Rotinda Amed: 15 Ağustos Atılımı kadın köleliğine karşı bir başkaldırıdır (1)

PAJK Meclis Üyesi Rotinda Amed, 15 Ağustos Atılımı’nın kadın köleliğine karşı bir başkaldırı olduğuna dikkat çekerek, “Sessizlik çığlığa, karanlık aydınlığa, umutsuzluk umuda dönüşmüştür” dedi.

Haber Merkezi - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi (PAJK) Meclis Üyesi Rotinda Amed, 15 Ağustos Atılımı’na ilişkin konuştu. Tarihten günümüze kadın mücadelesinden örnekler veren Rotinda Amed, kadınların tüm zorluklara karşı büyük direnişler vererek, büyük başarılara imza attığına dikkat çekti. 15 Ağustos atılımının kadın köleliğine karşı bir başkaldırı olduğunu ifade eden Rotinda Amed, 15 Ağustos Atılımı’nı dünden bugüne adım adım değerlendirdi.

Öncelikli olarak 15 Ağustos sürecine kadar Kürtlerin yaşadığı başkaldırı ve isyanlardan bahsedebilir misiniz nelerdir ve nasıldı? Bu başkaldırılarda Kürt kadınları nasıl bir duruş sergilemiştir?

Ulusal diriliş bayramımız olan 15 Ağustos Atılımı’nın 38. yıldönümünü öncelikle Reber APO'ya ve tüm özgürlük savaşçılarına, halkımıza kutluyorum. Tarihi 15 Ağustos eyleminin ve gerillacılığın temellerini atan büyük öncü komutan Egit arkadaşı ve şehadetlerinin yıldönümü vesilesiyle Ağustos ayında şehit düşen yoldaşlarımızdan; Erdal ve Xelat arkadaşları, Zeki Şengali, Atakan Mahir, Tekoşin Dersim (Ruhal Akyıldız), Nucan (Cennet Dirlik), Jin Rojhılat, Deniz Fırat, Ekin Van, Tolhıldan Raman arkadaş şahsında tüm mücadele şehitlerimizi saygıyla, minnetle anıyorum. Bu şehitlerimizin izinde bu süreçte büyük bir fedai ruhla Zap’ta, Avaşin ve Metina’da savaşarak şehit düşen yoldaşları da saygıyla anıyor, savaş mevzilerindeki arkadaşların da 15 Ağustos Atılım bayramını kutluyorum.

“Erkek egemen akla karşı direniş hep vardı”

Reber APO sosyolojik analizlerinde sınıf, iktidar ve devletlerin neden olduğu toplumsal sorunların kökeninde kadın sorunu olduğunu tespit etmiştir. Kadın gerçeği sorunsallaştırılmadan sömürüsü sisteminin de gelişemeyeceğini ortaya koymaktadır. Bu yönüyle kadınlar; hem cins, hem sınıf hem de ulus olarak bu beş bin yıllık uygarlık karşısında mücadele gerekçeleriyle yüklüdür. Bu durum sistem karşıtı olarak gelişen toplumsal mücadelelerde varlık göstermeyi kendisiyle getirmiştir. İnsanlık tarihi açısından ilk büyük devrim olarak adlandırılan Neolitik devrime -ki kadın öncülüğü inkar edilemez- beşiklik etmiş Mezopotamya’da erkek egemen akla ve uygulamalarına karşı zaman zaman çok zayıflasa da büyük direnişler hep var olagelmiştir.

“Serhıldanlar varlık mücadelesinde büyük değer taşıyor”

Bu coğrafyada Kürdistan tarihi açısından gerek 19. Yy’da Osmanlı ve İran İmparatorluklarına karşı gerekse de 20. Yy’da Bakur’da, Başur’da ve Rojhılat’ta egemen devletlere karşı gelişen serhıldanlar Kürt varlık mücadelesi anlamında büyük değer taşımaktadır. Ancak ne yazık ki; ulusal kurtuluş ve özgürlük sağlanamamış, iyi örgütlenememe ve iç ihanetlerden kaynaklı istenilen sonuç alınamamıştır. Serhıldanlara öncülük yapan ailelerden kadınlar bu mücadelelere katılımlarıyla öne çıkmışlardır.

