Soma’da yaşamını yitirenlerin anısına: “Madenci – Bir Flamenko Ağıtı”
Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan maden faciasında hayatını kaybeden 301 madenci anısına “Madenci – Bir Flamenko Ağıtı” adlı bir video performans hazırlandı. Sözleri ve dans koreografisi Beyza Gümüş tarafından hazırlanan performansın şarkılarını Özge Yılmaz seslendirdi. Burak Altuni de performansta gitar ve demir çalmanın yanı sıra performansın gitar düzenlemelerini de yaptı. Yönetmenliğini Şahan Nuhoğlu ve Oğuz Çiçek’in üstlendiği videoda, Soma katliamının acısı ve isyanı, flamenkonun çeşitli formlarıyla icra edildi. Video performansın ortaya çıkmasında emeği geçen Özge Yılmaz, Beyza Gümüş ve Burak Altuni amaçlarının “Giden canların ardında kalanların acısını ve isyanını yansıtmak.” olduğunu ifade ediyor.
ZEYNEP AKGÜL
Soma katliamında hayatını kaybeden madenciler anısına “Madenci – Bir Flamenko Ağıtı” isimli video performans hazırlandı. ‘Madenlerde hayatını kaybedenlere ve gidenlerin ardında kalanlara…’ adanan videonun nasıl oluştuğunu, bu çalışma ile neyi vurgulamak istediklerini Özge Yılmaz, Beyza Gümüş ve Burak Altuni ile konuştuk.
• Sizleri biraz tanıyalım istiyorum. Bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
Özge Yılmaz: 1986 doğumluyum. Klinik psikoloğum. Lisans ve lisansüstü eğitimlerimi Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladım. Flamenko ile lisansın son senesinde bir festivalde izlediğim bir film sayesinde tanıştım. Mezuniyet sonrası ilk maaşımla yaptığım ilk şey Flamenko Ankara Derneği’ne üye olup derslere katılmaktı. 2010 yılından beri üyesi olduğum derneğimizle nice etkinlikler, nice festivaller düzenledik. 3 yıldır da kendi çabam ve müzisyen dostlarımdan öğrendiklerimle şarkı söylüyorum.
Beyza Gümüş: 1981 Sinop doğumluyum. İlk önce Marmara Üniversitesi ‘Ekonometri’, yani ‘Matematiksel İktisat’ bölümünü bitirdim. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı ile Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümlerinden çift ana dalla mezun oldum. Şu anda bir lisede Fransızca öğretmenliği yapıyorum. Çocukluğumdan beri, koşullar nedeniyle çok düzenli olmasa da dansla haşır neşir oldum; olmaya çalıştım. İlkokul yıllarımda 2 sene bale eğitimi aldım ve halk dansları da o yaşlarda hayatımda ağırlıklı yer edindi diyebilirim. Okullardaki çalışmalar dışında çeşitli derneklerde dans ettim. 2000-2005 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nde, 2005-2010 yılları arasında Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nda dans ettim. Flamenko, müzik olarak kulağımda aslında ortaokul yıllarından beri vardı ama dansı ile tanışmam teknolojinin ve internetin gelişmesiyle 2005 sonrasına denk geliyor. O zamandan beri de hayatımda çok önemli bir yeri var flamenkonun. Çeşitli flamenko atölyelerine ve eğitimlerine katıldım. 2015 ve 2018 yıllarında ikişer ay Sevilla’da flamenko eğitimi aldım. Pandemiyi atlatırsak da devam etmek istiyorum. Gelişimin sonu yok ne de olsa.
Burak Altuni: 1982 Ankara doğumluyum. Konservatuar mezunuyum. Batı Müziği Opera ve Şan Bölümü’nü bitirdim. Ancak yaptığım müziğin bu eğitimle pek bir alakası yok. Ceyhun Güneş ile olan tanışıklığım sayesinde Flamenko Ankara Derneği üyesi oldum. Hayatım daha sonra bu müzik ile şekillendi. Önce şarkıcı daha sonra gitarist olarak isim yapmaya başladım. Şu an bu derneğin başkanlığını yapıyorum. Birçok projede gitarist ve sarkıcı olarak yer alıyorum.
