Cumartesi Anneleri katledilen 11 kişinin akıbetini sordu
Bu haftaki eylemde Güçlükonak’ta 1996 yılında katledilen 11 kişinin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, “Kaç yıl geçerse geçsin; Güçlükonak Katliamı için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 177 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Bu haftaki eylemde Güçlükonak’ta 1996 yılında katledilen 11 kişinin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, “Kaç yıl geçerse geçsin; Güçlükonak Katliamı için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 177 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
İstanbul - Cumartesi Anneleri, 876’ncı hafta eylemlerini de pandemi koşulları nedeniyle online gerçekleştirdi. Bu haftaki açıklamada, 15 Ocak 1996 yılında Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde katledilen ve cenazeleri ailelerine verilmeyen 11 kişinin akıbeti soruldu. Bu haftaki açıklamada ilk olarak katledilen Ahmet Kaya’nın kızı Emine Kaya konuştu. Babası ve amcası ile beraber 11 kişinin infaz edildiğini söyleyen Emine Kaya, “Herkesin gözü önünde yaşandı bu katliam. Artık bu sona ermeli. Yıllardır bu insanları infaz edenler dışarıda serbestçe geziyor ve yargılanmıyor. Onların yargılanmasını istiyoruz. Ne zamana kadar bu durumda kalacağız?” diye belirtti.
Yanmış kişilerin yanmamış kimlikleri verildi!
Katliam sonrası Güçlükonak’a giderek incelemelerde bulunan ve bir rapor hazırlayan dönemin Barış İçin Bir Araya Grubu’ndan Şanar Yurdatapan, “Önce Diyarbakır’a ardından da Siirt’ten olay yerine gittik. OHAL Bölge Valisi bize resmi yalanları tekrarladı. Ama Siirt’e hayatını kaybedenlerin yakınları ile bir araya gelerek olayı bir de onlardan dinledik. Ertesi gün olay yerine vardığımızda otomatik silahlarla kevgire dönmüş ve sonra içindekiler ile birlikte yakılmış minibüsün yanına ulaştık. Daha sonra da ölen korucuların köylerine gittik. Her nedense bizlere yanmış olan kişilerin yanmamış kimlikleri verildi” sözleri ile gözlemlerini aktardı.
İtirafa rağmen soruşturma başlatılmadı
İstanbul’a döndüklerinde ise yaptıkları basın toplantısı sonrası olaya dair haberlerin yapılmadığını ve gazetecilerin tehdit edildiklerini belirten Şanar Yurdatapan, dönemin devlet bakanı Adnan Erkmen’in 13 yıl sonra katliamı JİTEM’in yaptığını açıkladığını hatırlattı. Şanar Yurdatapan, buna rağmen bile göstermelik de olsa bir soruşturmanın başlatılmadığını söyleyerek, “Ama katliam unutulmadı ve unutturulmadı. Bu direnci sürdüren Cumartesi Anneleri’ne selam olsun” dedi.
Köylüler ağır işkenceler sonucu katledildi
Ardından ise bu haftaki basın açıklamasını İHD Antalya Şube üyesi Semra Yeşilyurt okudu. Güçlükonak Katliamı’nın 26’ncı yılına girdiğini belirten Semra Yeşilyurt, devletin resmi kayıtlarına da geçen Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu’nun katliama dair raporundan kesitler paylaştı. Rapora göre, 1996 yılının 10 - 12 Ocak tarihleri arasında askerler, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın yaptı ve sonrasında da Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar Taşkonak Jandarma Taburu’na götürülürken, köylüler burada ağır işkence sonucunda katledildi.
Olay yerine giden korucularda öldürüldü
Yine rapora göre 15 Ocak 1996 tarihinde de Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner'i arayan jandarma, gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için tabura bir minibüs göndermelerini istedi. Durumdan şüphelenen Mehmet Öner, sürücüyü yalnız göndermek istemedi. Korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir’i de yanına alarak Ramazan Nas’ın kullandığı 56 AH 320 plakalı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu’na gitti. Taburdakiler korucuların gelmesini beklemiyordu. Gelen korucular da öldürüldü ve daha önce katledilen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cenazeleri minibüsün koltuklarına bağlandı, başlarına da çuval geçirildi. Ramazan Nas'ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatıldı.
Sürücü de taranarak öldürüldü
Ve yine rapora göre minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaştı. Ardından minibüs önce silahla tarandı. Atılan roketler sonucu minibüsün içindeki 10 kişinin bedeni kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan sürücü de taranarak öldürüldü. Adeta kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi. Üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü.
“Defalarca başvuru yapıldı, sonuç alınamadı”
Semra Yeşilyurt sözlerinin devamında şu ifadelerde bulundu: “Genelkurmay Başkanlığı 16 Ocak 1996 tarihinde Ankara’dan yerli ve yabancı gazetecileri helikopterle Güçlükonak’a götürdü. Burada gazetecilere açıklama yapan Albay Oğuz Kalelioğlu katliamı PKK’nin gerçekleştirdiğini söyledi. Gazeteciler olay yerinde sadece 20 dakika tutuldu ve köylülerin konuşmasına izin verilmedi. Gazetecilerden bazılarının resmi açıklamaları kuşkulu bulundu. Bunun üzerine İHD ve Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu ile yaşananları paylaştım. Bu paylaşım üzerine Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu bir heyetle olay yerine gitti. Heyetin ulaştığı bilgi ve tanıklıklar resmi açıklamalar ile tümüyle çelişiyordu. Heyet ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna, ‘bu katliamı devlet güçleri yapmıştır’ açıklamasında bulundu ve raporlarıyla birlikte Diyarbakır DGM, Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ve Genelkurmay'a başvurdu. Defalarca savcılıklara suç duyurusunda bulundu. Ancak bir sonuç alınamadı. Yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı. AİHM’e taşınan davada ise Türkiye, etkin soruşturma yükümlülüğünü ve ailelerin ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma haklarını ihlal ettiği için mahkûm oldu.”
13 yıl sonra gelen itiraf: Jitem’in işiydi, söyleyemedik
Semra Yeşilyurt, katliamdan 13 yıl sonra, 2009 yılında dönemin bakanlarından Adnan Ekmen’in “Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. JİTEM’in işiydi, söyleyemedik” dediğini kaydederek, 2012 yılında da dönemin Şırnak İl Jandarma Merkez Bölük Komutanı Yüzbaşı Özcan Tozlu’nun da Ergenekon yargılamaları sırasında mahkemede tanık olarak verdiği ifadesinde ve basına yaptığı açıklamalarda “Bölgede askerden habersiz kuş bile uçamazdı” dediğini ve katliamın ordu tarafından koruculara yaptırıldığını söylediğini anımsattı.
Yaşam hakkı ihlal edilen 11 kişi için adalet talebi
Bu gelişmeler sonrasında, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığının yürüttüğü soruşturmada o dönemde bölgede görev yapan pek çok kişinin ifadesinin alındığı, savcının önemli tanıklara ulaştığı ve Güçlükonak katliamında şüphelilerin JİTEM'le bağlantılı görevliler olduğu şeklinde haberlerin basına yansıdığını söyleyen Semra Yeşilyurt, “Ancak bugüne kadar suçun failleri yargı önüne çıkarılmadı. 876’ncı haftamızda bir kez daha Güçlükonak’ta gözaltına alınan, devletin güvencesi altındayken yaşam hakları ihlal edilen 11 kişi için adaletin sağlanmasını talep ediyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin; Güçlükonak Katliamı için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 177 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” diyerek, sözlerini noktaladı.