“Kadınlar tarihteki yerlerini aldı”

Edîle Xatun, Hefsêxan Neqip, Qedem Xer, Hatû Şanaz, Mina Qazi, Rewşen Bedirxan, öğrenci bir genç kadın olan Leyla Qasım; Koçgiri’de Zarife, Agiri’de Gülnaz Ana, Dersim’de Bese tarihteki yerlerini almışlardır. Bu öncü kadınlar yurtseverlikleriyle halk örgütlenmesinde, dernek ve birlik düzeyinde de kadın bilinçlenmesinde ve kimisi de silahlı savaşta rol oynamışlardır. Bir de serhıldanlar tarihinde belirgin olarak karşımıza çıkan diğer bir gerçeklik de özelde kadınların yenilgiler ardından düşmanın eline sağ geçmemek için, kendilerini uçurumlardan atma tutumlarını sergilemiş ve aslında teslimiyettense direnişi tercih etmişlerdir. Açığa çıkan bunca onurlu duruş ve fedakârlık ulusal varlık ve özgürlük anlamında kazanım elde etmeye yetmemiştir. En genel anlamda serhıldanların parçalı ve dar karakteri, Önderlik ve ulusal bilinçten uzaklık, sorunun köklü tespiti ve aşılma yöntemleri ile örgütlenme ve eylem anlayışındaki yetersizler gibi temel konularda yetersizlikler bu sonuçları kendisiyle getirmiştir. Böylesi bir duruma gelmek; artık kendini inkar ve sömürge gerçekliğinin kabullenilmesinde en dip noktada durmak demektir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi tüm sorunların temelinde duran kadın sorunu ise; devrimci dinamikler açısından dahi sistem sınırlarında tanımlanan ve çözüm aranan bir noktadadır. PKK’nin devrimci çıkışını hayati ve anlamlı kılan temel bir yan da bu karakteridir.

15 Ağustos’un yaşandığı 20’nci yüzyıldaki koşul ve şartlardan biraz bahsedebilir misiniz? Ulusal mücadelede kadınlar nasıl yer aldı? 15 Ağustos öncesi kadınların ve Kürt halkının durumu nasıldı? 15 Ağustos’a götüren adımlar nelerdir?

Hem dünya sisteminde kapitalist iktidarların ömrünü uzatma çabaları hem de yerel egemen devletlerde açığa çıkan faşist rejim uygulamalar, reel sosyalizm pratiğinin sonuçları farklı düzeyde örgütlenme arayışlarını getirmiştir. 1970’li yıllar, ulusal kurtuluş mücadelelerinin geliştiği, özgürlük, demokrasi, ulusların kendi kaderini tayin hakkı gibi insanlık değerlerinin gündemde olduğu yıllardır.

Kürt halkı açısından durum; sömürgeleştirme politikaları temelinde baskı, işkence, zulüm ve katliamdır. 20 yy’ın son çeyreğinde, inkâr ve imha saldırılarına karşı gelişen serhıldanların bastırılması ardından neredeyse tarihten silinmekle yüz yüze kalan bir halk gerçekliği görüyoruz.

“Ayaklanma susturulmak istendi”

Dünya genelinde kadınlar-gençler, uluslar, inanç toplulukları ayaklanma halindeyken Türkiye koşullarında da karşılık bulan bu arayışların önünü almak, susturmak ve nefessiz bırakmak için; 71 darbesiyle sol sosyalist önder kadrolar üzerinden devrimci örgütler büyük darbe almıştır. İşte tam da böylesi bir süreçte Reber APO öncülüğündeki özgürlük mücadelemiz tarih sahnesine çıkıyor. 80 darbesiyle de tüm topluma karşı açık devlet terörü uygulanarak, yeni filizlenen ve korku yaratan Apocu Hareketi ve tüm devrimci dinamikleri bitirme amaçlanmıştır. Apocu Hareketin öncü kadrolarından da ciddi düzeyde yakalanmalar olmuştur. Ve artık faşist Türk devleti ile arkasındaki hegemon akıl; tehlikeyi bertaraf ettiğini düşündüğünden, kalkışmanın olamayacağından emin biçimde bir rahatlık içindedir.

“Sara arkadaşın direnişi dillere destan oldu”

‘Bu isyan ateşinin sönmesine izin vermeyeceğiz’ diyen Apocu hareketin öncü kadrolarından çoğunun da bulunduğu Amed zindanında direnişi, bedeli çok ağır olsa da bu sözün arkasında durmayı ifade etmektedir. Zindan direnişinde Mazlum Doğan, Hayri Durmuş, Kemal Pirlerin yanısıra Sara arkadaşın direnişi de dillere destan olmuş, faşist zorba rejimin suratına kadınlar eliyle unutulmayacak bir tokat olmuştur. PKK’deki yaşamın özgürleştirilmesi inancı ve bu yolun yoldaşlığı bu isyanın durmayacağını düşmana göstermiştir. Amed zindanında uğruna ölüm göze alınarak direnilen değerlerin olmazsa olmazlığı tarihe yazılmış, izlenilecek mücadele yolunu belirlemiştir. Bu direniş, sonraki özgürlük savaşımızın seyrini belirlemiştir. 