“Flamenko insana dair çok şey anlatıyor”
• Her ne kadar flamenko denildiğinde aklımıza yere vurulan ayaklar, hızlı ritimler ve alkışlar gelse de flamenko sanatı bundan çok daha fazlası. Sizin için Flamenko neyi ifade ediyor? Flamenkoyu nasıl tanımlarsınız?
Özge Yılmaz: Flamenko derin bir kültür mirası. İşin müzikal ve tarihsel kısmı için söylenecek çok şey var. Benim için önemi ise beni çıkardığı yolculukta. Bedenimle, duygularımla, kim olduğum, ne isteyip ne istemediğimle tanışmamı sağladı flamenko. Dertlerimi sanata dönüştürüp, bir nevi “acıyı bal eylememi” sağladı. O yüzden benim için tanımı, çok güçlü bir başa çıkma mekanizması ve benliğimi özgürce yaşama sanırım.
Beyza Gümüş: Burada aslında çok ansiklopedik bir tanım da yapabiliriz ama sanırım sizin sorduğunuz bu değil. Öznel bir biçimde flamenkoyu tanımlamak da kolay değil. Flamenkonun tarihindeki, geleneğindeki ve dolayısıyla özündeki o kompleks yapı bence insana dair çok şey anlatıyor. İnsanın hayatta yaşadığı, yaşayamadığı, hissettiği ne varsa hepsinin dışa vurumu; insanın hayatta durduğu yerden haykırışıdır flamenko; hayata dair, insana dair ne varsa hepsini kapsar. Sanatın kendisi de böyle değil mi zaten?
Burak Altuni: Benim için flamenko yabancı bir tanım sadece. Ben içimden gelen müziği içimden geldiği şekliyle yaptığımda insanlar bana Flamenko yaptığımı söylüyor. Çingeneler için flamenko diye bir tanım yok. Onlar yaşıyor biz flamenko diyoruz diğerleri flamenko diyor. Flamenko da bozlağımız gibi bir yaşam şeklidir. Alevi vatandaşlarımız Alevi müziği yapmazlar. Onlar müzik yaparlar. Kökü toprağa bağlı kadim halk sanatları için bu böyledir. Ben de bir şeyler yapıyorum bunun neye yakın olduğu ile uğraşmıyorum. Kendimce Endülüs müziğini seviyorum ve gitar çalmaya çalışıyorum.
“Kolektif bir sanat”
• Flamenko; gitaristi, şarkıcısı ve dansçısıyla aslında bir ekip olarak icra edilen bir sanat. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Özge Yılmaz: Kolektif bir icraat olduğunu söyleyebiliriz. Şarkıcısı, dansçısı, gitaristi, ritimcisi… Herkes birbirini can kulağıyla dinlemek ve birbirinin gözünün içine bakmak zorunda. Dansçı ile şarkıcı ve gitaristin performans içindeki diyaloğu bizdeki âşık atışmalarındaki gibi örneğin. Biri diğerinin cümlesini tamamlıyor, birbirine cevap veriyor. Hem herkesin kendi bireyselliğinde özgürce var olmasına izin veren hem de biraradalığı yaşatabilen bir müzik türü. Bu yüzden de benim kişiliğim ve dünya görüşümle örtüşüyor ve içinde kendimi çok rahat hissediyorum.
Beyza Gümüş: Bu Flamenko’ya özgü bir durum mu emin değilim. Latin danslarını, halk danslarını ya da çağdaş dansları vb. düşündüğümüzde bu birlikteliği aslında buralarda da görebilir ve hissedebiliriz. Tarihsel olarak flamenkoda ilk önce aslında şarkı var. Sonrasında gitar ve dans giriyor devreye. Flamenkoda gitar ve dans eşliği olmadan sadece bir şarkıyla, vokal ve dans olmadan gitar performanslarına denk gelebiliriz. Bunun örnekleri çokça mevcut. Hatta daha modern, avangart çalışmalarda gitar ve şarkı olmadan, sadece dans performanslarını görebiliriz. Hepsinde de aynı duyguyu yakalayabiliriz. Belki de flamenkoyu flamenko yapan budur.
