“Yasa tasarısını bu şekliyle kabul etmemiz mümkün değil”

AKP Grup sözcüsü Özlem Zengin’in uzun süredir Meclis’e gelmesi beklenen Hayvan Hakları Yasa Tasarısına ilişkin açıklamalarına tepki gösteren Hayvanlara Adalet Derneği (HAD) Başkanı ve Yaşam İçin Yasa hareketi katılımcılarından Avukat Hülya Yalçın, “Bunca yılın çabalarına karşılık böyle bir tasarıyla karşımıza çıkılmasını esefle karşılıyoruz.” diyor.

 
ZEYNEP AKGÜL 
Ankara- Hayvanlara Adalet Derneği (HAD) Başkanı ve Yaşam İçin Yasa hareketi katılımcılarından Avukat Hülya Yalçın ile Hayvan Hakları Yasa Tasarısı’nı ve AKP Grup sözcüsü Özlem Zengin’in Hayvan Hakları Yasa Tasarısına ilişkin açıklamalarını konuştuk. 
• Koronavirüsün hayvanlardan insanlara bulaştığı şeklindeki bilgiler nedeniyle evcil hayvanlar bu süreçte sokaklara terk ediliyor. Koronavirüs hayvanlardan insanlara bulaşıyor mu?
Bu elbette veteriner ve beşeri hekimlerin daha detaylı açıklayabilecekleri bir konu. Ancak biz bu güne kadar sokağa  bu nedenle terk edilen yüksek sayıda hayvan olduğu bilgisi almadık. Belki henüz yeterli bir süre bir hayvanla yaşamını paylaşmamış, yeterince sorumluluk duygusu olmayan, fazla araştırıp soruşturmadan paniğe kapılmış birkaç kişi bunu yapmış olabilir. Büyük oranlarda terk vakası duymadık. Hayvanlardan insanlara koronavirüs bulaştığına dair de doğru ve sağlam kaynaklı bir bilgi yok. Aksine koronavirüsün hayvanlardan insanlara kesinlikle bulaşmadığına, böyle bir risk olmadığına dair haberler var. 
• Pandemi sürecinde insanlar sokağa çıkamadığı için ayrıca kafe ve iş yerlerinin çok az bir kısmı faaliyette olması nedeniyle hayvanlar yiyecek bulmakta güçlük çekiyor. Bu doğrultuda neler yapılabilir?
İlk günlerden itibaren bütün olağanüstü ve beklenmedik küresel krize karşın sokak hayvanlarını besleyenler bundan hiç vazgeçmedi. Hem çok göz yaşartıcı hem gurur verici hem de inanılmaz motive eden bir hareketti bu. Kaldı ki ilk günlerin paniğiyle kimse ne olduğunu anlamadan, haberleşmeden, organize olmadan tamamen vefa, sadakat ve sevgi duygularıyla onları sokaklarda açlığa terk etmemek için beslemelerini sürdürdü. Öyle düşünüyorum ki sonraki günlerde STK’ların da baskısıyla İçişleri Bakanlığı ve takiben Tarım Bakanlığı ve yerel belediyeler de hem besleme yapacakların izinlerini, hem uzak noktalarda yapılacak daha büyük oranda beslemeleri düzenleyen açıklamalar yaptı.  Buradan şunu anlıyoruz ki büyük felaketlerde bile duracağımız nokta aslında yaşamımızda neyin öncelik olduğunu belirler. Hayvan yaşam koruyucuları kendilerini, hayvanları sevmekten öte, onların hayatlarını korumak, akut ve süreğen beslemelerini ve bakımlarını sürdürerek güvende ve sağlıklı tutmakla sorumlu hisseder.  Artık sosyal medya hızlı iletişimi yaşantımızın bir parçası olduğuna göre, nerede aç hayvan var, nerede yaralı yardıma muhtaç hayvan var anında herkes öğreniyor.  Bu güzel bir olay, ancak ikinci aşamada bu hayvanlara nasıl, kim ve hangi maddi kaynakla ulaşılacak konuları var tabi. Bunu da yeni yasal düzenlemedeki taleplerimiz arasında açık açık anlattık. Ulaşım, nakil, besleme ve sağlık hizmetleri elbette yerel yönetimler ve gönüllülerin birlikte çabalarıyla kaliteli bir şekilde gerçekleştirilebilecektir. 