15 Ağustos’un Kürt halkı ve kadınları için nasıl bir anlamı var ve bu anlam nedir?

15 Ağustos Atılımı; Kürt halkının soykırıma, inkarla kültürel kırıma, kimliksiz ve kişiliksiz yaşama mahkûm edilmişliğine karşı devrimci öncülük şahsında dur diyerek bu kaderi özgürlük lehine çevirmenin büyük adımıdır. Ortada varlık ve özgürlük savaşı veren bir Önderlik ve öncü güç vardır artık. Tarihsel gelişim anlamında baş aşağı gidişin önünü almak büyük bir cesaret, fedakârlık ve güç gerektirmiştir. İnsanca yaşam adına direnmekten başka seçenek bırakılmadığı koşullarda 15 Ağustos Atılımı ile; büyük güç dengesizliği içinde başlatılan özgürlük mücadelesinin en önemli ayağı olan gerilla savaşı başlamıştır. Önderliğin yaşam ve savaş anlayışındaki gerillacılık; sadece bir askeri yapılanma değil, esasen bir yaşam tarzıdır. 

“Devrimci kadınlar yönünü dağlara verdi”

İlk grup aşamasında Sakine Cansız arkadaştan başlayarak hareketimize kadın katılımı giderek artan bir seyir izlemiştir. Sara arkadaşın dirençli ve kavgalı yaşamı özgürlük ideali olan devrimci kadınların yönünü dağlara vermesinde güç kaynağı olmuştur. Ve kadın tarihi de kendisini direnişler üzerinden büyütmüş binlerce kadın yüzünü, yönünü ve gönlünü dağlara vermiştir. Bu yönüyle gerillada yer alma Kürt kadınları için bir milat değerindedir. Yaşamın özgürleştirme savaşı verilecekse kadınları bunun dışında tutmak tarihi hataların tekrarı olacaktı. Böylesi bir adımın taşıdığı riskleri göze alarak doğrultu vermek Reber APO önderliğinin temel farklarındandır. Gerillacılığı bu esasta geliştirme kararlılığı ve azmiyle Agit arkadaş, devrimci ruhu ve çalışma aşkıyla yaptığı öncülük ve komutanlıkla bu tutumun uygulayıcısı olmuştur.

“Kadınlar için yaşama tutunmanın imkanı doğdu”

15 Ağustos atılımı bu yönüyle örgütlenme ve eylemin farklı bir aşamaya geçişini ifade eder. Ancak artık mücadele, TC faşizminin sürekli soykırım politikalarına NATO Gladiosunun da dahil olduğu bir savaşa dönüşmüştür. Kürdistan’da egemen devletler eliyle geliştirilen inkâr-imha politika ve uygulamalarının boyutu göz önüne alındığında Apocu Harekete katılmak, bu gidişata dur demenin ve özgürlüğe doğru yol almanın adı olmuştur. Köleliğin en derin halinin yaşattırıldığı kadınlar için artık yaşama tutunmanın ve anlam kazandırmanın imkânı doğmuştur.

“Biz kadınlar dağlara dağlar da bize yakıştı”

Önderliğimiz “herkes dağlardan inse de kadınlar dağlardan inmez” dediğinde aslında tarihin saklı gizeminden ve güzelliğinden, yarattığı iradeden ve bunun örgütlü güce kavuşmasından bahsediyordu. Örgütlenme yayıldıkça bu imkana sıkı sıkıya tutunan Kürt kadınları dağlarda yükselen özgürlük ateşiyle yeniden canlandı, anlam gücüne kavuştu, insan olmanın, kadın olmanın nelere kadir olduğunu anladı. Yani biz kadınlar dağlara, dağlar da bize yakıştı. Dağın taşıdığı öz, kadının özü gibi yüce ve kapsayıcıdır. Dağlar; heybetiyle, asiliğiyle korunaklılığıyla tıpkı bir ana kucağı gibi bizi bağrına bastı. Sömürgeciliğe sıkılan ilk mermiyle birlikte kadınlar kulaktan kulağa yayılan söylentilerden güç alarak sığınabilecekleri mekanların olduğuna inanarak yönünü dağlara verdi.

