Konferanstan kadınlar: Faşizmin kurumsallaşmasına engel olmalıyız

Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda söz alan kadınlar, “Ya bu seçimden faşizmin kurumsallaşmasına engel olarak çıkacağız ya da ülkede hüküm süren baskı, zulüm ve rant düzeni devam edecek” dedi.

İstanbul -  Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) İstanbul Cem Karaca Kültür Merkezi’nde düzenlediği Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nın ilk oturumu “Cumhuriyet: Yüzyılın muhasebesi”, ikinci oturumu ise “Cumhuriyet’in kuruluş dinamikleri-1” başlıkları altında tartışmalar yürütüldü.  

‘Türkiye sermayesi emperyalistleşmeye başlıyor’

Bilim ve gerçeklik üzerine sunum yapan Gazeteci yazar Necmiye Alpay: “Gerçekliğin yok edilmesi için tüm araçlar kullanılıyor. Pek çok insan anadilin ne demek olduğunu bilmiyor. Herhangi bir şekilde kayda geçmemiş, öğretilmemiş. O günden bugün gidip gelerek konuşmak zorundayım. Bugün okullarda, hangi kökenden olursa olsun, çocuklar anadil kavramını öğrenerek mi okuyor. Okul dışı kalan büyük gerçeklikler var. Kan gövdeyi götürüyor ama dillerimiz arasında bağlantı kurulmuyor. Cumhuriyet kapitalizmi seçti. Çok mücadele ettik ama yolun dönüp dolaşıp başına geliyoruz. Kapitalizmin bugün geldiği aşamada, sınıf çatışması temelinde toplumların geliştiğini düşünen akıma göre, sermaye birikimi belirleyici oluyor. Türkiye’de de aynı şey oluyor. Kapitalizm geliştikçe, sermaye işi zorluyor. Tek amaçları karı yükseltmek. Türkiye’de cumhuriyet, uzun süre devlet eliyle sermaye biriktirdi. Türkiye sermayesi emperyalistleşmeye başlıyor. Devlet terörü, baskı, zulüm ve faşizan diyoruz ama en büyük terörist diyemiyoruz. Ondan söz edemiyoruz. Bu kavramın da içinde bulunduğumuz durumda ve önümüzdeki yüzyılda önemli kavramlar olacağını düşünüyoruz.”

 ‘Bir doğum sakatlığı var’

Gazeteci yazar Oya Baydar: “Yüz yıllık cumhuriyet neden bu halde? Bu macera yüzyıl önce başladı. Zor koşullarda bir doğum gerçekleşecek. Doğması beklenen bebek, bir ulus devlet. O ulus devletin adı da cumhuriyet. Bu bebek bir doğuş günahı. Bir doğum sakatlığı var. Bir türlü bu günahtan kurtulamadığımız için de bu haldeyiz. Cumhuriyetimizin malul olduğu sakatlık, ulus devletin egemen Türk unsuru üzerinden kurulması. Misak-ı Milli kapsamında diğer halkların, toplulukların ve kimliklerinin tanınmaması cumhuriyetidir. Başka türlü olabilir miydi? Olabilirdi. Doğuş koşulları Osmanlı İmparatorluğu yıkılıyor, bütün toprakları elden gidiyor.

‘Kürtler Türkleştirilmek isteniyor’

1920 Anayasası’nda  Kürt ve Türk halklarının kurucu olduğu bir model çıkıyor ortaya. Mustafa Kemal’in İzmir konuşması var, özerklikten söz ediliyor. 1923’e gelindiğinde Cumhuriyet ilan ediliyor. 1923 Anayasa’sında durum değişiyor. Artık Türkiye devleti değil, Türk devleti söz konusu. O zamandan Türklük üzerinden gideceği, ortaklığın gideceği anlaşılıyor. O dönem art arda çıkan isyanların etkisi var. 1925’e gelindiğinde, Kürt artık kurucu ortak olmak bir yana, bölünmez bütünlüğün tehdididir. Türkleştirilmek zorundadır. Bunun yolu da inkar, imha, Kürt kimliğinin inkarıdır. Bu koşullarda zor bir doğumla çıkan devletin baskıcı olması mecburi. Vatanın bölünmez bütünlüğünü ancak öyle savunabilir. 1930’lara gelindiğinde faşizan bir öz kazanmaya başlıyor.