“Yavruların pek azı hayatta kalabiliyor”
• Pandemi döneminde sokaktaki hayvanların sayısında ne kadar artış yaşandı?
Bu konuda bildiğimiz istatistiksel bir veri henüz yayınlanmadı. Bazı belediyelerin ilk günleri geçer geçmez kısırlaştırma  işlemlerine devam ettiğini biliyoruz. Elbette sokak yasakları kısırlaştırma ve pek çok işlemi bir süre yavaşlattı. Son zamanlarda yasa tartışmalarının yine gündeme gelmesiyle kısırlaştırmalar da başladı. Ne yazık ki yerel yönetimler ancak gönüllü baskısıyla görevlerini adeta zorla yerine getirdiği için sayıyı kontrollü tutabilmek pek mümkün değil. Kaldı ki yasanın çıktığı 2004 yılında bu yana düzgün, sistemli ve sağlıklı bir kısırlaştırma operasyonu maalesef gerçekleştirilemedi. Pandemi döneminde özellikle soğuk dönemde dünyaya gelen yavruların da pek azı hayatta kalabiliyor. Bu yüzden sayılarda aşırı artışlar olduğunu düşünmüyoruz.
“Bu kesinlikle bir cinayettir”
• Bugüne kadar evde yaşamış hayvanların barınak ortamında kalması onların sağlığı açısından sorunlar yaratmıyor mu?
Hayvanlar, pek çok fiziksel sağlık sorunu yanında ağır psikolojik travma da yaşıyor. Çünkü onlar da belirli bir konfora, insanla yaşamaya, avlanmadan güvende olmaya alışıyor. Onların hayatıyla oynamaktır bu durum. Bizler tüm şartlarımızı zorlayarak barınaklardan hayvan kurtarmaya çabalarken, evde koruma altına alınmış hayvanları alıp yeniden barınağa götürmek ya da terk ederek barınağa gitmelerine sebep olmak son derece merhametsiz ve adaletsiz bir tutumdur. Konya Barınağı’nda bu şekilde masum bir köpek maalesef hayatını kaybetmiştir bu günlerde. Mutlu, güvende, koruma altında olduğu ailesinin yanından alınıp bir esaret beton demir üçlemesi olan barınakta tutulmak hayvanlarımızı öldürüyor gerçekten. Şu an da Uşak Barınağı’nda aynı durumda bir köpeğimiz ölüme doğru sürükleniyor. En azından onu ölümden kurtarabilmek için çalışmalarımız sürüyor. Çünkü bu kesinlikle cinayettir.
“Hayvanların hediye edilmesi yasal olarak engellenmeli”
• Evlilik yıl dönümü, doğum günü ve karne hediyesi gibi amaçlarla sahiplenen hayvanlar sıkıldıktan sonra sokaklara bırakılıyor. Bu durum için nasıl cezai bir yaptırım uygulanabilir? Ya da nasıl bir önlem alınabilir?
Elbette ki canlıdan hediye olmaz, ama asıl mesele hediye edilmeleri değil, sonrasında yaşananlar. Örneğin bana yıllar önce minik bir köpek hediye edilmişti. Canımın içi dedim ona. Gözüm gibi baktım, yaşadığı sürece en yakınım oldu. Üstelik pis, bakımsız kötü bir yerden kurtarılmış olması da artı bir şeydi. Oysa günümüzde her şeyin çabucak tüketildiği ve değersizleştirildiği bir ortamda “hayvan hediye” etmek ve bu hediyeyi kabul etmek çok ciddi bir sorumluluktur. Çünkü bu bir hobi ya da basit bir eşya hediye etmeye benzemez.  Candan bahsediyoruz ve onun için en kıymetli şeyi olan hayat sürecinden bahsediyoruz. Herkesten aynı duyarlılığı beklemek elbette mümkün olmadığı için hayvan hediye edilmesini yasal olarak engellemek en iyi çözümdür. Tabi bunun yanında okul öncesinden başlayan ciddi, gerçekçi, hak ana temalı eğitim çalışmalarının da yapılması gerekiyor. HAD (Hayvanlara Adalet Derneği) olarak biz, pandemi sürecinde zorunlu kesintiye uğrayana kadar İstanbul ve Ankara’da yüzlerce okulu ziyaret ederek bu konuda çalışmalarda bulunduk. Dileriz bu süreci atlattığımızda da kaldığımız yerden daha bir gayret ve enerjiyle devam edeceğiz. Çünkü toplumsal bilinç tüm hak aramalarında olduğu gibi hayvan hakları alanında da çok önemlidir.