“Kadınlar ilklere imza atıyor”

İlk süreçlerden başlayarak gerillada kadınların olması, büyük zorluklar karşısındaki tutumlarıyla da halk içinde efsanelere konu oluyor. Botan’dan başlayıp Kürdistan’da dilden dile heyecanla yayılan efsaneler köylerden ovalara ve şehirlere ulaştıkça başta kadınlar olmak üzere tüm toplum üzerinde çok fazla etkili olmuştur. Gerillaya katılımlar arttıkça komutanlaşan ve Şehit Beritan şahsında ideolojik netlikle işbirlikçi ihanetçi çizgiye karşı savaşan giderek ordulaşan bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Şehit Zilan’la gerillacılıkta fedai ruh örgütlenerek taktik açılımla düşmanı vuruyor. Ve nice öncü kadrosuyla zafer inancını, kararlılığını, azim ve çabasını tereddütsüz hayata geçiren kadın gerillalar bulunduğumuz çağda ilklere imza atıyor.

Ulusal mücadele ve kadın özgürlük mücadelesi arasında nasıl bir denge ve farklılık var?

Biri olmadan diğeri yarım kalacak biçiminde ele almak yanlış olmayacaktır. Çünkü PKK’nin çıkış koşullarını ifade eden “KÜRDİSTAN SÖMÜRGEDİR” tespiti zaten neden ulusal mücadele ve neden cins mücadelesi sorusuna cevabı güzel özetlemiştir. Sömürge bir ülke içinde dilin, kültürün, kimliğin, varlığın yok sayılmaktadır. Ve her türlü baskı, zulüm reva görülmektedir. Dolayısıyla dil, kültür, kimliğin yok sayılması demek orada kadına dair hiçbir şeyin de olmadığının açık ifadesi demektir. Yani salt ulusal mücadelenin bu soykırımcı sömürgeyi alt etmeye yetmeyeceğini hareketimiz daha ilk kuruluş manifestosunda ortaya koymuştur. Tabi ki bu Önder Apo’nun muazzam ön görüsü ve diğer Önderlerden en büyük farkı olmaktadır. Önder APO şu cümlelerle aslında cins mücadelesinin önemine vurgu yaparak; “İçinde özgürleşmemiş kadının olduğu bir Kürdistan’ı bana verseler de ben istemem” demiştir. Yani bir toplumun özgürlüğünün tek somut göstergesi orada yaşayan kadınların kendi öz kimliği ve benliğiyle topluma katılım biçimleri olarak ele almaktadır. Onun için de ulusal mücadele ve cins mücadelesi bizim mücadele gerçekliğimizde hep iç içe yürümüştür.

“Özgürlük cins bilinci ve mücadelesinden geçer”

Kadın özgürlük çizgisi gelişip toplumsallaştıkça ulusal bilinç büyümüş ve gelişmiş, toplumda ailelerin yaşam anlayışı değişmiştir. Dolayısıyla toplum, ancak kadın-erkek ilişkilerinde cinsiyetçiliğin ve sömürgeci zihniyet ve uygulamalarının aşılmasıyla özgür toplum olabilir. Bu nedenle toplumun özgürlüğe doğru yol alması, cins bilinci ve mücadelesinden geçmektedir. Yani kadınlar; özgür Kürdistan, özgür birey ve toplum için daha fazla çalışan, daha fazla emek harcayan bir pozisyondadır. Dünyada ulus olma hakkı, ulusal bilinç herkesçe kabul edilen ve az çok konuşulan bir durumdur. Ama kadın özgürlüğüne bakış çok karmaşık ve birçok kez de yaşanan köleliği derinleştiren tarzda yanılgılı özgürlük algıları açığa çıkmaktadır. Onun için gerçek özgürlük, gerçek benlik, gerçek xwebunu oluşturmak sürekli bir bilinçlenmeyi, mücadeleyi ve kavgayı gerektiriyor.

“Kazanımlarımıza daha fazla sahip çıkmalıyız”

Sonuç olarak özgür kadın olmadan özgür toplum olamaz. Bu bilincin oluşması için de kadınların daha fazla çalışması ve emek harcaması, yılmaması, tarihimizin kazanımlarına sahip çıkması gerekmektedir. Yani 15 Ağustos atılımı aslında yalnızca ulusal bilinç için sıkılmış bir mermi ve diriliş başkaldırısı olmamış aynı zamanda kadın köleliğine karşı da bir başkaldırı ve direnişin başlangıç sembolüdür. Hatta PKK’nin farkını da ancak böyle ifade edebiliriz. Çünkü PKK hareketi klasik sol anlayışını aşmış, tüm özgürlükleri ve özgünlükleri iç içe ele alan, özgürlükte kararlı herkesin kendini içinde bulabileceği bir mücadele anlayışına sahip olduğunu her hamlesinde ispatlamıştır.

Yarın: Rotinda Amed: 15 Ağustos Atılımı kadın köleliğine karşı bir başkaldırıdır (2)

“Savunmasız kalan her kadın erkek şiddetine maruz kalır”