anlarda bile içinizde bir sıkıntı, kalp çarpıntıları, el ve ayaklarda titremeler, korku duygusu ve daha birçok belirti yaşanır. Tüm bunlar geçmişte yaşanılanların duyguları. Bilinçaltı bunun ayrımını yapmaz yani demez ki şu an her şey iyi diye…

Peki bilinçaltı nasıl temizlenir?

Bu pek kolay değildir. Öncelikli geçmişte yaşadığımız tüm kötü anlarla yüzleşmemiz gerekir, olayları kabullenmemiz gerekir. Peki nasıl? Diyelim ki birine çok öfkelisiniz ve her aklınıza geldiğinde öfkeniz geçmiyor o ana gidip tekrar öfkelenmelisiniz ve gerekirse içinizden ne geliyorsa söylemelisiniz ve ağlamak istiyorsanız onu da en üst seviyeden yapmalısınız ve ardından kendiniz için kendi iyiliğiniz için onu affetmelisiniz ve yaşamın artık sizin için normalleştiğini her şeyin geçmişte kaldığını söylemelisiniz. Sürekli olumlamalar yapmalısınız. Yaşadığınız o anın duygusunu kabul etmelisiniz. Belki o insanı affetmeyeceksiniz ama bilinçaltınız onu affettiğinizi algılayacak ve o duygunun sizde yarattığı hastalık neyse o geçecektir. Belki bir kez değil bunu 5-6 kez yapmanız gerekecek.

Stres yönetimi nasıl yapılmalı?

Tüm bunları yaşamamak için stres kontrolü yapmalısınız. “Hastalık yoktur hasta vardır” sözü de tam bunun için önemli bir söz. Çok kötü bir an yaşasanız bile o an kendinizi tutmayın ve yaşayın. Siz siz olun kimseye ‘güçlü dur, ağlama’ demeyin en büyük kötülüğü o an yapmış olursunuz. Bırakın ağlasın ve içini döksün ondan sonra rahatlayacaktır ve içine atmadığı için bilinçaltında bir duygu kayıtlı olmayacaktır. Duygularınızı zamanında yaşayın. İçinizde duygu bırakmayın, öfkeliyseniz öfkenizi söyleyin, kaygılı bir an mı yaşadınız onu paylaşın, korku mu yaşadınız birini arayın söyleyin ve en önemlisi hep doğa ile buluşun. Çünkü bilinçaltında duygular birikince hastalıklar başlar ve işte o zaman hayat çok daha zorlu olur…