“Hürriyeti bağlayıcı cezalar” talep ediyoruz
• AKP Grup sözcüsü Özlem Zengin’in uzun süredir Meclis’e gelmesi beklenen Hayvan Hakları Yasa Tasarısına ilişkin açıklamaları üzerine ne söylemek istersiniz?
Basına yansıdığı kadarıyla yıllardır süren taleplerimize cevap verebilecek bir tasarı değil maalesef. Örneğin yıllardır keyfi bir uygulama olan,  yönetim planlarındaki hayvan beslenemez maddesinin hakkaniyete uygun olarak kaldırılacağı; sahipli sahipsiz hayvan ayrımının sona erip ev hayvanı, evcil hayvan tanımlarının getirileceği konuları olumlu sayılabilecek gelişmeler. Onun dışındaki tüm açıklamalar hayvan hakları yönünden onlarca yıldır sürdürülen mücadeleye karşın sıfırın altında değerlendirilebilecek durumda. Mesela bizler işkence, tecavüz, hunharca hisle öldürme durumlarında halk dilinde “hapiste yatmak” olarak tabir edebileceğimiz “hürriyeti bağlayıcı cezalar” talep ediyoruz. Bunun da şartı cezaların alt sınırının en az 3 yıl olması. Çünkü 3 yılın altındaki cezalar ertelenebiliyor, para cezasına çevrilebiliyor, hükmün açıklanması geri bırakılarak adeta olmamış gibi buharlaşabiliyor. Bu talebe kesinlikle olumlu cevap değildir yapılan açıklamalar. Üstelik delillendirme, suçüstü, hukuki süreci başlatabilme bile başlı başına sorundur. Mesela çok paydaşlı bir çalışmadan bahsedildi bu açıklamalarda. Adalet, Tarım ve İçişleri bakanlıklarının paydaş olduğu bir konuda muhatap hangi konuda kim olacaktır? Bu konuların altı doldurulmamış, aksine karmaşa çıkacağını belli eden uygulamaların işareti verilmiştir. Hayvan hakları konusunda basit hızlı ve net mercilerin olması şarttır.  Meskenlerdeki hayvan sayısına sınır getirmekse akıllara zarar bir açıklama oldu. Çünkü bunun gerekçesi olarak sunulan “fazla hayvan tutup sağlıksız koşullarda  onları dilendirenlere engel olmak” kanunun “koruma gözetim denetim” hükümleri ile zaten takip edilebilir. Böyle bir sınıra gerek yoktur. Kaldı ki bu anayasal olarak korunan mesken masuniyetimize de aykırıdır. 
Yunus parkları, hayvanat bahçeleri, hayvanlı sirkler ve hayvan satışı yapan petshopların tamamıyla ihlal alanları olduğu ve kapatılması yönündeki taleplerimize de olumlu, doyurucu, hakkaniyetli bir açıklamaya rastlamadık.
Bir yıl süren ve mevcut 5 siyasi parti temsilcileriyle çok sayıda STK hayvan hakları savunucusu ve oluşumun katıldığı, Meclis Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu’nun 2019 da yayınlanan raporunda yer alan tavsiye kararlarını da düşünürsek, son açıklamalar bu raporu da tamamen göz ardında bırakmıştır. En çok tartışılan konularda en makul çözümlere ulaşmayı hedefleyen bir devlet bu açıklamaları yapamazdı. Her bir açıklama, altında yüzlerce ihlal doğuracak şekilde muğlak, uygulanamaz, sürdürülemez ve hak korumaktan çok uzak 
“Para cezaları caydırıcı değil”
• AKP’nin hazırladığı taslakta hayvan terk etmenin cezasının bin 500 TL olarak belirlendiğini ifade ediliyor. Sizce bu tutarın bir caydırıcılığı var mı?
Toplum geneline baktığımızda en yüksek para cezalarının bile suçları önlemede çok caydırıcı olduğu söylenemez. Belki belli bir oranda caydırıcı olabilir ama hayvanını alıp pikniğe gittiği yerde terk eden kişiyi kim nerede nasıl tespit edecek, sürecin evrakını hazırlayacak, kuramların peşine düşüp ispatlayacak ve cezasını kestirecek? Bunca hayvanın ağır şartlar altında hayatta kalma mücadelesi verdiği ortamda buna emek ve zaman ayırabilecek kişilerin sayısı yeterli değildir.