‘Ulus devlet Türklük üzerinden kuruldu’

Bu sadece Kürtlerle ilgili bir mesele değil. 1915’lerle birlikte önce Ermenilerden, Pontuslardan kurtuluyoruz. Ama Kürtlerden kurtulamıyoruz. Türkleşmiyorlar. Ulus devletin Türklük üzerinden kuruluşu, bütün bu gelişmelere yol açıyor. Ulus devlet kuruluyorken, millet yok. Milleti de inşa etmek lazım. Nasıl bir millet yaratacağız? Makbul olan vatandaş, makbul olan vatandaş Türk’tür. 1950’lerle Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle ayaklar baş oldu. Eğer yüz yıldır demokratik toplumun peşinde koşuyorsa, sadece Kürtlerin, diğer halkların değil, toplumun bütün kesimlerinin ittifakını sağlayamıyorsak, cumhuriyetin ideolojisi üzerinde düşünmek gerekiyor.”

‘Konferans tarihi bir süreçte gerçekleşiyor’

Yazar Ayşegül Devecioğlu: “Tarihi bir süreçte konferansı gerçekleştiriyoruz. Faşizmin kurumsallaştığı bir süreçte ya bu seçimden faşizmin kurumsallaşmasına engel olarak çıkacağız ya da ülkede hüküm süren baskı, zulüm ve rant düzeni devam edecektir. Ülke daha da artan bir karanlığa gömülecek. Bu kritik süreçte siyasi pozisyonun belirlenmesinden daha çok Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin yakıcı sorunları üzerine tartışmalar yürütülecek. Nasıl mücadele edeceğiz, toplumu barış için yaşanır hale getirmek için konuşuyoruz. Cumhuriyet sadece Kürtleri, komünistleri, Alevileri, emekçileri dışlıyor. Hem demokratik cumhuriyet eleştirisinden söz ederken, bütün bunları birlikte değiştirmek lazım. Emekçilerin haklarını alamadığı demokrasi kavramının içerisine mutlaka ekonomiyi de katmak gerekiyor.”

‘Yüzyılın muhasebesini yapmak gerekiyor’

Akademisyen Zerrin Kurtoğlu: “Cumhuriyet ile birlikte tartışılan kavramların hiçbiri aslında cumhuriyet ürünü değil. Başka bir cumhuriyet mümkün sloganı altında konuşuyoruz. Gerçekten mümkün ama bunu gerçekliğe kavuşturmak için yüz yılın muhasebesini yapmak gerekiyor. Bu konuda ilgimi çeken toplumun sessizliğidir. Başına ne gelirse kabullenişidir.”

‘Kürt kadın kurtuluş mücadelesi görülmüyor’

Feminist Yazar Hülya Osmanağaoğlu: “Yaklaşık 30 yıldır, AKP 20 yıldır iktidarda ama 1994 seçimlerinden bu yana söylemek mümkün. AKP iktidarıyla kadın meselesi her daim gündemde. Bugün AKP eliyle Anayasa tartışmasında yaşıyoruz, İstanbul Sözleşmesi’nde yaşıyoruz. 1997-98 sürecinde de, 28 Şubat döneminde de kadınlar üzerinden tartışıyorduk. Bütün tarih yazımı da Cumhuriyetin kuruluşu dahil üzerine ağırlıklı olarak bu ikili üzerinden ele alınıyor. Kadınların eşit yurttaş ve vatandaş olması, laiklik tartışması olarak öne çıkıyor. AKP döneminin İslami baskı yönünden önemli sorunları olsa da sadece laiklik üzerinden kadınların cumhuriyette nasıl yaşaması tartışması iki şeyi beraberinde getiriyor. Bu topraklarda feminist mücadele ve Kürt kadın kurtuluş mücadelesi görülmüyor.

Kadınların kazanımları talan edildi

Feminist hareket ve Kürt kadın hareketi barış ve erkek şiddetine karşı yan yana geldi. İlk feminist yürüyüşü 50 kişiyle başladı, şimdi binlerle yürüyoruz. 2000’li yıllar boyunca erkek şiddeti, kadın cinayetlerini sorguladık, kadın cinayetleri politiktir dedik. Patriyarka nasıl ucuz emek haline geldi, AKP nasıl kendini bunun içinde inşa ettiğini konuştuk. Feminist mücadele ve Kürt kadın hareketinin kazanımları, İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekildi, kayyımlarla Kürdistan’daki Kürt halkının, kadınların kazanımları talan edildi. Aynı şekilde şimdi bir anayasa değişikliğiyle kadınlar aileye mahkum edilmek isteniyor. LGBTİ’ler bizzat kriminalize ediliyorlar."