“Orada yitirilen canları nasıl unutabiliriz?”
• Soma’da hayatını kaybeden madenciler için “Madenci-Bir Flamenko Ağıtı” isimli bir çalışma yaptınız? Bize biraz bu çalışmadan bahsedebilir misiniz? Nasıl yan yana geldiniz?
Özge Yılmaz: Ortak arkadaşımız Gonca’nın vesile olmasıyla Beyza ile yollarımız kesişti. Beyza bana Soma ve flamenko dedikten, projesini anlattıktan sonra hatırladıklarım hep provalarımıza dair. Yüreğimde ağırlığını taşıdığım ülkeme dair nice felaketten yalnızca biri Soma faciası. Bu ağırlığı hafifletmek, facianın acısını çekenlerle duygusal anlamda buluşabilmek ve facianın unutulmaması adına yapılabilecek en küçük şey bile çok kıymetli. O yüzden Beyza’nın ürettiği bu projenin parçası olmamayı bir saniye bile düşünmedim. Kendimi İstanbul’da, bu işin tam ortasında, canla başla şarkı söylerken buldum. Tanışıp kaynaşmamız ise an meselesiydi. Sonrasında flamenkoya ve şarkı söylemeye dair öğrendiklerimde büyük yeri olan canım Burak Altuni bu projenin gitarına ses vermek için bizimle birlikte oldu. Onun Anadolu müziğine hâkimiyeti ve bizi çekip çeviren birleştirici gücü olmasaydı bu işin lezzeti çok eksik kalırdı. Kendisi zaten yıllardır da Flamenko Ankara Derneği’nin başkanı. İlerleyen aylarda telefonlar, videolarla şehirlerarası provalar aldık. Yollara, pandemiye, türlü aksaklıklara rağmen elimizden geleni bir araya getirip tamamladık işimizi.
Beyza Gümüş: Bu proje aslında Soma katliamı olduğundan beri aklımda vardı. İzlediğimiz görüntüleri nasıl unutabiliriz ki? ‘Ayakkabımı çıkarayım, sedye kirlenmesin’ diyen ama bir yandan canıyla boğuşan madenciyi; ‘Beni bırakın, onun çocuğu var onu kurtarın’ diyen madenciyi nasıl unutabiliriz? Orada yitirilen canları nasıl unutabiliriz? Bu olaydan sonra Soma’da bir basın toplantısı düzenlenmişti. Şirketin mühendisi, başkanı, bir de yanlış hatırlamıyorsam halkla ilişkiler uzmanı gibi kişiler oradaydı; bir masada oturuyorlardı. Mühendis bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Yakınlarını kaybeden kadınların oradaki isyanını, haykırışını hiç unutmuyorum. Çok güçlülerdi, çok üzgünlerdi, çok kızgınlardı. Bu, benim için çok tetikleyici oldu. Sonrasında sözleri yazmaya başladım. Birlikte çalışabileceğim kişilere ulaşmanın yollarını çok bilmiyordum ama bir yandan da araştırıyordum aslında.
Özge’yi şans eseri bir videoda izledim. Ortak arkadaşımız Gonca’ya yolladım. ‘Tanıyor musun bu vokalisti?’ diye sordum; o da bana ‘Sen beni hiç dinlemiyor musun, sana bahsettiğim vokalist bu kadın işte, Özge. Çok güzel söyler; çok da tatlıdır’ dedi. Ben de Özge’ye mesaj attım. Gerçekten o kadar şahane bir insan ki ve o kadar inandı ki birkaç gün sonra atladı uçağa, İstanbul’a geldi. Biz de hem tanıştık hem de ilk çalışmamızı yaptık. Hatta sonraki çalışmalarımızı ve birlikte neler yapabileceğimizi bile konuştuk. Sürecin devamında da Özge zincirin ana halkası oldu diyebilirim. Beni Ankara’daki harika insanlarla tanıştırdı. Ceyhun Güneş, Burak Altuni ve bu listeyi uzatacak birçok kişiyle hem bir araya geldik hem de birlikte çalışma yaptık ve her biri beni zenginleştirdi. Ankara’yı sevme sebebim oldular diyebilirim. Koşullar bizi zorladı çalışırken evet, bir şekilde hepsini halletmeye çalıştık; bazen de halledemedik. Herkes gerçekten gönlünü verdi ve inandı bu işe. Tek bir kişinin fikriyle başladı belki ama kolektif bir emekle çıktı bu iş. Onlar olmasaydı bu iş çıkmazdı diye düşünüyorum. Hepsine ne kadar teşekkür etsem az.