Ancak,  Hayvan Hakları Kanunu olarak adı da değişerek yenilenmesi tartışılan 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, bütünüyle “hakçıl, adaletli, samimi bir koruma karakterine sahip” genel hükümlere sahip olmuş olursa o zaman diğer para cezalarının da etkili olabileceğini düşünebilir. 
“Hayvana tecavüzün üstü kapatılıyor”
• Hazırlanan yasa tasarısında hayvana tecavüz suç kapsamında değil; yalnızca tecavüze bazı düzenlemeler getiriliyor. Peki, nasıl bir düzenlemeden bahsediliyor?
Hayvanlara cinsel saldırının yoğunluğu gerçekten bilinenin ötesinde bir vahşet. İnsanlık ayıbı ve kara bir leke. Ancak gerek aileler, gerek yakın çevre, gerek siyaseten çoğu kere üstü kapatılıyor.  Geleneksel olduğunu savunanlar bile var ne yazık ki.  Hayvanla cinsel ilişki olarak metinlerde geçen bu fiilin “cinsel ilişki” değil, “güçlünün cinsel zorbalığı ve saldırısı” olduğunu bile kabul ettirmek çok zaman aldı. Çünkü cinsel ilişki taraflar arası karşılıklı rıza beyanı ile mümkündür. Hayvanın böyle bir konuda rızası olduğu düşünülemez bile.  Sessiz kalması, kaçmaması gibi bahanelerle insanın bu ahlaksız fiilini cezasızlık zırhına sokmaya çalışmak da en az fiilin kendisi kadar ahlaksızdır. Hayvan kendisine yiyecek veren, tanıdığı bir sevgi gösterisi yapan insana peşinen kötülük düşünüp savunmaya geçmez çünkü. Bir parça zehirli etin peşinden gittiği gibi, bir parça yiyecek için de o aşağılık insanların peşinden gidebilir. O halde sorumluluk bütün toplumundur diyebiliriz. Bu insanları sosyal çevrelerimizde hiçbir şey olmamış gibi karşılamak, selamlaşmak, büyük utancın üstünü kapatmak toplumu gitgide çürütür. Elbette tecavüze de mutlaka hapis cezası verilmesi konusunda ısrarlıyız. Anadolu’da yaygındır, gençler hayvana gider, eşo gelin, keço gelin ( eşek ve keçiye cinsel saldırının halk jargonu) söylemlerinin artık tamamen geride kalması gereklidir.
“Mücadelemiz devam edecek”
• Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bunca yılın çabalarına karşılık böyle bir tasarıyla karşımıza çıkılmasını esefle karşılıyoruz. Talepler net. Ve kim diyebilir ki bu toplumda hayvana dayak atan, tecavüz eden, işkence eden “ceza almasın”.  Öyle bir kanun olmalı ki toplumsal düzenin önemli bir kısmını etkileyen “hayvan hakları ihlalleri” direkt tanımlarla belirlemeli, karşılığı olan cezaları da dolandırmadan tek tek saymalı. Bütün bu hakları da anayasal güvence altına almalıdır.  
Biz her zaman diyoruz, hayvan hakları insan haklarımızdır. Çünkü yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan sorumluyuz. Türümüzden ve yaşadığımız toplumdan sorumluyuz. Gördüğünüz gibi yine yoğun olarak köpekler, kediler kuşlar etrafında dönüyor konularımız. Çünkü günlük hayatta en yakın ihlalleri onlar üzerinde hemen doğrudan görebiliyoruz. Oysa “hayvan” dediğimiz şey attan sineğe, inekten yılana, tavşandan tilkiye, kurttan ayıya, fareden balığa, tavuktan kuzuya kadar daha milyonlarca canlıyı kapsar. 
Velhasıl yangın çıkan bir binada kapıya sıkışıp kalmış gibi hissettiren yasa tasarısını bu şekliyle kabul etmemiz mümkün değil. Mutlaka doğru düzgün, gerçek bir koruma ve hak kanunu yapılana kadar her şekilde mücadelemiz devam edecek. Etmek zorunda. Burnuna takılan demirlerle sürüklenerek mahalle aralarında bin bir eziyetle sözde dans ettirilen ayılar nasıl tarihe karıştıysa, faytonlarda onca insanın arasında ölümüne koşturulan atlar artık bu zulümden kurtarıldıysa, diğer hayvanlar için de umut var demektir.