“Dört üründen birinde kalıntı tespit ediliyor”

Türkiye'de organik sertifikası almış ürünlerin laboratuvar sonuçlarına bakıldığında 4 üründen birinde kalıntı tespit ediliyor. Tarım Orkam-Sen Genel Merkezi İzmir Şube Kadın Sekreteri Sibel Çelik, “Amaç para kazanmak değil toplumsal ihtiyaçlar giderilmiş olsaydı daha fazla ürün elde etmek için bu tür hileler olmazdı. Mevcut koşullarda adı ne olursa olsun o ürünlerin gerçekten doğal olup olmadığını hangi koşullarda yetiştirildiğini insan ve çevre sağlığına zararları olup olmadığını bilmek zor.” diye ifade ediyor.

EKİM YAĞMUR

Ankara- Son yıllarda popüler olmaya başlayan organik tarım ürünlerine olan talep salgınla birlikte hızla yükselmeye başladı. “Organik denilen her ürün organik midir, bir ürünün doğal olması için ne gibi şartlar aranır, Türkiye’de ekolojik tarım hakkıyla yapılıyor mu?” sorularını Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (Tarım Orkam-Sen) Genel Merkezi İzmir Şube Kadın Sekreteri Sibel Çelik’e sorduk. 

• Doğal, organik, ekolojik, yerel, köy ürünü ne demek?

Organik ve köy ürünü yerine doğal, ekolojik ve yerel ürünler kavramlarının kullanılması daha anlamlı olacaktır. Çünkü organik ve köy ürününden kasıt, yıllardan beri bulunduğu coğrafyaya uyum sağlamış, bilge çiftçilerin gözlemleri ile nasıl yetiştirileceği belirlenen ve onun üzerine tahakküm ve artı değer yaratmayan bir simbiyotik ilişki içerisinde olması değildir. Mevcut çoklu krizini yaşayan kapitalizm modernite azami kar ve endüstriyalizm hırsıyla bugün sonuçları daha iyi anlaşılan ekolojik kırımları yeşil ve devrimler (tarımda) diye algı yaratarak topluma zorunlu rıza göstermeye çalıştılar. Tabi bunlar da bir süre sonra artık insan ve ekosistem sağlığı açısından geri dönülemez kırımları yaşatmasından dolayı yeni bir arayışa giren kapitalizm modernite sistemi, yaşamını doğduğu ekosistemde oradaki simbiyotik ve eşitler arası bir anlayışla sürdürmesi yerine, farklı ekosistemlerde yaşayan ve gelir düzeyi yüksek toplumu sömürerek zenginleşen bir azınlığın, sağlıklı gıdaya erişim hakkına dönüşen organik ve köy ürünleri kavramlarının içeriğinin doğru olmadığını söyleyebiliriz. Organik olarak tanımlanan birçok üründe dışarıdan müdahalenin, gübrelerin ve bazı bitki koruma ürünlerinin kullanıldığını da biliyoruz. Onun yerine doğal ürünler kavramının kullanılmasının daha uygun olacağını düşünüyoruz. Bilge kadınların (tohumu toprakla ilk buluşturan) doğayı gözlemleyerek tahakküm ve artı değer düşünmeden, binlerce yıldır o ekosisteme uyum sağlamış, üretim sürecinin kendisinde dışarıdan müdahalenin en aza indirgendiği süreç olsa olsa doğal, sağlıklı ve insanların sağlıklı gıda ve suya erişimin eşit hakkı olduğu bir üretimin doğal denmesi daha anlamlıdır.

“Önemli olan nerede ürettiğiniz değil nasıl ürettiğinizdir”

• Ürünün belirli bir yörede veya köyde yetişmesi, doğal koşullarda yetiştiği anlamına mı geliyor?

Ürünün köyde, kırsalda, dağda ya da şehirlerde yetişmesi doğal (organik) olduğu anlamına gelmez. Doğal ürünlerin yetişmesinde her coğrafya kendi iklimsel ve çevresel koşullarından kaynaklı oraya uyum sağlamış bitki çeşitlerinin yaşamasına ve onunla birlikte yaşayan ancak birbirleri ile etkileşimin (böceklerin, arıların tozlaşmayı sağlaması, yararlı ve zararlı böceklerin dengesi vb.) sonuçları hem kendi yaşamlarını hem de aynı ekosistemdeki bitkilerin doğal olarak yetişmesini sağlayacak ortamlar yaratmış. Buradaki asıl sıkıntı nerede yetiştirildiği değildir. Çünkü her yerin kendine has ekosistemleri var yeter ki insanların üretim süreçlerinde doğa üzerinde tahakküm kurmaması ekosistemdeki dengeyi bozmaması ve daha fazla ürün elde etme uğruna dışarıdan müdahale etmemesi (tohum, ilaç, gübre, budama, vs.) önemli olan nerede ürettiğiniz değil nasıl ürettiğinizdir. Tabi ki şehirlerin kendisi (kentleşme) doğal olmadığı için, ekosistemin tüm dengeleri yok edildiği için buralarda doğal olmak zor.

• “Yerel ürünler” ve “köy ürünleri”, sözcüklerin içeriğinden de anlaşılacağı gibi, belirli bir yörede ve köyde yetişen ürünler için kullanılıyor. Aslında önemli olan bu ürünlerin yetişme koşulları. Sağlığımıza ve doğaya zarar vermeyen yöntemlerle mi yetişiyor bu ürünler?

Yukarıda belirttiğimiz gibi nerede üretildiğinden ziyade nasıl üretildiği ve bu üretim sürecinde doğayla uyumlu tahakkümün olmadığı ve binlerce yıldır oluşan ekosistem ve dengelerine göre şekillenmesidir.

Asıl amacın toplumsal ihtiyaçlar temelinde bir üretimin yapılması ve bu üretim yapılırken yetiştirilen bölgenin ekosistemine uyum sağlaması amaçlanmalıdır. Adı köy ve yerel olması ama üretim sürecinde GDO'lu tohum ve bu tohumların üretilmesinde diğer girdilerin yapay olarak dışarıdan verildiğinde zincirleme bir reaksiyonla ekosistemdeki dengenim bozulması ve hem doğaya hem de sağlıklı gıdaya zarar vermeye başlanmış olur. Bu tür bir üretimin köyde ve yerelde olması bir anlam ifade etmez.

“Bir ürünün doğal olup olmadığını bilmek zor”

• Her şeyin üzerinde organik yazıyor artık. Marketten aldığımız ürünün gerçekten organik olup olmadığını nasıl bileceğiz?

Kapitalizm azami verim uğruna sözde yeşil devrimler (ekolojik kırım) ile daha fazla üreterek gıdaya erişimin sağlanacağı palavrası bir süre sonra geri dönülemez krizlere neden olmaya başlayınca yeni kavramlar ve algılarla herkesin hakkı olan sağlıklı gıdaya erişim hakkını belli bir sınıfın alabileceği bir sisteme evrilterek, parası olanın sağlıklı gıdaya ve suya erişebileceği ezilen, sömürülen hatta bu gıdaları üretenlerin bile erişemediği bir duruma evrildiği 'organik' kavramının doğru olmadığını belirtmeliyiz.

Ayrıca Türkiye'de organik sertifikası almış ürünlerin laboratuvar sonuçlarına bakıldığında 4 üründen birinde doğal olmadığı ve kalıntı tespit edildiği görülmüştür. Amaç para kazanmak değil toplumsal ihtiyaçlar giderilmesi olsaydı daha fazla ürün elde etmek için bu tür hileler olmazdı. Mevcut koşullarda adı ne olursa olsun o ürünlerin gerçekten doğal olup olmadığını hangi koşullarda yetiştirildiğini insan ve çevre sağlığına zararları olup olmadığını bilmek zor. Belki ticarileşmemiş kendi ihtiyaçları için üretim yapan küçük ve aile işletmelerinde sağlıklı gıdaya erişim olabilir. Doğal olup olmadığını üretilen yerde yaşıyorsanız, o ekosistemi bilip ona uygun bir üretimin yapıldığını gözlemliyorsanız ve yaşadığınız yerde kolayca erişip tüketiyorsanız yani doğduğunuz yerde yaşayıp yaşadığınız yerde doyuyorsanız sağlıklı gıdaya erişme şansınız çok yüksek demektir.

“Denetim ve pazar laboratuvarları kontrolü yok”

• Günümüzde özellikle kentli, eğitimli kesim son yıllarda organik ürünlere yönelmiş durumda. Bu talep birçok organik pazarın da açılmasına vesile oldu. Peki Türkiye’de doğal tarım hakkıyla yapılıyor mu?

Türkiye'de mevcut sistem devam ettikçe, denge ve denetleme mekanizmalar oluşturulmadıkça, sağlıklı gıda ve suya erişimin sadece insanlar değil doğadaki tüm canlıların hakkı olduğu bilincini yani toplumun ahlaki değerlerini tekrar eski kökleri üzerinden oluşturup bilince çıkaramazsak çözüm oluşturamayız. Bunun için önce zihniyet, sonra da bunun kurumsallaştığı doğayla uyumlu ekolojik bir anlayışla yeni sistemsel bir alternatifi oluşturmak zorundayız. Türkiye'de de organik tarımın hangi amaçla, hangi kesime, hangi koşullarda ve ne kadar doğayla uyumlu olduğuna baktığınızda maalesef sınıfta kaldığını belirleyebiliriz. Organik pazarların sadece eğitimli ve parası olana ya da yurt dışına satılması için üretilmesinin kendisi sorumlu iken bu ürünlerin ne kadar doğal olup olmadığı tartışmalıdır. Mesela pazara getirilen ürünlerin doğal olup olmadığına dair herhangi bir denetim ve pazar laboratuvarları kontrolü yok. Organik sertifikası almış herkes tarladan bahçeden aldığı ürünü denetimsiz olarak pazarlara götürüp satabiliyor.

• Tüketim alışkanlıkları değişiyor, üretim yöntemleri değişiyor, son dönemde Covid-19’un etkisiyle farklı bir yaşam tarzına geçiyor toplumlar. Bu bağlamda geleceğin tarımı nasıl olmalı? Yeni bir tarım modeli mümkün mü?

Tüketim alışkanlıkları elbette değişiyor. Nasıl ekosistemler ve yaşam alanları değişiyorsa tüm alışkanlıklar da değişiyor. Geçmiş süreçlerde kanserleşmis kentler olmadan, ekolojik kırımlar bu kadar artmamışken insanların tüketimleri ve alışkanlıkları daha doğal, doğaya uyumlu ve ihtiyaçların karşılanması üzerine. Artan nüfus, kentleşme ve ekosistemdeki kırımlarla beraber bir de azami kar hırsı eklenince daha üretim için doğal olmayan, doğaya ve canlılara zarar veren yöntemlerle üretim yapılarak sağlıksız ürünlerin tüketilmesi ile alışkanlıkları da değiştirmiştir. Ancak doğaya bu kadar müdahale ve ekolojik kırımlar, gıda üretiminde kullanılan kimyasal gübreler ve pestisitler sonucu yaşanacak bir sistem ve yiyecek ürünlerin sağlıksız olması sonucu bu haliyle sürdürülemeyeceği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Covid-19'dan önce başlayan onunla daha da ivme kazanan kanserleşen kentlerden kırsala dönüş, doğal ve sağlıklı ürünleri kendilerinin yetiştirmesi ya da ulaşabileceği alanlara yakın olması talebi artıyor bu da kendisiyle beraber yeni tüketim ve üretim süreçlerini buna bağlı alışkanlıkları yaratacaktır. Tabi kapitalizm yaşadığı çoklu krizi aşmak bunu fırsata çevirmeye çalışacaktır. Tam da bu dönemlerde kırsala köye doğal alanlara dönecek, doğal ve ekolojik üretim yapılacağı üretim ve tüketim zincirinin sağlanacağı demokratik ekolojik kadın özgürlükçü sistemin tek çözüm olduğu bilinciyle alternatif bir sistemi yani birinci veya ikinci doğa senteziyle üçüncü doğayı yeniden yaşamsallaştırmak gibi bir zorunluluk karşımıza çıkıyor.

•  21. yüzyıl insanı artık yediklerinin sağlıklı olmadığının farkında. Ancak Türkiye’de doğal ürünlere yöneliş hala o kadar fazla değil. Bunun da en önemli nedenlerinden biri doğal ürünlerin pahalı olması. Ekonomik nedenlerle organik ürüne erişimi olmayanların yanında erişimi olsa da bu pahalılığa karşı güvensizlik duyanlar da var. Doğal ve ekolojik ürünler neden daha pahalı?

Bunun birden fazla sebebi var. Genel ekonomik bakış açısıyla talebin az olması, arzı ve rekabeti az kılmaktadır, bu da fiyatlara yansımaktadır. Üretim aşamalarında ise, kimyasal girdinin az olması ürünün hastalık ve zararlı riskini artırdığı ve ürün kaybının çok olduğunu biliyoruz. Yapılan tarım yöntemine göre değişiklik göstermektedir. Ayrıca organik sertifikasının gerekliliği olan tüm ücretler ile birlikte ürün maliyeti artmaktadır. Ayrıca organik ürünü üretenlerin küçük çiftçiler olduğu ve geçimini bu ürünlerden sağladığı, ürünü pazarlayacağı ve satacağı alanların az ve ücretli olduğu varsayılırsa ürünlerin fiyatları oldukça makuldür. Burada devlet desteği, teşviki, fiyatları süspanse etmesi gibi sosyal devlet görev ve tanımları girmektedir. Sağlıklı ve adil gıdaya ulaşmamızı sağlayacak bireyler ve STK’ların çabaları ile mümkün olmayacaktır çünkü piyasa fiyatlarını belirleyen özneler onlar değildir. Tarım politikası ve ekonomisi burada devreye girmektedir.