“Bu acıyı paylaştığımızı göstermek istedik”
• Bu çalışma ile neyi vurgulamak istediniz?
Özge Yılmaz: Her şey olup geçiyor. Ama bazı şeylerin unutulmaması lazım. Onca acı ve yaşanmışlığın yokluğa karışmaması lazım. Çünkü bu yokluk beraberinde duyarsızlaşmayı getirir, var olan adaletsizliği perçinler. Bu yüzden hatırlamak, o duyguları başka kuşaklara aktarmak başlı başına devrimci bir eylem. Biz de bu hatırlama-hatırlatma sürecine yapabildiğimiz en iyi şeyi yaparak dahil olmaya çalıştık. Soma faciasında kaybettiklerimizi anmak, kalanların da acısını paylaşmak istedik.
Beyza Gümüş: Soma’yı ve madenlerde ölen nice madencileri unutmadığımızı, unutmayacağımızı ve bu acıyı paylaştığımızı göstermek istedik. Ne kadar zaman geçerse geçsin ne Soma ne de öncesinde olmuş diğer maden faciaları unutulacak. Birbirimizin acılarına ortak olmaya, acıları paylaşmaya, birlikte dimdik durmaya, direnmeye ihtiyacımız var. Bizim bu acıları paylaşma yolumuz ve direnme biçimimiz sanat, flamenko.
Burak Altuni: Çığlıkların başka dillerde aynı acıları anlattığını ve bizim de buna sessiz kalmamamız gerektiğini vurgulamak istedim kendi adıma.
“Hedefimiz eril tahakkümü yıkmak“
• Bu sıralar üzerinde çalıştığınız yeni bir proje var mı?
Özge Yılmaz: Beyza’da projeler ve fikirler bitmez, bitmiyor! İnsana dair ancak dayanışma ile çözülebilecek ne dert varsa Beyza’nın da gönlünde. Benzer dertlere, benzer görüşlere sahip olduğumuz için de birlikte yol alabiliyoruz. İyi ki… Sıradaki işimiz için ufak ufak diyaloglara başladık. Bir an önce icraata dökmek için sabırsızlanıyorum ben de.
Beyza Gümüş: Bir süredir üzerine düşündüğümüz ve çalışmaya başladığımız bir projemiz var ama ortaya çıkmasına biraz daha zaman var. Hedefimizde eril tahakkümü yıkmak var diyebiliriz ama.
• Son olarak pandemi süreci sizleri nasıl etkiledi?
Özge Yılmaz: Şimdilerde yavaş yavaş alışsam da ilk başlarda elimi kolumu kesmişler gibi bir yalnızlık ve köksüzlük hissettim. İlk aylar çok zordu. İşime, müziğe ve dostlarıma tutunup getirdim kendimi bugüne kadar. Yer yer sanki bir distopya senaryosu içindeymişim ve hiç geçmeyecekmiş gibi bir karamsarlığa kapılıyorum. Yer yer de unutuyorum pandemiyi günlük hayatın dertleriyle boğuşurken. Bu iki uç arasında gide gele geçmeye devam edecek günler sanırım.
Beyza Gümüş: Ayrı düştük birbirimizden. Beni en çok etkileyen tarafı bu oldu. Teknolojinin iletişim kurmakta faydası olduğu kesin ama hiçbir şey yüz yüze, yan yana olmanın tadını vermiyor. Sanatsal anlamda da benim aktif dans hayatımı etkiledi tabi. Vakalar artmadan ve kapanmalar başlamadan önce düzenli dans çalışması yapabiliyordum ama son dört beş aydır maalesef bu çalışmaları yapamıyorum.
Burak Altuni:14 aydır sanatımızdan, hayatımızdan, maddi manevi getirilerimizden yoksun bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyoruz.